RAMAZAN AYI RUHLARI ÜSTÜN TUTUYOR...!

Evet, sevgili okurlar...

Bugün Ramazan Ayının ikinci günü…

Allahû Teâlâ bu mübarek ayın yüzü suyu hürmetine herkese ama herkese, yani tüm İslam dünyasına, özellikle Türkiye’mize nur-u imanla, ihlâsla, samimiyetle, Kur’an davasına sarılmakla Ramazan-ı Şerifi yaşamayı nasip eylesin...

O Ramazan ki, çok büyük önemli görevlerinden birisi de ruhları temiz tutmaktır… Ki, buna "tehzib-i ruh" denir.

Yani ruhu kötülüklerden arındırmak.

Tehzib-i nefs de diyoruz.

Yani nefsini şehvet dünyasından arındırmak...

Duamız odur ki, bu mübarek ayda gecemizi ibadetle, gündüzümüzü oruç tutmakla geçirip, kendimizi ve nefsimizi günahlardan uzak tutmayı nasip eylesin…

Herkese ve hepimize nasip olsun!?

Malumunuz üzere ihlâsla ibadet yapmak, Kur’anla sabittir ki o ibadet gerçek bir ibadet olur.

Sahibinin kurtarıcısı olur.

İhlâslı olmayan bir ibadet, hiçbir zaman ibadet sayılamaz...

Kıymet-i harbiyesi yoktur…

Tabiri caizse boşu boşuna ağzını bağlayıp, midesini aç bırakmakla kendine eziyet etmiş olur..

Ki başka da bir şey değildir.

Ancak ihlâs her şeyin başıdır, ibadeti sahibine hem dünya, hem de ahiret zahiresini kılar.

Ama bu kişisel halimiz...

Keşke toplumsal halde de "ihlaslı" olsa idik, aynı hali yaşasaydık!!.

Ne hazindir ki, tablo orta yerde!.

Yaşanılmıyor..

***

Sevgili okurlar…

İslam’ın terû taze yüksek ruhunu üstün kılarak günahlardan kendimizi arındırmalıyız…

Ve tabi ki, İslam'ın üstün ruhunu şiar edinen insanlar olarak kendimizi "toplum" içerisinde örnek insan olarak gösterebilme şansını yakalamalıyız!!!.

Mücadelemizi bu minvalde yürütmeliyiz...

Diyeceksiniz ki, "Ah o şans ve mücadele" nerede?

Maalesef…

Her geçen gün toplum hızla İslam'dan uzaklaştırılıyor.

O üstün İslam ruhu, şeytani fikriyat, emperyalist ve ataist zihniyetlerin oluşturduğu hegemonyada, zafiyete uğratılıyor..

Yok edilmek isteniliyor.

Bakınız Üstad Bediüzzaman Hazretleri “Tarihçe-i Hayat” isimli eserinde şöyle diyor;

“Eğer biz ahlak-ı İslamiye’nin ve hakaik-i imaniyenin….

Yani İslam ahlakıyla, iman hakikatleriyle kemalatını yaptığımız işlerle izhar edersek, açık olarak gösterirsek, kendimizi birer örnek vitrin haline getirirsek, sair dinlerin, diğer batıl ve hurafeden ibaret olan dinlerin tabiileri elbette cemaatlerle fevc fevc İslamiyet’e dehalet edecektir...

Belki yerküresinin bazı kıtaları ve devletleri de İslamiyet’e dehalet edecektir.

O zaman diyebiliriz ki istikbal (gelecek), yalnız ve yalnız İslam’ın olacaktır...

Ve yeryüzüne hakim olan hakaik-i Kur’aniye ve imaniye olacaktır.

Bu davama çok burhanlardan, delillerden ders almışım.

Şimdi o burhanlardan, delillerden mukaddematlı, öncelik arz eden bir buçuk burhanı zikredeceğim.

O burhanın mukaddematına başlıyoruz...

Zira İslam hakikatleri hem manen, hem maddeten terakki etmeye kabil ve mükemmel bir istidada (hazırlığa) sahiptir.

Hakikat-i İslamiye’nin (İslam gerçeklerinin) kuvveti, gücü nispetinde, Müslümanların o kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehl-i İslam (İslam ümmeti), temeddün edip medenileşmeyle terakki ettiğini tarih gösteriyor...

Ve ehl-i İslam’ın hakikat-i İslamiye’de zayıf tutma derecesinde insan vahşileşir, vahşete ve tedenniye düştüklerini ve herc ve merc içinde belalara, mağlubiyetlere düştüklerini tarih gösteriyor.

Sair dinler ise bilakistir, tam terstir.

O dinler batıl ve hurafeden ibaret olduğu için o dinlere mensup olanlar ona yapışsa tam tersine geri düşecektir.”

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Bugünkü hale bakıldığında, İslam dünyasının nereden yürüdüğü sorusuna cevap bulamıyoruz.

Nifak tohumları eken siyaset meydanları kandırıcı olur, aldatıcı olur, kesin bir aldatandır, aldatılan da yine Müslümanlar oluyor ki “yazıklar olsun!” demekten başka bir şey bulamıyoruz.

Bugünkü Türkiye’deki siyaset dünyasına bakıldığında, insan bırakın varlığından mensubu bulunduğu bu yüce İslam dinine dahi nerdeyse soğuk yüzle bakmak zorunda kalıyor...

Zira sözde İslam libası giyerek yola çıkmış kişiler, hiç söylemeye gerek yok..Başlı başlına gericiliğe kendini müptela etmiş ve gerilemekle baş başa kalmaktan kendini kurtaramıyor…

***

Bugünkü sohbete burada nokta koyarken!!..

Malumunuz üzre önceki gün gerçek tarihin abidesi olan, iman ruhuyla, tavizsiz davasını üstlenen, mümtaz insan Kadir Mısıroğlu hakka yürüdü!..

Ebediyete intikal etti..

İslam adına, İslam toplumu adına bir "çınar" idi!

Tarihin gerçekçiliği yoluna adanmış bir "ömür" sahibi idi!

Kemalist anlayışa şiddetle karşı çıkandı.

Lozan'daki anlaşmanın "zafer" olmadığını bilakis "hezimet" olduğunu kaleme alan ilk kişidir…

Ki, "Lozan zafer mi, hezimet mi?" isimli kitabın da yazarıdır..

Tabi bu yolda; "çok çileler" çekti..

Sürgünler yaşadı..

Hapisler yattı..

Öyle ki, "akli dengesi yerinde yok" diye psikiyatri hastanesine bile yatırıldı…

Hâsılı kelam!

Yalan söylemeyen tarihin "kahraman" ismiydi, Kadir Mısıroğlu!…

Birileri onu anlamadıysa da!..

O hep inandığı davanın ışığında yürüdü..

Tıpkı, Kadir gecesinde dünyaya geldiği gibi, Ramazan-ı şerif'in ilk akşamında, hakka yürüdü..

Allahtan rahmet diliyorum..

Mekanı cennet olsun..

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Ramazanlar.