Görüş Bildir

KÜLTÜREL İNŞİKAK EŞİTTİR TOPLUMSAL İNFİLAK !? (II)

Evet sevgili okurlar!

Dünkü sohbetimizde geçen konulardan anlaşıldığı gibi ülke bütünlüğünün, milli birlik ve beraberliğinin varlığı için milli bir ittifaka ihtiyaç vardır.

Yani ümmetin inandığı Kur’an’ın işaret ettiği ruha ihtiyacımız vardır.

O ruh toplumda yeşermediği zaman toplumun her kesimine enjekte edilmediği takdirde liberal siyasetin kandırmaca parlak nutuklarıyla bu memleket bir yere varamaz.

Bugünkü sohbetimizde siz değerli okurlarımızla yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in El En-am suresinin 153. Ayetini paylaşmak istiyoruz.

Bu ayet-i celile bizi Efendimiz Resulullah (S.A.V.)’ın dosdoğru yoluna ittifak içerisinde davet ediyor.

Bakınız, ayetin yüce meali aynen şöyledir..

 “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyun, diğer yollardan gitmeyin ki, sizi O'nun yolundan ayırıp saptırmış olurlar. Allah bütün bunları size emretti ki, yolunuzu Allah'ın kitabıyla bulmuş olasınız.”

Bu itibarla diyoruz ki; ümmetin kurtuluşu için, milletin bütünlüğünün korunması için, coğrafyamızın yani ülkenin bölünmemesi için yegane kurtuluş ittifaktır, birliktir, beraberliktir.

Zira tarihimiz bize gösteriyor ki, bu ittifak bu birliktelik Kur’an gerçeklerine sarılmakla  mümkündür..

Güç elde edilmiş olur.

Aksi takdirde dünya keferetül fecerelerinin içimize atabileceği nifak tohumlarından kendimizi kurtaramayız.

Bu milletin ister Kürdü, ister Türkü, ister Arabı, ister Acemi olsun, millet olabilme şansının yakalanması ırkçılıkla değil, başkalarını asimile etmekle değil, ırkçılık üstünlüğünü oluşturmakla mümkün değildir..

 “Benim ırkımın üstünlüğü başka ırkın alçalışı” düşüncesi hiçbir zaman memlekete yarar getirmez.

Kur’an’sız bir düşünce terör getirir, bölünme ve parçalanma tehlikesini oluşturur..

Böylece ülke gerek ekonomiksel olsun, gerek kültürel olsun, gerek teknolojik sanayileşme hali olsun, hiçbir zaman hedefine ulaşamaz..

Bilakis, tam tersine emperyalist güçlerin beklediğine uğrarız ki uğramış durumdayız.

Kime diyorsun?
Ne yazık ki hiç kimse yanlış bilgilerinden, birikimlerinden geri dönmüyor.

Herkes bildiğini okuyor.

Özellikle siyaset dünyası…

Maalesef bugün Türkiyemiz, yıllardan beri içimize atılmış bölünme nifakının fitnesinden kendini kurtaramamış durumda.

Bakınız sevgili dostlar!

Cumhursuz kurulan bir cumhuriyetten günümüze nerdeyse yüz yıl geçmiştir.. Türkiyemiz Ama bir türlü kendini kalıcı bir barış ortamına kavuşturamadı..

Dostluk, kardeşlik birlikteliğini yakalayamıyor.

Dış mihraklı emperyalist güçlerin, özellikle Osmanlıyı yıkan haçlıların ve Siyonist güçler yüz yüz elli önce ne yapmışlarsa bugün aynısını ve daha dik alasını yapmaktadırlar..

O gün, kendileri bizatihi silahlarıyla, askerleriyle, top ve tüfekleriyle İslam coğrafyasını işgal etmişlerdi.

Bugün artık kendileri geride kalıyorlar...

Kiraladıkları piyon uşakların vasıtasıyla İslam ülkelerini nerdeyse kan alanına çevirmişlerdir.

İşte bakınız Afganistan…

İki gün önce bir düğün salonunu havaya uçuran bir terör olayı..

Kim bilir ne kadar insan öldü…

Yıllardan beri devam edegelen Pakistan – Hindistan savaşları..

Keşmir ve İslamabad…

Amerika’nın Irak’a girmesi.. Taş üstünde taş bırakmaması..
Ve bugün oluk gibi akan petrolden faydalandığı gibi, o paralelde o kadar insanın kanı da akıtıldı.

İşte Suriye’nin Rus ajanı Beşar Esed..

Tüm  bu plan ve projelerin hedeflediği ana çizgi, İsrail’in “Ardi Mevhud” denilen bu coğrafyamızı ele geçirmesidir…

Bu coğrafyada yıllardan beri gah PKK terörü, gah DHKP-C, devletin bünyesini karıştıran Cumhuriyet Halk Parti’nin bir projesi olarak görülüyor.

Yani ulusalcı anlayış..

28 Şubat gerçekleştikten sonra, bir anda geri çekildi..

Zaten ihtiyaç da kalmadı..

28 Şubat olayı yeter zaten.

Yani postmodern BÇG (Batı Çalışma Grubu) vb. isimlerin varlığı yeter de artar.

Bu kez devlete karşı, iktidarlara karşı direten terör olayı birden ortadan çekildi..

Yerine görev PKK’ya devredildi.

Abdullah Öcalan hareketi diye adlandırılabilen bir PKK kanlı terör örgütü kırk yıldan beri bu ülkeyi sarsıyor.

O yetmiyormuş gibi DEAŞ çıktı, ihdas edilen FETÖ çıktı.

Fazla başınızı ağırtmayalım.

Ne desek her şey ortadadır.

Zaten olaylar tüm çıplaklığıyla kendini gösteriyor.

Tüm bunlara rağmen PKK’nın resmi yollar vasıtasıyla dış mihrakların desteğiyle Kürtleri istismar ederek kurdukları HADEP, devletin, anayasanın, yasaların himayesinde seçimlere giriyor ve meclise giriyor..

PKK diliyle konuşuyor...
Ne yazık ki, Doğu ve Güneydoğu Anadolu insanlarının oylarını salt çoğunlukla alabiliyor.

Belediyeleri eline geçiriyor.

Hem de resmiyetin himayesi altında, kanunlar çerçevesinde devlet bütçesini temin ediyor..
Belediye başkanları ve eşbaşkanları oluşturuyor..
Bilahare,  devletin varlığını hiçe sayıyor, halkın yatırımlarını engelliyor, yatırımcı kuruluşların, vatandaşların yatırımlarını adeta yüksek meblağlı para karşılığında pazarlık unsuru ediyor..

Resmi harç yok.

Başkan ve eşbaşkanlara vatandaş derdini anlatmaya çalışıyor, hiç kimseyi dinlemiyorlar, dinlese de elimizden bir şey gelmez diyebiliyorlar.

“Arkamızda yüksek konsey var, söz onların sözüdür...”
Yüksek meblağla dağa para götürmek için vatandaşı “konsey istiyor” diyerek, soymaya çalışıyorlar.

Bununla da yetinmiyor Diyarbakır’ımızın Peygamberler Diyarı olduğunu unuturcasına Diyarbakır’ın fatihi Ayaz Bin Ganem ismini sildirip Bahozların ismini takabiliyorlar.

Hatta Kayapınar’da, Bağlar’da, Yenişehir’de kurulan bazı cami ve Kur’an Kursları’nın planlarını geriye atıyorlar ve onların yerine (onlara ihtiyaç yok, camiler, Kur’an Kursları fazlasıyla vardır) diyerek işin içinden çıkmak istiyorlar.

Buna gülelim mi ağlayalım mı?

Diyarbakır halkının onlara vermiş olduğu yüzde 60-70 civarındaki oy potansiyeli inanın halkın tümüyle onların yanında görünmekten daha fazla AK Parti teşkilatının yanlış uygulamalarından dolayı halk nefretini göstermek için oraya oy gitmiştir.

En derin sevgi ve saygılarımla….


Bu Makale 1269 kere okunmuştur.