ÜLKEMİZDEKİ İHANET ODAKLARI!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Bir önceki yazımızda da ifade etmeye çalıştığımız "ülke gerçeklerini" kaleme almıştık.

Bugün yine aynı minvalde, hasb-i hal edeceğiz…

İşte bu noktada, “ÜLKEMİZDEKİ İHANET ODAKLARI” başlıklı yazı serimize devam ediyoruz…

Elbette ki bu ifade Cumhurbaşkanımıza aittir…

"Ülkenin hakikatlerine" dair yaptığı tespitler doğrultusunda kullandığı bir ifade…

***

Velhasıl...

Genel itibariyle; "A’dan Z’ye" kadar memleket meselelerinin neresinden tutarsanız, tutun ne yazık ki geçmişin tahribatı nedeniyle elinizde kalır…

İşte bu Perspektiften yola çıkarsak, daha erken hedefimize ulaşmış oluruz…

Dost kim, düşman kim, rahatlıkla birbirinden ayırt edebiliriz.

Yoksa meselelere yüzeysel açıdan bakarsak, hiçbir şey çözemeyiz..

Bir arpa boyu kadar da yol alamayız…

Ki olup biteni göremeyeceğimiz gibi kendi elimizle üstünü örtmüş oluruz..

Sorun, çok büyük.

Ama bugüne yönelik değil..

Her zaman bu köşede ifade etmeye çalıştığımız gibi; "kocaman tarihi cihanşümul bir devletin" nasıl yıkıldığına bakmalıyız?

Eğer mevcut Türkiye Cumhuriyeti devletinin o ecdadın evlat ve torunlarına ve o ecdada yönelik düşman olan dün kim idiyse, bugünde aynı şer yapının uzantılarıdır bize saldıran..

Çünkü o günün devamıdırlar..

Gerek dıştaki düşmanlar olsun, gerekse içteki uyuyan dev düşmanlar olsun, hepsi aynı meşrebin ve batağın mikroplarıdırlar..

Hasımdırlar..

Onun için hiç zaman kaybetmeden; "hasımları" teşhis etmemiz gerekir…

Emperyalizim ve siyonizim,..

Teşhis edilmediği takdirde, rahatlıkla içimize sızmaya devam ederler ve bizi kemirmeye devam ederler..

Hiç farkında da olmayız...

Nitekim Sultan Abdülhamit Han’ın durumu da bundan ibaret değil miydi?...

Osmanlının yıkılış biyografisini bir kez daha buraya taşırsak , hem köşemiz kaldırmaz, hem de zaman kaybımız olur..

Ki tekrar etmiş oluruz…

Çünkü, bir çok kez sizlere aktarmıştık..

Bakınız önceki gün Ulu Hakan Sultan Abdülhamit’in ölümünün 100. yıl dönümüydü..

Anma etkinliği düzenlendi…

Ki Cumhurbaşkanımız Erdoğan anma töreninde yine tarihi bir konuşma yaptı…

Dış mihrakların Türkiye’nin başına getirdiği çok kirli oyunların başlangıç noktalarına dikkat çekti…

Daha ne desin?..

Cumhurbaşkanımızın, bu yakın tarihimizde olup bitenleri bir bir kamuoyuna deşifre etmesinden daha büyük bir hizmet olacağını düşünmüyorum…

Kişisel olarak irdeleyip, bakıyorum ki gerçekten kamuoyu da aynı benim düşüncemi onaylıyor ve Cumhurbaşkanına "gönül bağını" yükseltiyor.

Aslında Erdoğan, CHP’nin tarih mezbelesini dile getiriyor…

Kokuşmuş o mezbele anlayışları, hala da inatla, ısrarla devam etmeye çalışan CHP anlayışı ve başındaki lider "icraatlarıyla" zaten kendilerini ele veriyorlar.

Halk da bunu biliyor ve görüyor...

***

Bu paralelde müttefiklerimizin politik oyunlarını da dile getiriyor Cumhurbaşkanımız.

Tabii elbette ki tespitler, yerli yerindedir.

Ama çok geç kalındı.

Hep yakın tarihimiz olan Türkiye Cumhuriyetinin tarihini 1923’ten başlatmak isteyen budala veya kasıtlı ejderha hainlerinin tüm bu ihanet durumlarını Cumhurbaşkanı dile getiriyor.

 “Müttefik diye gördüğümüz kimi devletlerin husumete varan politika değişiklikleri güzel iklimimizi asla bozamaz” diyen Cumhurbaşkanı şöyle devam ediyor;

“Birileri ısrarla bu ülkenin tarihini 1923'ten başlatmaya çalışıyor.

Birileri inatla bizi, köklerimizden, kadim değerlerimizden koparmaya gayret ediyor.

İçinde ana muhalefet partisinin başındaki zatın da olduğu bir çevre, cumhuriyete bağlılık kriteri olarak halen ecdat düşmanlığını esas alıyor.

Bunlara göre Türkiye Cumhuriyeti, köksüz, tarihsiz, nevzuhur bir devlettir...”

Cumhurbaşkanının bu haykırışı boşuna değildir.

Bugüne kadar atılan bu ihanet adımları, ne yazık ki 1923’ten önceki tarihi bir Osmanlı devletini saymayan, saymak istemeyen, gözü kapalı hegemonyacı, rantiyeci, dış orjinli CHP’nin anlayışını mı diyelim, mevcut liderin anlayışını mı diyelim, kadrosunu mu diyelim?

Ne derseniz deyin; yerli yerindedir.

Ana muhalefet partisinin kökeni, gerçekten müstevli İngilizlerin politikasına dayanıyor...

1923’teki Lozan hezimetini “Zafer” gösteren o anlayışın başını çeken İngiliz baş murahhası Lord Curzon olmak üzere CHP’nin imza atan büyük liderlerine kadar, herkes ama herkes ne yazık ki bu ihanetin içindedirler.

Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan devamla şöyle diyor;

"Şu gerçekle hepimiz, çoğu zaman içimiz acıyarak da olsa yüzleşmek zorunda kalıyoruz.

İlber Ortaylı hocamızın ifadesiyle 'dünyanın son hükümdarı, son evrensel imparatoru' olarak kendi dönemine damgasını vurmuş olan Sultan Abdülhamid ne yazık ki ülkemizde uzun yıllar görmezden gelinmiş, ihmal edilmiş, hatta karalanmaya çalışılmıştır.

Sultan 2. Abdülhamid, Türk düşünce hayatını esir alan katı ideolojik kutuplaşmanın en büyük kurbanlarından biridir..

Üstüne yapılan onca tartışmaya rağmen hayatı, mirası, karakteri, eserleri, cumhuriyet dönemine olan etkisi en az bilinen hükümdar hiç şüphesiz Sultan Abdülhamid Han'dır."

Erdoğan, vurgulaya vurgulaya konuşuyor…

Altı çizili bir şekilde...

Bugün artık nerdeyse seçimlerin sath-ı mailine girmiş durumdayız.

Artık herkes uyanmalıdır ve Cumhurbaşkanının bu tespitlerinin etrafında kenetlenmelidir.

Aksi takdirde CHP anlayışı, bu memleketi daha çok huzursuz eder.

Ve bu dev ejderhanın ağzından da tez be tez kendini kurtaramaz...

Bu nedenle diyoruz ki;

Artık bu halkımız uyanmalıdır.

Dostu düşmanı birbirinden ayırt etmelidir.

Yoksa daha ne zamana kadar CHP’nin inkârcı, Allah’ın varlığına bile inanmayan soysuzlaşmış anlayışının, pencesinde olacak?

Mesela daha ne zamana kadar bunlara göz yumacağız, bunlara oyumuzu vereceğiz, bunları şımartıp ikide bir meclise göndereceğiz?…

* * *

Bakınız, sevgili okurlar...

“Birileri Türkiye’nin tarihini 1923’ten başlatmak istiyor” cümlesini Cumhurbaşkanımız keşke daha detayıyla dile getirmiş olsaydı.

CHP’nin gerçek kimliğini bu halka tanıtmış olsaydılar.

Ama ne yazık ki siyaset gereği söylediğini söylüyor.

Ama bazı üstü kapalı memleket meseleleri de yerinde kalmak zorunda kalıyor.

Ve anlatmaya değinmiyor, kutsal sayıyor sanki.

CHP Parti Meclisi Üyesi Sera Kadıgil isimli kadın İslam’a ne kadar alçakça hakaret ettiğini gördük.

Bakınız, Kadıgil, attığı o skandal tweetlerde şunları yazdı:

“Kapıda oynayan çocuklardan rahatsız olunca kızgın yağ dökem mi üsttlerine!

Ya da uykumdan uyandıran ezan için camiyi basıp imamı mı keseyim?

O ezanlar ki şehadetleri dinin temeli ama BENİM yurdumun üstünde ebedi inlemesin artık n’olur ya!

Resmen ağzıma ağzıma okunuyor her sabah!!”

İşte bu şekilde zırvalayan bir CHP Parti Meclisi Üyesi kadın…

Bu kadın rahatlıkla bunu söyleyebiliyorsa ve biz de hala düşmanımızı dışarıda aramakla yetiniyorsak, bu memleketin ne kadar derin bir uykuda olduğunun açık bir göstergesidir…

Bu kadın, dini inancımıza açık ve net olarak saldırıyorsa…

Bu kadın CHP Parti Meclisi üyesiyse, ki öyle…

Daha AB gibi, NATO gibi tarihi düşmanlarımızı müttefik olarak kabul etmişsek ve geçmişe yönelik hep “Buyurun efendim”cilerle Türkiye’yi yönetmeye kalkışmışsak; vay halimize…

Bizlere Yazıklar olsun!

Diyecek başka bir şey bulamıyoruz.

Cumhurbaşkanımız tüm bunları biliyor.

CHP’nin hiçbir zaman milli ve yerli olmadığını her gün biraz daha yakalıyoruz, ama yine serbest bırakıyoruz...

En derin saygı ve sevgilerimle..