Görüş Bildir

“İZZET-İ İSLAMİYE VE NAMUS-U MİLLİYE’NİN YARALARI PEK DERİNDİR!”

Evet, sevgili okurlar.

Merhum Bediüzzaman Hazretleri diyor ki;

“Öyle zaman oluyor ki bir kelime, bir orduyu batırır.

Bir gülle, otuz milyonun mahvine sebep olur.

Öyle şartlar altında olur ki küçük bir hareket, insanı ala-yı illiyine (en yüksek mertebeye) çıkarır, bazen öyle bir haller oluyor ki küçük bir fiil (eylem) insanı esfelis-safiline (cehennemin en alçak çukuruna) yuvarlar.

Bir tek doğru söz ve bir sadakat, bir harman yalanları yakar.

Bir tek hakikat, bir harman hayallere tercih edilir.

Hakikat her şeyin üstündedir.”

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin yalnız ve yalnız bu üç-dört vecizelerinden faydalanmak üzere yola çıkarsak, bugünkü sohbetimizde daha geniş kapsamlı bir biçimde güncelliğini koruyan çok önemli meseleleri sizinle paylaşabiliriz.

Bilindiği üzere ülkemiz; 98 yıllık bir maziye, bir geçmişe yönelik çok büyük sarsıntılar geçirmiştir ve hala da geçirmeye devam ediyor.

Bu sarsıntıların en önemli kilit noktaları, askeri darbelerdir.

Ve zorba post-modern darbecilerin meşru hükümetleri yıkıp, antidemokratik dayatmaları ile yola çıkarak batılın yasallaştırılması olmuştur.

Milli irade dışı batı dünyasından ithal edilmiş zorbalıklar, bu millete kabul ettirilmiştir.

Bu milletin bin yıllık milli kültürü millete unutturulmuştur.

Gerçek tarih saklanmış, yerine sahte ve yalan tarih konulmuştur.

Ve her şeyin başı tek parti şeflik ve dipçik döneminden kalan bir “Milli Eğitim” zihniyetinin kalıntısıdır.

1938 – 1946 tarihleri arasında Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’di.

O dönem, bin yıllık ahlakımızı, terbiyemizi, inancımızı tümüyle alt üst ederek zehir zemberek dolu bir inkârcılık neslini yetiştirmeye çalışmıştır.

En önemlilerinden birisi de köy enstitüleri olmuştur.

16 yıldan beri AK Partinin iktidarda olması…

Hele hele 14 yıllık uzun bir süreçte Başbakanlık yapan Recep Tayyip Erdoğan’ın dönemi dahil olmakla beraber, son iki yıldır Cumhurbaşkanlığı sonucunda Başkanlık başarısını da elde etmiş bir devlet adamı olarak artık halk, ondan çok büyük ümit bekliyor.

Ama ne var ki 15 Temmuz kirli darbe teşebbüsünü püskürten nice şehitlerin kanı hala yerde olmakla beraber, her nedense “Milli Eğitim’deki” batıl yanlışlıklar antidemokratik öğretiler, okutulan yanlış kitapların varlığı, bize göre çok yanlıştır.

Ve milletin inanç ve sadakatini hiçe saymaktır.

Yazar Yusuf Kaplan’ın dediği gibi;

“Bu ülkenin en büyük, en köklü sorunu eğitim sorunudur.

Eğitim sorununu halletmeden hiçbir yere gidemeyiz.

İkinci olarak eğitim meselesini bir medeniyet meselesi olarak göremezsek, eğitim sorununu çözmekte hiçbir mesafe kat edemeyiz.

Eğitim meselesi üzerinde kafa patlatmaya devam ediyoruz.

Sonuç alınıncaya kadar sürecek bu gayretim.”

* * *

Evet, gerçekten Sayın Kaplan deneyimli bir yazar dostumuz.

Uzay TV’de birkaç yıl önce program yapıyordu.

Yakından tanıdığım bir ilim ve düşünce adamıdır.

Tespitlerine katılmamak da mümkün değildir.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Başta değindiğim; Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin sözlerini tekrar ediyorum.

“Öyle zaman oluyor ki bir kelime, bir orduyu batırır.

Bir gülle (bir kurşun), otuz milyonun mahvına sebep olur.

Öyle şartlar altında olur ki küçük bir hareket, insanı ala-yı illiyine (en yüksek mertebeye) çıkarır, bazen öyle bir haller oluyor ki küçük bir fiil (eylem) insanı esfelis-safiline (cehennemin en alçak çukuruna) yuvarlar.”

İşte bakınız, bu ifade çok önemli bir ifadedir.

Mana değeri çok kapsamlıdır.

Demek anlaşılan budur ki;

“Milli Eğitim” camiasında yıllardan beri okutulan, özellikle tarih birçok yanlışlarla dolu olduğu halde, hem de yakın tarihimizin gerçek yüzünü saklayarak, yeni gençlerimize yalan ve hakikat dışı, uyduruk anlatımlar yapılmışsa ve hala da yapılmaya devam ediyorsa…

Elbette ki bu gerçek dışı, yalan ve uyduruk anlayışlar paralelinde yetişen gençliğin varlığı inkâr edilemez.

Böylesine bir gençliğin bırakın milletimizi ala-yı illiyine çıkarmasını, tam tersine gençliğimizi, neslimizi, insanlarımızı esfelis-safilin çukuruna yuvarlamıştır ve hala da yuvarlamaya devam etmektedir.

Bakınız, sevgili okurlar.

Hal-i âlem meydanda…

Gün geçmiyor ki aile bünyesindeki canavarlaşma hali yaşanmasın.

Gün geçmiyor ki acımasızca insanlar kan dökmesin, katil ve cinayet işleri yapmasın.

Gün geçmiyor ki gayrimeşru, insanlık dışı, adeta sektörleşmiş hırsızlık ve rüşvet olayları yaşanmasın.

Zina ve fuhuş, o biçim.

Faiz ve tefecilik zirvede…

Peki, bunları yapan kim?

Sormazlar mı?

Ama cevabı da yok maalesef.

Cevap gerekiyorsa yine biz verelim.

Mevcut medeniyetimizden, tarihimizden, kültürümüzden, inancımızdan uzaklaşmamız; en temel etkendir.

Tarihte insanlığın önünü açan köklü atılımlar, bir toplumun gerçekleştirdiği maddi atılımlar değildir, manevi atılımlardır.

Ahlaktır, inançtır, maneviyattır ve fıtrat kanununa uygun yaşamaktır.

En derin saygı ve sevgilerimle.

 


Bu Makale 3049 kere okunmuştur.