Evet, sevgili okurlar.
Dün de bu köşede sizinle paylaşmak istediğimiz çağdaş
(!) medeni dünya (!) karşı karşıya kaldığı zorlu, bataklı medeniyetsizlik
çukurundan bir türlü kendini kurtaramıyor.
Her attığı adımın içinden illa ki zorbalık,
despotizm, hukuk dışılık, eşkıyalık, soygunculuk ve her şeyin başında
emperyalist dayatma çıkıyor.
Özellikle ABD, BM, her ne kadar teknolojisine
güvenerek emperyalizmin hükümranlığını İslam dünyasının üzerine zçökertmeye
çalışıyorsa, Sayın Cumhurbaşkanı onlara hiddetle, şiddetle, iman kuvvetiyle sağ
elini kaldırarak “Dünya 5’ten büyüktür, kendine güvenme” diyor.
Böylece ABD, neye uğradığının farkında değil.
Büyük bir psikolojik şaşkınlık içerisinde kıvranıp
durmaktadır.
Aslında Dolar Para birimi de onun değil, İsrail’in
parasıdır, fakat kendisi basıyor kullanıyor ve onunla teselli buluyor.
Ama ne yazık ki bugün ABD var.
Bundan yüzyıl önce Britanya’nın İngiliz’i vardı.
Yani İngiltere’nin sömürücülüğü vardı.
Kirli şeytani siyasetlerinin hükümranlığı vardı.
Özellikle Türkiye ve Ortadoğu, Hindistan Yarımadası
gibi üzerinde dolaşma sömürgeciliği yaşıyordu ve hala yaşamaya da devam ediyor.
O günkü İngilizlerin soyguncu zorba politikası, bugün
aynı hal devam ediyor.
Diş biliyor.
Fakat ne yazık ki “yaşlı kurt” gibi arkadan
seyrediyor, bu kez önüne ABD’yi sürmüştür ve diğer AB’yi sürmüştür.
Ama heyhat!
Allah’ın inayetiyle artık onların defterleri
dürülmüş durumda.
Ama bugünkü İslam dünyası bundan yüz yıl önceki
İslam dünyası gibi değil.
Daha okumuş, uyanık, imanlı gençler vardır.
Yüz yıldan beri bu memleketin içinden çıkan ve
İngiliz, Yunan ve diğer haçlılar namına çalışan piyon ajanların varlığı dahi
eskisi gibi değildir.
Okumuş bir gençlik var.
Hem de İmam Hatip’lerden, İlahiyat’lardan, Kur’an
kurslarından ve Medreselerden yetiştirilen o imanlı gençlerin başında örnek
olarak da devletimizin başında İmam Hatip kökenli bir Recep Tayyip Erdoğan
vardır.
Her şeyiyle Kur’ana inanarak intisap etmiş bir
kişiliğe sahip olmakla beraber, Kur’an misyonunu kendine ve milletine şiar
edinmiş büyük bir devlet adamı.
Yani 1923’te kurulan vesayetçi bir cumhuriyetle
Türkiye artık yönetilmek istenmiyor.
Bu nedenle dünkü 28. Muhtarlar toplantısında “1923
psikolojisiyle hareket edemeyiz” diyerek, aydınlık, parlak bir gelecekten haber
veriyor.
Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı külliyesinde
ağırladığı muhtarlara hitap etti ve dedi ki;
lozan anlaşmasıyla ilgili yaşanan tartışmaya değinen
cumhurbaşkanı Türkiye’nin 1923’ün psikolojisinden kurtulması gerektiğini, bunun
millete haksızlık olacağını belirtti.
“2016 yılında 1923'ün psikolojisi ile hareket
edemeyiz. Bunda ısrar etmek ülkeye ve millete yapılacak en büyük haksızlıktır.
Dünyada her şey değişirken, biz o tarihteki konumumuzu korumayı başarı olarak
göremeyiz”
Sayın Erdoğan, 28. Muhtarlar toplantısında kesin ve
net konuştu.
Bu konuşmalarından dolayı candan tebrik ediyoruz,
kutluyoruz, makbul dualarımızı gönderiyoruz.
İşte devlet böyle olunca, millet milli iradesini
rahatlıkla o büyük anlayışa, o büyük
imana teslim edebilir.
Hem de rahat uyuyarak teslim edebilir.
* * *
Evet, Cumhurbaşkanı muhtarlara hitap ederken,
gündeminde terör operasyonları, Fırat Kalkanı Harekatı, Musul operasyonu ve
Lozan anlaşmasına devam eden tartışmalarla ilgili önemli mesajlar verdi.
Terör örgütlerine yönelik daha sert tedbirler
alınacağını vurgulayan Cumhurbaşkanı;
“Terör örgütleri nerede yuvalanıyorsa gidip orada
tepelerine bineceğiz. Ya imha olacaklar, ya teslim olacaklar ya da defolup
gidecekler” diyen Erdoğan, Osmanlı devletinin son dönemleri, Lozan anlaşması ve
misak-ı millinin anlaşılması gerektiğinin altını çizdi.
Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle;
“İster seçilmiş ister atanmış olsun kişilere
kendilerine tahsis edilen imkanlar birer emanettir.
15 Temmuz'a ikinci Kurtuluş Savaşı diyoruz.
Hocalarımıza tarihimizi yavrularımıza iyi öğretelim
diyorum.
Bizi hep yalan söyleyen tarih ile aldattılar.
Gençlerimizin Lozan'ı araştırması gerek.
Birileri rahatsız olsun, niye korkuyorsunuz?
Tartışılsın, incelensin.
Ben gençliğimizi bal arısı gibi görmek istiyorum,
eşek arısı gibi değil.
Biz tek tip insan istemiyoruz, sorgulayan ve
araştıran bir nesil istiyoruz.
Misak-ı Milli niye rahatsız ediyor?
Onu gündeme getiren Gazi Mustafa Kemal, niye
rahatsız oluyorsunuz?
Biz olmuyoruz”
"1923 psikolojisi ile hareket edemeyiz"
“1914 yılında 2.5 milyon metrekare olan
topraklarımızın büyüklüğü, 9 yıl sonra Lozan'ı imzaladığımızda, daha sonra
katılan Hatay'la birlikte 780 bin metrekare düşmüştür.
Kurtuluş Savaşı'na girerken hedefimiz Misak-ı Milli
sınırlarımıza sahip çıkmaktı.
Maalesef koruyamadık.
Dönemin şartları itibariyle bu durumu mazur
görenler, göstermeye çalışabilir.
Bu yaklaşımı bir yere kadar mazur görmek mümkündür.
Asıl vahimi bu durumu esas olarak kabul edip,
kendimizi tamamen bu kabuğun içine hapsetme anlayışıdır.
Biz işte bu anlayışı kabul etmiyoruz”
"Halep'i yeniden ayağa kaldıracağız" diyen
Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü;
“Suriye'deki çatışmalar bittiğinde Halep'i yeniden
ayağa kaldıracağız.
O güzel şehir, medeniyet, tarih şehri ne hale geldi?
Orada taş taş üstünde değil adeta.
Video çekimlerini gördüğümüz zaman Halep'i iyi bilen
birisi olarak da içimiz kan ağlıyor.
İlk etapta geçici de olsa bir ateşkes tesis
edilmesini önemli görüyoruz”
Evet, sevgili dostlar.
Bakınız, Türkiye nereden nereye geldi?
Bundan 20 yıl önce küfrün, imansızlığın, edepsizliğin,
dipçik ve şeflik döneminin zorbalığından, vesayetinden kurtulup imanın,
inancın, yürekliliğin, cesaretin sahil-i selamete giren bir Türkiye ile karşı
karşıyayız.
İşte bu Cumhurbaşkanının bu Türkiye’si artık bizi o
geri planda kalan küfür gericilerinin eşkıyalığından kurtuluyor.
Hala da o geri zekalı eşkıyalık edepsizliğiyle ders
almış nice yazar-çizerler var.
Akla karayı birbirinden ayırt edemeyecek kadar
edepsizleşen, Doğan medyasının mahiyetinde çalışan nice inkârcılık, ulusalcılık
hegemonyasıyla hareket eden hıyanet erbaplarını görüyoruz.
Bakınız, dün Doğan medyaya bağlı meşhur Sözcü
Gazetesinin yazarlarından Soner Yalçın’ın “CHP’ye hayırlı olsun” başlıklı
yazısında Türkiye’yi hala 39-49 yıl öncesi Kemalist, laik bataklık Türkiye’si
sanıyor.
Yıllar yılı kalemlerinin kustuğu zehir, Bediüzzaman
Hazretleriyle ilgiliydi.
Yıllardan beri nasıl ki FETÖ deyip durdular.
Ama bu FETÖ’nün yaptığı alçalışlar onları ne yazık
ki sözde hedeflerine ulaştırdı.
Ama bu tür baykuş görünümlü, insan kılıklı
şeytanlar, Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerine hala da dil uzatıyor.
Biz de burada bu hıyanet erbabına şöyle
sesleniyoruz, diyoruz ki;
Sen daha adam olamadın, olmaya da niyetin yok zaten.
Böyle edepsizlere Bediüzzaman şöyle sesleniyor,
diyor ki;
“El mevtu yevmu nevrozina”
“Ölüm bizim için nevroz bayramıdır.
Behemehâl gelecekte İslam’ın sesi hâkim olacaktır”
İşte bu hâkimiyet-i İslamiye’yi yıllar yılı dava
eden ve dile getiren Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri, elbette ki bu küfür
sistemlerine hedef olmuştu.
Tek kelimeyle böylesine şuursuz, akli dengesi gayri
müstakim, sadece insanlık taslağı nice itlere karşı Bediüzzaman şöyle diyor;
“Lev kullu kelbin ava”
“Eğer, her öreyen köpekler, itlere karşı eğilsem,
taş atarsam yeryüzünde artık taş kalmaz.
Zira o kadar öreyen/havlayan insan kılığında sözde
aydınlar var ki onların yüzüne tükürmeye bile değmiyor.
Tükürüğe yazık olur diyebiliriz.
Gerçekten her havlayan köpeğe karşı taş atılırsa o
taşlara yazık olur.
Ama ne var ki böylesine tinetsizlerin şansı var.
Rejim, sistem, devlet…
Bunların her söylediğine karşı susmuş, pusuya
girmiş, sessizliği tercih ediyor.
Nasrettin Hoca’nın dediği gibi;
“Şu memleketin haline bakın.
Taşlarını bağlamış, köpeklerini serbest bırakmış”
En derin saygı ve sevgilerimle.
Bu Makale 7897 kere okunmuştur.