TÜRKİYE’NİN İSTİKLAL VE İSTİKBAL MÜCADELESİ (III)

Evet, sevgili okurlar.

Her zaman bu köşede sizinle paylaşmak istediğimiz çok önemli memleket meselelerinin ana başlıklarını dikkat çekici "başlıklarla" kaleme alıyoruz.

“SOSYAL ÇÜRÜME ALANLARI OLDUKÇA GENİŞLİYOR” ve “TÜRKİYE’NİN İSTİKLAL VE İSTİKBAL MÜCADELESİ” gibi daha çok önemli sorunları bu başlıklarda kaleme alarak, siz değerli okurlarımızla paylaştık..

Ki paylaşmaya da devam edeceğiz…

Nitekim bir önceki gün Cumhurbaşkanımız, AK Parti TBMM Grup Toplantısı’nda konuşurken, çok önemli mesajlar verdi.

Cumhurbaşkanının resmi dilden konuşmuş olması elbette ki çok dikkat çekiyor.

Milletimizin her an "teyakkuzda" olmasını istiyor.

Bakınız, ABD’nin ve NATO’nun gizliden gizliye işbirliği içinde olup, yeni Türkiye’nin yani Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’sinin başına yeni çoraplar örmeye çalışıyorlar.

Ama “tüm çabaları, emelleri kursaklarında kalacaktır” temennisiyle yola çıkarsak, biz de burada siz değerli okurlarımızla Cumhurbaşkanımızın dikkatleri paralelindeki bazı tespitlerimizi paylaşmak istiyoruz.

Evet, Cumhurbaşkanımız NATO’yu uyarırken şöyle dedi;

“Burada özellikle NATO'ya da bir serzenişim var:

Ey NATO!...

Siz ortaklarınızdan birine herhangi bir sınır tecavüzünde bulunanlara karşı tavır almakla mükellefsiniz.

Ve siz şu ana kadar ne tür bir tavır aldınız?

Bunu kendilerine duyuruyoruz...”

Bize göre Erdoğan, bu ifadeleriyle batı dünyasının haçlı emperyalist zirvedeki zırvalarının ipliklerini pazara çıkarmıştır.

Küfrün kirli çamaşırlarını ortaya koymuştur.

Her zaman bu köşede ifade etmeye çalıştığımız önemli konu bu...

Gerçekten yakın tarihimizde geçirdiğimiz şu yüzyılda devleti ele geçirip, milli iradeyi omzuna alan nice iktidarlar geldi geçti.

İşte bunlar, Erdoğan’ın çok uyarıcı ifadelerle Avrupa’nın, haçlıların ortaya koymuş olduğu pisliklerinin onda birini dile getirmiş olsaydılar, bugün Türkiye’miz bu kadar zorluklarla karşı karşıya kalmazdı.

Fakat ne yapacaksın?

“Derdini kime anlatırsın?…”

Lakin, olup bitenlere mazi deriz, geçeriz.

Ancak yeniden başlamak üzere “yeni bir Türkiye” ile yani Sayın Erdoğan’ın yeni Türkiye’si olarak yola çıkmalıyız…

Erdoğan’ın büyük kabiliyet üstünlüğü ve liderliğinde artık millet olarak hatta tüm İslam dünyası olarak aynı bayrak altında toplanarak, İttihat ve Tevhit inancı üzerine ittifak etmeliyiz…

Özellikle haçlıları tanıyarak “dost kim, düşman kim” olma dirayetiyle yola çıkılması lazım…

Yoksa o büyük Üstadın dediği gibi;

“Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal!” demekten başka bir şey yapamayız.

Sayın Erdoğan’ın her zaman dile getirmek istediği ana gerçek olarak diyor ki;

“Yerli malı”.

“Milli ve yerli olmak” hasebiyle yola çıkarsak, koskocaman büyük bir insanlık potansiyeli olan İslam ümmeti şuuruyla buluşuruz…

Ve büyük bir güç oluruz…

O kirli ittifak içerisindeki keferetül fecerelerin tüm ipliklerini pazara çıkararız…

Bunlar, imansız oldukları kadar oldukça da korkaktırlar.

Terör odaklarını bir araya getirerek 30 bin kişilik ordu kurarak gözdağı vermekle kimse Türkiye’yi korkutamaz.

Ama şu var;

Gerçekten Türkiye yerli ve milli olmalıdır.

Yerli olma hasebiyle yola çıkarsak, her şey tamamdır.

Nitekim, şimdiye kadar özellikle başta 28 Şubat dahil olmak üzere devleti hegemonyası altına alanların tümü olmasa bile çoğu, milletin dini olan İslamiyet’in aleyhine çalışmışlardır…

İslam’ı öcü görmüşler, tehlikeli görmüşler.

Hele hele bir zamanlar şu TCK’nun 163. maddesi vardı ya;

Allah korusun.

Bu madde de rahmetli Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde ortadan kaldırılmıştı.

Ama Özal gittikten sonra o madde olmasa da o maddeden daha keskin ceza maddelerinin varlığı hala söz konusu.

Biz o mazilere geçmiş olsun diyoruz ve inanmıyoruz.

Zira bakınız, dikkatinizi şuraya çekmek istiyorum.

ABD Başkanı olan Trump Yahudi asıllı değil ise de damadı Yahudiliğin asilzadelerindendir.(!)

Yani Siyonist’tir.

İslam’a karşı kinci, gaddar bir Yahudi keferesidir.

Trump kesinlikle Müslümanlara karşı takındığı davranışlar, inanıyoruz ki o damadının etkisi altında yapmaktadır..

Yoksa bir Hıristiyan hayatta bu kadar Yahudilerle dost olmaz.

Nitekim geçmişte Trump gibi bazı Yahudilerle dostluk ve akrabalık kuran iç hainler vardı.

Ya medyada veya askeriyede…

İllaki bir kolları vardı.

Mesela meşhur Çetin Doğan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki 7. Kolordu Komutanlığı bünyesinde bulunan değişik organize güçlerin başında gelen birisiydi...

O da kızını İsrail’li bir Yahudi’ye vermişti.

Kendisi de İslam’ı tanımıyordu.

Türklük ve generallik perdesi altında çok oyun oynamış ve semizlenmiştir.

İster inansın, ister inanmasın.

Bir kere kamuoyu önünde bilinen bir gerçektir.

Keza Genelkurmay Başkanlığı bünyesindeki bazı generaller İsrail dostluğuyla iç içe ve nerdeyse onlar adına milletin inancı olan yüce İslam dinine "kin gözüyle" bakıyorlardı.

Ama şimdi öyle değil.

Şimdiki TSK’nın başında bulunan Orgeneral Hulusi Akar gibi beyefendiler var…

Milletin beli artık sağlamdır, dayanıklı bir generalimizdir.

Millet hem onu seviyor, hem de istediği gücü de veriyor.

Bakınız, Necip Fazıl Kısakürek şöyle diyor;

 “Allahsız adamın fikrine

Allahsız cemiyetin mefkûresine

Allahsız idarenin başarısına

Ve Allahsız ordunun silahına

İnanmıyorum!...”

Bize göre bu mısralar anlayanlar için yeter de artar.

İşte bugünkü manzarayla bundan 20 sene evvelki manzarayı karşılaştırırsak, gerçekler tüm çıplaklığıyla ortaya çıkacaktır.

Evet, o zaman sahte tebessümlerle “Ne mutlu Türküm diyene” diyenlerle faşizan jön Türklerin yapmış olduğu ırkçı kirlenme çok ağır faturalar ödetmiştir bu millete.

Bu itibarla diyoruz ki milletimize düşen görev; artık bu makyajlı palavralara inanmasınlar.

Genelkurmayımızın bünyesinde bugün bilemiyorum, ama geçmişe yönelik laikçi veya Kemalist olarak geçinen nice CHP zihniyetli generallerimiz olmuştur.

Onlardan ne bekleyebiliriz ki?

En derin saygı ve sevgilerimle...