Görüş Bildir

TÜRKİYE SİYASETİN KISKACINDA YÜRÜYOR!!!...(IV)

Evet sevgili okurlar!

Bilindiği gibi “Türkiye Siyasetin Kıskacında Yürüyor!!!..” başlıklı yazı serimizin dördüncü günündeyiz.

Her ne kadar ülke olarak, millet olarak, devlet olarak çoğulcu parlamenter sistem ve yeni vücut bulan Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi olarak her şey ama her şeyimiz demokratik sistem üzerine kurgulandığı, ifade edilmektedir…

Lakin sistemin uygulanış şeklinin "demokratik" olduğuna, millet inanmıyor…

Ama siyasi partiler, muhalefetinden tutunda iktidarına kadar tüm partiler inanmaktadır..

Birbirleriyle çekişmelerine, kavgalarına rağmen, bu inanç üzerine ittifak etmektedirler…

Nitekim, hangi siyasetçinin ağzını açarsanız açın; "demokrasi" deyip duruyor.

Oysa ki demokrasi demek milli irade demek..

Ama milli irade; "demokrasinin" işlediğine ve uygulamalarda var olduğuna inanmıyor...

Milli iradenin uygulandığı yönündeki iddialar da; gerçekleri içermediği gibi herhangi bir irade de görülmüyor…

Var olan bir irade söz konusuysa; o da güdümlü bir iradedir...

Dün olduğu gibi bugün de, Batı dünyası, ABD, İsrail hangi yönde siyaset uyguluyorsa, Türkiye de ve diğer İslam ülkeleri de o stratejinin paralelinde, yürümektedir..

Ne derlerse o misali…

"Seçim" denilince dışarıdan hangi işaretler geliyorsa, o paralelde seçimler yapılıyor, ya da yapılmıyor?

Kim kazanır, kim kazanmaz önemli değil..

Her halükarda; "çark" onların güdümünde döner…

Milletin yani seçmenlerin iradesi sandığa hangi şekilde yansırsa, yansısın, görünen beklenti olduğu gibi işlem görmez!…

Bugün değil, yıllar yılıdır "Halk" beklentilerinin sonucunu bir türlü alabilmiş değil…

Netice itibariyle sistem gerçekten "baskıcı bir siyasi atmosfer" yaşatıyor.

Bu siyasi atmosfer ne halka bir strateji çizmiştir, ne hükümetlere, ne iktidarlare, ne de muhalefetlere.

Var olan; günübirlik bir seyir!..

Onun için de herkes çok büyük bir tedirginlik içerisinde…

“Acaba yarınımız ne olacak” diye düşünüyor?

***

Ama siyasi iktidar hep kendi "geleceklerini" düşünerek, yandaşlarına milli çıkar ve yarar sağlama adına, uğraş vermiştir…

Ki, muhalefetteki partiler de öyle..

Ortaklaşa bir "gaye" içerisindedirler…

Halk olup-bitene ikna olmuyorsa da; çark yine bildik dönüyor..

Şu bir gerçektir ki; halkımız inanmış bir toplum olarak siyaset dünyası ne getirirse getirsin, halk her şeyiyle inanç paralelinde yürümek istiyor.. Ve de yürümektedir…

Tarih boyunca hem insanlığa, hem İslama kin ve nefret besleyerek Allah’ın getirdiklerini yasaklayan anlayışlar paralelinde hareket eden siyaset, hiçbir zaman milli olamaz…

Güdümlü olur… Dışa bağımlı, faşizan bir siyaset, hükmüne döner..

Baskıcı bir siyaset olur..?

Acımasızca vergilerden tutun da, işçi sömürülmesine kadar..

Ki mevcut düzenin önemli konuları zaten bunları gerçekleştiriyor.

Ama yüce kitabımız Kur’an’a baktığımızda, o yüce kitap bize şunları bildiriyor:

“Ey iman edenler!

Pekiştirici ve ciddi bir imanla, bir inançla imanınızı sürdürün.

İmanlı olarak, inançlı olarak yaşayın..Ki siz bu dünyada dahi refah ve mutluluğu yakalayabilesiniz.

Aksi takdirde boşuna kürek sallamış olursunuz.. Ki böyle bir toplum, önünü göremez, ilerliyemezde… ”

***

Zira toplumun geleceğine gölge düşürmek isteyen bir siyaset anlayışı ülkeye bir kazanç sağlayamayacağı gibi, tam tersine zarar verir ve toplumun mutlak iradesini tersyüz etmeye çalışır..

Milli menfaatler yerine daima tersyüz edilen gerçekleri savunur.

Buna da Kur’an diliyle “münafıklık” kavramı kullanılır.

Zira o nifak tohumu atan İslam dışı bir siyaset hud-a'dır, oyundur mekirdir ve hiledir.

Dosta milletin çıkarı yerine dış mihraklara adeta kölelik yapan bir anlayış paralelinde hizmet verir.

Onun için böylesine bir siyaset toplumu kıskaca alır.

***

Bakınız Nisa Suresi’nin 144. Ayeti bize aynen şunu bildiriyor:

"Ey iman edenler!

Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin.

Kendi aleyhinize Allah’a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?"

***

Ayette geçen “Dostlar” ifadesi sadece her geçen gün küçülen dünyada aynı coğrafyayı paylaşan ve aynı şartlarda ve ortamda yaşamak zorunda kalan insanların sosyal, politik ve ticari anlamdaki birlikteliklerini göstermez.

Aynı zamanda Hz. Peygamberi ve ona gönderilen Kur’an’ı inkar edenler ile ahlaki dayanışmaya işaret eder.

Bu da onların hayat tarzlarını mü’minlerin taklit etmesini ya da hangi sebeple olursa olsun kendi hayat tarzlarına tercih etmesini ifade eder.

Sahih inancın öngördüğü ahlaki esaslar ile –ehli kitap da olsa- inkarcıların yaşadıkları çeliştiği için inananların tavizsiz bir hayat ortaya koymaları gerekir.”

***

Bu itibarla diyoruz ki Kur’an ayeti açıktır.

Ne kadar uzun bir ömür yaşarsak yaşayalım sonuç itibariyle ölüm var.

Ölümden sonra huzuri ilahi var.

Sorgulanacağımız kuşku götürmez bir gerçektir.

Orada adil, adaletle işleri yürüten mahkeme-i Kübra var.

İnsan bu dünyada yapmış olduklarından dolayı sorgulanır.

Milli menfaate dayalı, halka dayalı işler yapmışsa iyilikle karşılık bulur.

Kötülük yapmışsa cehennemi boylamaktan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Ayetin yüce meali de zaten bize bunu ifade etmektedir.

Yani tek kelimeyle bugünün yarını da var diyerek, mevzumuzu özetleyelim!…

En derin saygı ve sevgilerimle…


Bu Makale 671 kere okunmuştur.