Görüş Bildir

SİYASETİN KALP GÖZÜ VAR MI..?

Evet, sevgili okurlar...

Dünkü sohbetimizde de ifade ettiğimiz gibi bugün de biraz daha aynı paralelde olayları irdeleyerek, kapsamını genişletmek istiyoruz.

Bilindiği üzere dünkü yazımızın ana teması ve temel stratejisi; "insanların kalp gözüyle yaşaması gerektiğine" ilişkindi!.

Kalp gözü olunca, yani basiret gözü olunca “basar gözü” olmasa da pek zararı olmaz.

Zira kalp gözü açık olunca tüm olup bitenler cenab-ı Allah’ın vermiş olduğu feraset, inayet ve dirayet paralelinde kişi her şeyi görür.

Ama kalp gözü paslı olunca, onu iman nuruyla yıkamayınca, o göz kapalı kalınca normal yüzdeki göz de bir şey göremez.

Görmek istese de göremez.

Tıpkı bugünkü İslam dünyasının "siyaset âlemi" gibi…

Özellikle Türkiye’nin bugünkü yaşadığı siyaset…

Ne yazık ki bu siyasetin basiret gözü pek nadir siyasetçilerde bulunuyor.

***

Her ne kadar “basar gözü” açık da olsa, kalp gözü kapalıysa tüm tehlikelerden kendini kimse arındıramaz.

Hani bir darb-ı mesel var.

“İZA CAEL ECEL AMİYEL BASAR"

“Ecel geldiği zaman, basiret gözü kapalı olur.?"

Dolayısıyla basar gözü de kapalıdır.. Ki körleşir ve bir şey de görmez..”

Neyi söylersen söyle, kimsenin sesi kimsenin kulağına gitmez.

Çünkü, O ses fayda vermez.

Dünkü yazımızda mevzuya “Neml” suresinin 80. ayetini örnek getirmiştik.

Dolayısıyla o paralelde A’raf suresinin 179. ayetini de örnek getirmiştik.

***

Sonuç itibariyle...

Özellikle siyasetçiler, bugünkü Türkiye’nin görüntüsünü görmelidir, hatta dünyanın görüntüsünü görmelidirler.

Hatta Sri Lanka’daki 8 patlamanın, 4 kilisenin tahribini görmelidirler.

Tıpkı 11 Eylül 2001’de ABD’deki ikiz kulenin hedef seçilmesi gibi…

Bu olaylar, rasgele bir olay ve proje değildir.. Oyunlu, danslı, sazlı birer kurgulu projedir…

Ki yeniden bir darbe projesi akla gelmiyor değil.

Tıpkı Taksim Gezi Parkı olayları gibi….

28 Şubat postmodern olayı gibi….

Askerin yine popüler bir rol oynaması gibi..

Tüm bunlar yaşanan ve yaşatılanlar karşısında; çağrışım yapmıyor değil..

Yani her şey akla gelebilir.

***

Yeni Akit Gazetesinin baş yazarı Abdurrahman Dilipak’ın dünkü yazısının bir bölümünü sizinle paylaşmak istiyorum..

Çünkü, aynı minvalde, kalem oynatmıştır…

Uyarıyor.. Ve satır arası; "kırmızı" çizgilerden söz ediyor…

Bakınız nelere söylüyor..

“Ankara’da şehit cenazesinde Kılıçdaroğlu’na bir saldırı oldu.

Bu olay şehit cenazesinin önüne geçti.

İmamoğlu ise, İstanbul’da Maltepe’de mehter eşliğinde zafer kutlaması yapıyordu.

Bakın bu olaylar bir kışkırtma, komplo olabilir ya da sosyal bir refleksten kaynaklanıyor da olabilir.

Sebebi ne olursa olsun, bu tür olaylar yaşandıktan sonra, eğer siyasiler, polis ve medya doğru bir rol üstlenmez ise, birileri bu olayları kullanarak önü alınamayacak tehlikeli bir yöne yönlendirebilirler..

İçeride karışıklık çıkarmak isteyen birileri için önemli bir fırsat sunulmuş olabilir.

Hep söylüyorum, siyasiler bir şey yaparken, söyledikleri ya da yaptıkları şeylerin toplum tarafından nasıl anlaşılacağını ya da birilerinin bu olayı nasıl kullanacağını hesap etmesi gerekir...

Aynı şekilde birilerinin de nerede nasıl davranacağını, yaptığı işin, söylediği sözün nasıl anlaşılıp kullanılacağını iyi hesap etmesi gerek.

“İyi niyet” her zaman makul bir gerekçe oluşturmaz.

Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir.

Bu işleri yapanlar, bu şekilde ulaşmak istedikleri hedeften uzaklaşırlar.

Rakibiniz olan bir kişiye bir yumruk atarken, ait olduğunuz koskoca bir topluluk bundan zarar görür.

Kaş yapayım derken göz çıkarırsınız.

Bu tür yaklaşımlar rakibinize mağduriyet gömleği giydirir...

Haklıyken haksız duruma düşersiniz.

“Kahramanlık” göstereyim derken, “provokatör” damgası yersiniz.

Yanlışa yanlış demeyi bilmemiz gerek.

“Haklı olmak, başkalarına haksızlık yapma hakkı vermez.”

Hakkınızı haklı yöntemlerle savunmalısınız.”

CHP’liler mayınlı tarlada top oynuyorlar.

Eğer belediyelerde HDP ve İyi Parti’ye kadro tahsisi yapılacak olursa ya da İmamoğlu’nun Maltepe mitinginde yaptığı gibi insanlar, “Mehter marşı ile karşılanıp, İzmir marşı ile uğurlanacak” olursa; “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” diye soracaklardır.

Bu işin sonunda birileri “Tosya’ya pirince gideyim derken evdeki bulgurdan da olabilir.”

***

Velhasıl…

Bu memleket Allah korusun yeniden bir savaşa girerse, öyle inanıyoruz ki içten vurulacak.

Onun için Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri uyarıyor ve diyor ki;

“Bir tek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda Bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz.

Bu ses, âlem-i İslâmın iman esaslarını zedeliyor.

Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor.

Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücâdele ederek gençleri ve Müslümanları imana dâvet ediyorum...

Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum.

Bu mücahedemle inşaallah Allah huzuruna girmek istiyorum.

Bütün faaliyetim budur.

Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki Bolşevikler olsun.

Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir.

Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah’ın birliğine hizmet edeyim.”

En derin saygı ve sevgilerimle...

 


Bu Makale 759 kere okunmuştur.