LOZAN HEZİMETİ VE MİSAK-I MİLLİ! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dün de bu köşede sizinle paylaşmak istediğimiz çağdaş (!) medeni dünya (!) karşı karşıya kaldığı zorlu, bataklı medeniyetsizlik çukurundan bir türlü kendini kurtaramıyor.

Her attığı adımın içinden illa ki zorbalık, despotizm, hukuk dışılık, eşkıyalık, soygunculuk ve her şeyin başında emperyalist dayatma çıkıyor.

Özellikle ABD, BM, her ne kadar teknolojisine güvenerek emperyalizmin hükümranlığını İslam dünyasının üzerine zçökertmeye çalışıyorsa, Sayın Cumhurbaşkanı onlara hiddetle, şiddetle, iman kuvvetiyle sağ elini kaldırarak “Dünya 5’ten büyüktür, kendine güvenme” diyor.

Böylece ABD, neye uğradığının farkında değil.

Büyük bir psikolojik şaşkınlık içerisinde kıvranıp durmaktadır.

Aslında Dolar Para birimi de onun değil, İsrail’in parasıdır, fakat kendisi basıyor kullanıyor ve onunla teselli buluyor.

Ama ne yazık ki bugün ABD var.

Bundan yüzyıl önce Britanya’nın İngiliz’i vardı.

Yani İngiltere’nin sömürücülüğü vardı.

Kirli şeytani siyasetlerinin hükümranlığı vardı.

Özellikle Türkiye ve Ortadoğu, Hindistan Yarımadası gibi üzerinde dolaşma sömürgeciliği yaşıyordu ve hala yaşamaya da devam ediyor.

O günkü İngilizlerin soyguncu zorba politikası, bugün aynı hal devam ediyor.

Diş biliyor.

Fakat ne yazık ki “yaşlı kurt” gibi arkadan seyrediyor, bu kez önüne ABD’yi sürmüştür ve diğer AB’yi sürmüştür.

Ama heyhat!

Allah’ın inayetiyle artık onların defterleri dürülmüş durumda.

Ama bugünkü İslam dünyası bundan yüz yıl önceki İslam dünyası gibi değil.

Daha okumuş, uyanık, imanlı gençler vardır.

Yüz yıldan beri bu memleketin içinden çıkan ve İngiliz, Yunan ve diğer haçlılar namına çalışan piyon ajanların varlığı dahi eskisi gibi değildir.

Okumuş bir gençlik var.

Hem de İmam Hatip’lerden, İlahiyat’lardan, Kur’an kurslarından ve Medreselerden yetiştirilen o imanlı gençlerin başında örnek olarak da devletimizin başında İmam Hatip kökenli bir Recep Tayyip Erdoğan vardır.

Her şeyiyle Kur’ana inanarak intisap etmiş bir kişiliğe sahip olmakla beraber, Kur’an misyonunu kendine ve milletine şiar edinmiş büyük bir devlet adamı.

Yani 1923’te kurulan vesayetçi bir cumhuriyetle Türkiye artık yönetilmek istenmiyor.

Bu nedenle dünkü 28. Muhtarlar toplantısında “1923 psikolojisiyle hareket edemeyiz” diyerek, aydınlık, parlak bir gelecekten haber veriyor.

Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı külliyesinde ağırladığı muhtarlara hitap etti ve dedi ki;

lozan anlaşmasıyla ilgili yaşanan tartışmaya değinen cumhurbaşkanı Türkiye’nin 1923’ün psikolojisinden kurtulması gerektiğini, bunun millete haksızlık olacağını belirtti.

“2016 yılında 1923'ün psikolojisi ile hareket edemeyiz. Bunda ısrar etmek ülkeye ve millete yapılacak en büyük haksızlıktır. Dünyada her şey değişirken, biz o tarihteki konumumuzu korumayı başarı olarak göremeyiz”

Sayın Erdoğan, 28. Muhtarlar toplantısında kesin ve net konuştu.

Bu konuşmalarından dolayı candan tebrik ediyoruz, kutluyoruz, makbul dualarımızı gönderiyoruz.

İşte devlet böyle olunca, millet milli iradesini rahatlıkla o büyük anlayışa,  o büyük imana teslim edebilir.

Hem de rahat uyuyarak teslim edebilir.

* * *

Evet, Cumhurbaşkanı muhtarlara hitap ederken, gündeminde terör operasyonları, Fırat Kalkanı Harekatı, Musul operasyonu ve Lozan anlaşmasına devam eden tartışmalarla ilgili önemli mesajlar verdi.

Terör örgütlerine yönelik daha sert tedbirler alınacağını vurgulayan Cumhurbaşkanı;

“Terör örgütleri nerede yuvalanıyorsa gidip orada tepelerine bineceğiz. Ya imha olacaklar, ya teslim olacaklar ya da defolup gidecekler” diyen Erdoğan, Osmanlı devletinin son dönemleri, Lozan anlaşması ve misak-ı millinin anlaşılması gerektiğinin altını çizdi.

Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle;

“İster seçilmiş ister atanmış olsun kişilere kendilerine tahsis edilen imkanlar birer emanettir.

15 Temmuz'a ikinci Kurtuluş Savaşı diyoruz.

Hocalarımıza tarihimizi yavrularımıza iyi öğretelim diyorum.

Bizi hep yalan söyleyen tarih ile aldattılar.

Gençlerimizin Lozan'ı araştırması gerek.

Birileri rahatsız olsun, niye korkuyorsunuz?

Tartışılsın, incelensin.

Ben gençliğimizi bal arısı gibi görmek istiyorum, eşek arısı gibi değil.

Biz tek tip insan istemiyoruz, sorgulayan ve araştıran bir nesil istiyoruz.

Misak-ı Milli niye rahatsız ediyor?

Onu gündeme getiren Gazi Mustafa Kemal, niye rahatsız oluyorsunuz?

Biz olmuyoruz”

"1923 psikolojisi ile hareket edemeyiz"

“1914 yılında 2.5 milyon metrekare olan topraklarımızın büyüklüğü, 9 yıl sonra Lozan'ı imzaladığımızda, daha sonra katılan Hatay'la birlikte 780 bin metrekare düşmüştür.

Kurtuluş Savaşı'na girerken hedefimiz Misak-ı Milli sınırlarımıza sahip çıkmaktı.

Maalesef koruyamadık.

Dönemin şartları itibariyle bu durumu mazur görenler, göstermeye çalışabilir.

Bu yaklaşımı bir yere kadar mazur görmek mümkündür.

Asıl vahimi bu durumu esas olarak kabul edip, kendimizi tamamen bu kabuğun içine hapsetme anlayışıdır.

Biz işte bu anlayışı kabul etmiyoruz”

"Halep'i yeniden ayağa kaldıracağız" diyen Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü;

“Suriye'deki çatışmalar bittiğinde Halep'i yeniden ayağa kaldıracağız.

O güzel şehir, medeniyet, tarih şehri ne hale geldi?

Orada taş taş üstünde değil adeta.

Video çekimlerini gördüğümüz zaman Halep'i iyi bilen birisi olarak da içimiz kan ağlıyor.

İlk etapta geçici de olsa bir ateşkes tesis edilmesini önemli görüyoruz”

Evet, sevgili dostlar.

Bakınız, Türkiye nereden nereye geldi?

Bundan 20 yıl önce küfrün, imansızlığın, edepsizliğin, dipçik ve şeflik döneminin zorbalığından, vesayetinden kurtulup imanın, inancın, yürekliliğin, cesaretin sahil-i selamete giren bir Türkiye ile karşı karşıyayız.

İşte bu Cumhurbaşkanının bu Türkiye’si artık bizi o geri planda kalan küfür gericilerinin eşkıyalığından kurtuluyor.

Hala da o geri zekalı eşkıyalık edepsizliğiyle ders almış nice yazar-çizerler var.

Akla karayı birbirinden ayırt edemeyecek kadar edepsizleşen, Doğan medyasının mahiyetinde çalışan nice inkârcılık, ulusalcılık hegemonyasıyla hareket eden hıyanet erbaplarını görüyoruz.

Bakınız, dün Doğan medyaya bağlı meşhur Sözcü Gazetesinin yazarlarından Soner Yalçın’ın “CHP’ye hayırlı olsun” başlıklı yazısında Türkiye’yi hala 39-49 yıl öncesi Kemalist, laik bataklık Türkiye’si sanıyor.

Yıllar yılı kalemlerinin kustuğu zehir, Bediüzzaman Hazretleriyle ilgiliydi.

Yıllardan beri nasıl ki FETÖ deyip durdular.

Ama bu FETÖ’nün yaptığı alçalışlar onları ne yazık ki sözde hedeflerine ulaştırdı.

Ama bu tür baykuş görünümlü, insan kılıklı şeytanlar, Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerine hala da dil uzatıyor.

Biz de burada bu hıyanet erbabına şöyle sesleniyoruz, diyoruz ki;

Sen daha adam olamadın, olmaya da niyetin yok zaten.

Böyle edepsizlere Bediüzzaman şöyle sesleniyor, diyor ki;

“El mevtu yevmu nevrozina”

“Ölüm bizim için nevroz bayramıdır.

Behemehâl gelecekte İslam’ın sesi hâkim olacaktır”

İşte bu hâkimiyet-i İslamiye’yi yıllar yılı dava eden ve dile getiren Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri, elbette ki bu küfür sistemlerine hedef olmuştu.

Tek kelimeyle böylesine şuursuz, akli dengesi gayri müstakim, sadece insanlık taslağı nice itlere karşı Bediüzzaman şöyle diyor;

“Lev kullu kelbin ava”

“Eğer, her öreyen köpekler, itlere karşı eğilsem, taş atarsam yeryüzünde artık taş kalmaz.

Zira o kadar öreyen/havlayan insan kılığında sözde aydınlar var ki onların yüzüne tükürmeye bile değmiyor.

Tükürüğe yazık olur diyebiliriz.

Gerçekten her havlayan köpeğe karşı taş atılırsa o taşlara yazık olur.

Ama ne var ki böylesine tinetsizlerin şansı var.

Rejim, sistem, devlet…

Bunların her söylediğine karşı susmuş, pusuya girmiş, sessizliği tercih ediyor.

Nasrettin Hoca’nın dediği gibi;

“Şu memleketin haline bakın.

Taşlarını bağlamış, köpeklerini serbest bırakmış”

En derin saygı ve sevgilerimle.