ŞEFFAF VE AÇIK BİR REJİM NASIL OLMALI?

 Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzere gün geçmiyor ki "Hakkâri’den, Şemdinli’den, Yüksekova’dan, Van’dan, Cizre’den, Şırnak’tan" şehit ve gazi haberleri gelmesin..

Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki olup bitenler nihayet son haber diyebiliriz ki.

Cumartesi gecesi Havalimanına da bir terör saldırısı gerçekleştirildi.

Ama Allah’a şükür ki ölen veya yaralanan olmadı.

Yani ne şehit, ne gazi…

Peki, tüm bu vakaların sonu gelmeyecek mi?

Doğrusu bu soruya cevap ararsak kolayca bulabiliriz?.

Amma hangi zeminde?

Ne vakit ki bu ülke, bu devlet, bu iktidar şeffaf ve açık bir rejim haline gelirse..

Rüşvetten, adam kayırmaktan, ihale lobisinden kendisini arındırırsa..

Özellikle, bölgemizdeki siyasi lobinin kirli ayak oyunlarından kurtulursa…

İşte o zaman diyebiliriz ki; huzuru yakalayabilir?

Terör denilen illet ortadan kaldırılabilinir...

Ülkenin her bir karışı tümüyle mutluluk, saadet, feyiz ve bereketle beraber, sulh-i umumi denilen genel bir barış gerçeği söz konusu olabilir.

Aksi takdirde yüzyıldan beri kokuşmuş bir düzenin, yanlış bir rejimin, karanlık bir istibdadın uzantıları bu memlekette devam ettiği müddetçe inanın bu dökülen kan daha çok devam edecek…

Kimse de inkar etmesin..

Zira kişisel rant, makam-mevki ön plana alındığı zaman, batı ve ABD’nin güdümlülüğüne bağlı olan bir siyaset, ne kadar iyi niyet düşünülürse düşünülsün, mümkün değil?

Çünkü bir yandan yapılır, ıslah edilmek istenir, öbür yandan yıkılmaya, yakılmaya, yok edilmeye çalışılırsa ki öyledir; bu memleketin huzur içinde olabileceği mümkün değil?

Hiç kuşkusuz ki bu söylediklerimizin dayanak noktası geçmiş tarihimizdir.

Geçmişlere yönelik yanlış kültürün uygulamasıdır.

Yanlış eğitim sisteminin devamıdır.

Bu itibarla toplumun oy verdiği gelen giden iktidarların milli irade paralelinde "çalışmadıkları" takdirde inanın bu toplum için ümit var olma düşüncesi söz konusu bile olamaz.

* * *

Üstat Bediüzzaman Hazretleri “Sünuhat” isimli bir eserinde şöyle diyor;

“Şark’taki İslam’ın gelişmesine husumet (düşmanlık) engel oluyor ve boğuyor.

Ne vakit ki İslam’ın inkişafına karşı husumet milletin eliyle boğulduğu zaman ki boğulmalıdır.

O zaman gerçek manada barışçıl bir hayat söz konusu olur.

Kardeşlik ve birliktelik gerçekleşir.

Hele hele kişisel çıkar, rant ön planda olmadığı müddetçe daha da dev adımlarla ülke ilerler, kalkınır, bir yere gelir.

Her şeyden önce Müslümanlar arasındaki kin, husumet ve bölünme fitnesi ortadan kaldırıldığı müddetçe, Batının İslamiyet’e karşı beslediği kin ve husumet İslam dünyasının ittihadını fazlasıyla artırır.

Birlikteliğini gerçekleştirir.

Uhuvvet-i İslamiye denilen İslam kardeşliğinin inkişafına (Gelişmesine) neden olur”

Bunu Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretleri bir cemaatin içinde dile getirirken, onu dinleyen topluluk içinden alkış ve onay sesleri gerçekleşmiştir.

Üstat bunu da ilave ediyor.

“Evet.

Ümit var olunuz!

Ortadoğu’da ileride gerçekleşebilecek gerçek inkılâp ve gerçek devrimler içerisinde en yüksek gür seda İslam’ın sesi olacaktır”

Evet.

Birisi soruyor;

 “Musibet, cinayetin neticesi, mükâfatın mukaddemesidir.

Hangi fiilinizle kadere fetvâ verdirdiniz ki, şu musibetle hükmetti?

Musibet-i âmme ekseriyetin hatâsına terettüp eder. Hazırda mükâfatınız nedir?”

***

Dedim: “Mukaddemesi üç mühim erkân-ı İslâmiyedeki ihmalimizdir: salât (namaz), savm (oruç) zekât!

Üstad şu ifadeyle cümleyi tamamlıyor;

“Zira, yirmi dört saatten yalnız bir saati, beş namaz için Hâlık Teâlâ bizden istedi.

Tembellik ettik; beş sene yirmi dört saat talim, meşakkat, tahrikle bir nev’i namaz kıldırdı”

Yani beş sene devam eden I. Dünya Savaşı namaz kılmakta yorulan ve usanan tembel insanların günahı yüzünden toplumun her kesimi dağ, tepe, dere, vadi demeden savaş alanlarında; der demez yerlerde sürünüyorlardı.

Onun için yirmi dört saat talim, meşakkat, tahrikle bir nev’i namaz kıldırttıı Cenab-ı Allah insanlara.

“Hem senede yalnız bir ay oruç için nefsimizden istedi.

Nefsimize acıdık; vermedik, buna kefâreten beş sene oruç tutturdu.

(Yani o harb-i umumi esnasında kıtlık gerçekleştirildi).

Ondan, kırktan yalnız biri, ihsan ettiği maldan zekât istedi.

Buhl ettik, zulmettik.

O da bizden müterakim devamlı olarak zekâtı aldı ki bereketsizlik, Fakru zaruret içimize girdi.

Onun için deniliyor ki;

“El ceza’u min cinsi’l ameli”

“Yani verilen ceza amelin cinsinden olmalıdır”

Onun için bugün içinde bulunduğumuz hali pür melalimiz bizi zaten ele veriyor.

Allah’ın her günü masum insanların dökülen kanı ve nerdeyse artık alışılagelmiş bir şehitlik ve gazilik meselesi…

Öyle ki, bu acılar topluma artık pek ağır gelmemeye başladı.

Oysaki milli iradenin ana hedefi toplumun Şurasına dayanmalıdır.

Topluma karşı sadakat ve dürüstlük beslenmelidir?

Ki özellikle bölgemizdeki bazı siyasetin ve siyasetcilerin; "şer itifakı" içerisinde olması..

Yıllardan beri özellikle gelen giden iktidarların il ve ilçe teşkilatlarının bünyesindeki kişisel rantın, ihale lobilerinin revaşta olması ve rüşvet çarkını varlığı, hiç kimse tarafından inkâr edilemez.

Bu bir skandaldır.

Bu bir helakettir ve felakettir.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Çok büyük örneklerden sadece bir örnek burada sizinle paylaşmak istiyorum.

Diyarbakır 9. Karayolları Bölge Müdürlüğü bünyesinde Diyarbakır’ın Seyrantepe Semtinden Organize Sanayi Müdürlüğü’ne kadar, nerdeyse 10 seneden beri yapıla gelen bir yol yapımı ve tamiri söz konusudur.

Her nedense şeffaflıktan uzak, şaibeli ihale dosyalarının kamuoyundan çok gizli yapıla gelmiş olması?

Ki üç ayda, altı ayda, dokuz ayda, azami bir sene içerisinde o yol asfaltlanır, asfalt bozulur, yeniden sökülür, yeniden malzeme dökülür.

Böylece birilerine iş çıkmış oluyor ki on seneden beri her sene aynı firmaya aynı iş yaptırılıyor ve ha bire para ödeniyor.

Yani şaibe çok ağır, çok yönlü…

Bölge Müdürlüğünde iktidara mensup İl Teşkilatı ile önemli, tanınmış bazı eski ve yeni milletvekillerinin güdümünde bunların yaşana geldiği gerçeği, Diyarbakır kamuoyunda dillere destan olmuş durumda.

Bu nedenle bugünkü yazımıza başlık olarak “ŞEFFAF VE AÇIK BİR REJİM NASIL OLMALI?” ifadesini kullandık.

Evet.

Gerçekten bu ülkenin bölünmez bütünlüğü için, milli birlik ve beraberliğimiz için uğraş veren siyasi iktidarlar, bir yandan bu mücadeleyi verirlerken…

Öbür yandan da tüm olaylar tersyüz edilircesine böylesine ranta dair kirlenmenin bölgede yapılmasına da göz yumuluyor.

Doğrusu çok büyük çelişkiden başka bir şey değildir, demek zorunda kalıyor insan!.

En derin saygı ve sevgilerimle.