RUHSUZ BİR DÜNYAYLA MI TANIŞACAKTIK!! (III)

Evet sevgili okurlar!

“Ruhsuz Bir Dünyayla mı Tanışacaktık?” başlıklı yazı serimizin üçüncü günündeyiz.

İşte bu kavram, bizim üç günden beri yazmış olduğumuz ve kelimesi kelimesine kaleme aldıklarımızın hepsi dayanıklı olup tek cümlesi rastgele kurgulanmış bir ifade değildir.

Ya geçmişe yönelik bin yıllık kültür ve tarihimizin gerçeklerinden yapılan alıntılar dayanak olarak kullanılmıştır. Veya da ayet ve hadisleri kendimize rehber edip, dayanak olarak kullanmışızdır...

Rastgele kalem çalışsın diye yazmadık ve yazmıyoruz.

Evet sevgili okurlar...

Bugünkü sohbetimiz yine aynı minval üzerine Tevbe Suresi’nin 28’inci ayetinin yüce mealini kendimize dayanak olarak kullanıp, ülke gerçeklerine bakmak istiyoruz...

Özellikle İslam dünyasının yaşadıkları...

Çünkü, ayetin ana çizgisi, teması “bize, size ” yönelik değil, tamamen İslam dünyasını ilgilendirmektedir...

Anlamı yüksektir...

Tüm insanlığı kapsamına alan ilahi “bir yol” göstericidir...

Az sonra, ayetin mealini sizlere aktaracağım..

Ama önce ayetin “kim ve kimlere” dair, İnsanlığı aydınlatıyor ona bir bakalım.

Ayet, tarih boyu yeryüzünü işgal eden küfür dünyasının pisliklerine dikkat çekiyor...

Emperyalist haçlı, inançsız, beri yanda İslam dünyasının içinde bulunan gizli münafık piyon kesimlerin, o küfür dünyasına dayanak olma hallerini kapsayan bir ayet, Tevbe süresinin 28. Ayeti...

Ayet şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler! Ancak müşrikler, yani Allah’a inanmayanlar, Allah’ın göndermiş olduğu hükümleri hiçe sayanların necis olduğunu, bir pislik olduğunu buyurmaktadır.”

Ayetin orijinal metnini burada tümüyle yazmaya gerek yok.

Ancak ayetin başındaki üç cümlenin orijinal metnini sizinle paylaşıyoruz.

Evet!

Tevbe Suresi’nin 28’inci ayetinin orijinal giriş metni aynen şöyledir:

“Ya eyyuhellezine amenu inne mel müşrikune necesun.”

“Ey iman edenler, kesinlikle ancak ve ancak müşrikler necistirler. “

Yani Allah’a şirk koşanlar, Allah’ın hükümlerine inanmayanlar, İslamiyetten dönen mürtedlerr necistir...”

Ki necis demek, habis demektir...

İçleri küfürle, inançsızlıkla dolu olduğu için iğrençtirler, hastalıklıdırlar ve hükmen necistirler.

Peki ne olacak bunlar, bunlara karşı muamele ne olmalı??

Ayetin devamında, bu sorulara yanıtta var...

Ayet aynen şöyle devam ediyor:

“Mescidül harama yaklaşmasınlar..”

Peki niye...?

Çünkü onlar; “Li necasetihin”

Zira onlar “necistirler.”

Madem ki necistirler, o zaman camiye yani İslam’ın kutsal topraklarına yaklaşmasınlar.

Ayetin kapsamlı meali bundan ibarettir...

Ki; bu mana en büyük müfessirlerden Kazi Beydavi tarafından, yorumlanarak, tefsir edilmiştir...

Aynı paralelde Şeyhzade isimli tefsir sahibi de daha geniş bir biçimde, kapsamlı olarak bu ayeti tefsir etmektedir...

Ve şöyle diyor:

“Ayette geçen ‘Necis’ kelimesi fiilen de olabilir. Çünkü yıkanmıyorlar, temizlik yapmıyorlar, abdest suyu yüzlerine gitmiyor ve suyu kullanmıyorlar.

Bu dış yüze giden yani vücut necasetidir. Yani vücutları mikrop üretiyor” manasını taşıyan ayetin zahiri bu.

Ama hükmi olarak da içlerinde gizledikleri küfür ve inançsızlık nedeniyle içleri de necistir, habaset ve iğrençliktir, diğer bir deyimle ‘Rics’tir.

Yani hem maddi, hem manevi mikrop üretiyorlar.

İşte Kur’an’la tespit edilen bu gerçek zaman zaman tarih boyunca insanlar arasında yaşandığı ve yayıldığı görülmektedir..

Ki günümüzde de yaşanmaktadır..

Bugün hükmi olarak küresel sarsıntı insanları çok korkutmaktadır...

Zaten bunun da nereye gideceği de meçhul...

Büyük bir belirsizlikle devam ediyor...

Peki çaresi nedir?

İster ABD olsun, ister İngiltere, ister Çin, Alman, her neresi olursa olsun ilaç üreten büyük dev şirketleri harekete geçmişler ve Korona Virüsü için aşıları hazırlıyorlar...

Hatta Çin’den de bu aşılar Türkiye’ye ihraç edilmiş ve Türkiye bunları  bir hafta içerisinde ithal etmiştir.

Demek bundan anlaşılıyor ki yine iş maddeye dayanmaktadır...

Büyük sermayeye dayanmaktadır...

Yani birilerinin “yüklü miktarda” bu işin fırsatıyla para kazanma gayreti söz konusu!...

Kısaca, ölen ölür, kalan sağlar bizim!..

Para kazanan da kapital düzen?..

Öyle bir tehlikeli, iğrenç bir düzendir ki bu “kapitalist düzen”  hiç de insanların ölümüne acımıyor..

Ne vicdan, ne izan, ne merhamet yok...

Varsa yoksa, parayı düşünür...

İnsanlık cevherini yaşatma yerine hükmen öldürmek üzere kurgulanan bir yönetim sistemidir; “kapitalist düzen.?!”.

Şuan, çok büyük bir baskı var.

Hem de düzenli bir kapitalist baskı bu!.

Beşeriyet kendini bundan nasıl kurtaracak acaba?

Evet!

Konumuza dönelim…

Kur’an, anılan bu ayet gibi diğer bazı surelerde geçen, geçmişe yönelik eski çağlardaki kavimlerin başına gelen ilahi felaketleri bir bir anlatmaktadır...

Ki nettir...

Tarih bunları kaydetmiştir..

Hiç kimse inkar edemez.

Nuh kavminden tutun da, Ad, Semud kavimlerine kadar.

Yani Hz. Şuayib’in, Hz. Salih ve Hz. Hud’un peygamberliklerini kabul etmeyen Ad, Semud gibi kavimlerin başına gelen felaketlerin tümü insanlık tarihine ait sayfalara kaydedilmiştir...

Kur’an da bunlar sabittir...

Bu itibarla diyoruz ki; keşke insanlık dünyası bugün o geçmişlerden ders-i ibret almış olsaydı da belki kendilerini böylesine ilaç tedbirleriyle değil, namuslu bir insanlık şerefiyle yaşamayı tercih edeydi..

O zaman, Allah’a doğru tövbekar olurdu, haram işleri yapmazdı.

Maddi, manevi, hükmi ve fiili necasetlerden, bakteriyel unsurlardan kendini koruyabilirlerdi.

Bakınız bu noktada yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim insanlara şöyle hitap ediyor.

Özellikle müminlere sesleniyor...

 “Ey müminler!

Tümüyle Allah’a yönelin, tövbekar olun, Allah’ı tanıyın ki maddi ve manevi bakteriyel virüslerden kendinizi koruyabilesiniz.”

Bugünlük bu kadar diyelim...

Doğrusu, anılan ayet-i celilenin mealinin tümünü buraya aktarmamız gerekiyordu.. Ancak alamadık.. Denir ya, kıyısından, köşesinden cüzi bir alıntıyla, meramımızı anlatmaya çalıştık..

Çünkü, bahse konu ayetin tefsiri “sayfalar dolusu" yer kaplıyor...

Bakınız, bu minvalde Bediüzzaman hazretleri nasıl bir uyarıda bulunuyor...

Üstat şöyle sesleniyor...

 “Ey âlem-i İslâm! Uyan, Kur’ân’a sarıl, İslâmiyete maddî ve manevî bütün varlığınla müteveccih ol...”

Netice itibariyle, üstadın bu uyarı ve çağrısı üzerine, söylenecek başka bir söz vaki mi?..

En derin sevgi ve saygılarımla…