MÜESSES NİZAM VE BOZUK SİYASET !!?

Evet sevgili okurlar!

Gerçekten bizim bu köşede yazı diliyle değindiğimiz çok önemli bazı konuların zaman dilimi içerisinde, vuku bulan olaylar silsilesi karşısında hep bizi haklı çıkarmıştır...

Pek bu ifadeyi sevmem.. Ama hakikat penceresinde; “biz demiştik” demek, zorunda kalıyoruz...

Bakınız, bugünkü yazımıza başlık olarak kullandığımız “Müesses Nizam ve Bozuk Siyaset” ifadesi çok kapsamlı olup, Türkiye’de güncelliğini koruyan olup bitenleri; düne dair “tarihi birer vesika” olarak, karşımıza çıkıyor..

Ki bugün yaşananlara, toplum olarak muttali olmaktayız, görüyoruz.. Ve ne acıdır ki birebir içerisindeyiz ve yaşıyoruz!..

İşte “Müesses Nizam..”  Yani mevcut “anayasal düzen” ve bu düzen paralelinde  kendini idame eden bozuk siyaset, gerçekten ülkeye bugüne kadar bir şey kazandırmamıştır ve bundan sonra da kazandıracağa benzemiyor.

Çünkü, mevcudiyetiyle bozuk bir fikriyat üzerine kurgulu!..

Zira mevcut düzen, yani müesses nizam, uygulamalarıyla, fikriyatıyla, kısacası şekli şemailiyle ne kadar çürümüş bir sistem olduğunu kendisi ifşa etmektedir.. Ki aşikardır da.

Bu çürümüş “tek dişi kalmış bir canavar” mahiyetindeki mevcut düzen, aynı biçimde hatta daha fazlasıyla toplumun beyni ve kalbi durumunda olan siyaseti de çürütmüştür.

Keza siyaset adamlarını da çürütmüş durumda.

Zira çok büyük tutarsızlık var, yalan var, iftira var..

Biri, diğerini topluma karşı biraz daha yıpratayım düşüncesiyle envai türlü mekir ve hilelere başvuruyor..

Bakınız sevgili dostlar!

Daha bir hafta önce CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu grup toplantsında diyordu ki:

“Türkiye’de yayınlanan Sözcü Gazetesi bir yayın kuruluşu olmaktan daha fazlasıyla Amiral Gemisidir. Hükümlerini sürdürüyor ve önüne çıkabilecek hiçbir engeli takmıyor, yürüyor.”

Bu ifade sonrası herkeste şu soru oluştu.. Sayın Kılıçdaroğlu bununla neyi kast ediyor..

Ama sonra, ortaya çıktı; “Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu” atasözüyle..

Çünkü o gazetenin başyazarlarından Rahmi Turan isimli şahıs bir haber yaptı...

O haberde dedi ki;

“Cumhuriyet Halk Partili biri saraya gitmiş ve Cumhurbaşkanı ona demiş ki sen Genel Başkanlığa adaylığını koy seni destekliyorum.”

İşte bu haber, “bir haftadır” Türkiye’nin bir numaralı gündemi..

Ama haber ve yorum görüldü ki, dayanaksız, manasız ve tutarsız...

Yazı havada kaldığı gibi, sahibini de özür dilemeye mecbur etti, zira “yalan” söylenilmiş, asparagas bir haber...

Gaye kafa karışıklığı...

Neymiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP’ye Genel başkan belirleyip, “Kılıçdaroğlu’nu o koltuktan edecekmiş?”..

Şekli olarak mana değerlendirmesi bu…

Cumhurbaşkanı da dedi ki:

“Dur burada.. Böyle bir söz, böyle bir görüşme varsa ispatlayın. Ben Cumhurbaşkanlığımı ortaya koyuyorum, yoksa Kemal Kılıçdaroğlu da Genel Başkanlığını ortaya koysun...”

İşte bu çıkışla Cumhuriyet Halk Partisi yelkenlerini düşürdü, balon gibi söndü ve birbirlerine düştüler.

Parti içerisindeki kavga ve birbirlerine getirilen suçlamaların haddi hesabı yok.

Yani, “kumpas ve komplo” senaryoları konusunda, haddi hududu aşmışlardır..

Ama kime diyeceksin?

CHP’nin lider olarak kabul ettiği Kemal Kılıçdaroğlu zaman zaman Kurultay yaklaştığında hep böyle yaftalardan ibaret çamur atabildiğini bilmeyen yok... İşte o çamuru hem kendisine hem partisine bulaştırıyor.

Netice itibariyle bir süre sonra kurutulan o çamur toz olup gidiyor.

Yani Nasrettin Hoca’nın dediği gibi “Ya maya tutarsa” misali bir türlü mayayı tutturamıyor..

Çünkü yalan var, iftira var, düzensizlik var, adaletsizlik var…

Ortaya çıkan tabloyla, bu partinin ne kadar ahlaken çürük bir parti olduğu bir kez daha ilan olmuştur..

1924’te kurulan bu partinin 6 Ok’lu ambleminin tümüyle imanın altı şartına karşı birer tane hançer olarak konulduğunu bilmeyen yok...

Ki, o günden buyana “imanın şartlarına” hançerlerini ha bire saplayıp duruyor.

Bu itibarla halk artık ne bu partinin liderine, ne de varlığına bugüne kadar inanmamıştır, inanmıyor ve bugünden sonra da kimsenin inanacağı da yoktur.

1950’den bugüne dek bu halk, Cumhuriyet Halk Partisini siyaset dünyasından sildirmek için oy vermemiştir, vermişse de az bi oranda oy vermiştir.. Ama ona, “iktidara” şansı tanımamıştır...

Aslında bu parti çoktan beri Türk siyasetinden silinmesi gerekirken, ne yazık ki gelen giden rakip partiler, iş olsun, siyaset olsun, muhalefet olsun diye kendi tutarsızlıklarıyla Cumhuriyet Halk Parti’yi canlı tutuyor ve ona prim veriyorlar.

Ne yazık ki, halkın CHP’ye vermediği primi, muhafazakar geçinen siyasi partiler her dönemde vermiştir..

Tıpkı bugünkü AK Parti’nin siyaseten, ahlaken, iktisaden tutarsızlığından dolayı “CHP’nin sürekli kazandığı” prim gibi!..

Hala da ayakta durmaktadır.

Çünkü, CHP’nin görüşüne, siyasetine, ideolojisine, aynı o sözde karşı mahallede bulunan muhafazakar partilerin uyguladığı politika “itibar” kazandırmaktadır...

A’dan Z’ye kadar CHP’nin politikasını icra etmektedir..

AK Parti şuan iktidar...

Ama, ekonomiksel olarak Türkiye büyük bir sıkıntı çekmektedir...

İş piyasası, yatırımcı çevreler, istihdam yaratmak isteyen iş adamlarının çektiği sıkıntı Cumhuriyet döneminde hiçbir iktidar zamanında çekmemiştir şimdi çektiği kadar.

Bunu da hemen ilave edelim….

Keza toplumsal ahlaki çöküntülere bakıldığında da her dönemden daha fazla çöküş var, yıkım var, kan var, gözyaşları var, fuhuş var, uyuşturucu var, cinayetler var…

Ve hiçbirisine karşı da radikal önleyici bir tedbirin varlığı da görülmüyor.

İş çevrelerinin düştüğü badireler, piyasada kayıp edilen ticari itibarlar, paranın piyasada bulunmaması ve tüccarlar, yani iş yapan iş çevreleri ancak ve ancak bir kağıt parçası denilen çek evrakı ile yetiniyor.

O da zamanı ve süreci dolunca bir baktın ki verilen çek karşılıksız çıkıyor.

Bu şekilde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, hatta Türkiye’de fiilen paranın elden ele dolaşması, tedavül görmesi yavaş yavaş azalıyor, dönen çark için çek senet kullanılıyor.

Çek senet de karşılığı olmayınca icralar ve hacizler meydana geliyor.

Söz konusu böylesine çöküşler ve yıpranışlar inanın ki hiçbir devirde rastlanmamıştır.

Ancak 1940’larda İkinci Dünya Savaşı’nda İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı bulunduğu sıralarda böylesine rezaletler baş göstermiş, ondan sonra 1950’de son bulmuştur.

Ama heyhat bugün o badirelerin katbekat artışı var..

Devletle çalışan iş adamları, hak ettiği hak edişleri zamanında alamadıklarından dolayı sigorta primleriyle vergi, kdv ve işçinin maaşlarını veremeyecek duruma düşmüş durumdalar...

Ama kamuoyu nezdinde bu ortam, AK Parti’nin son dönemlerine dayanmaktadır...

Bu da halkın ne zamana kadar dayanabileceği sorusunu ikmale getiriyor?..

En derin sevgi ve saygılarımla….