VİRÜSÜ ÜRETEN VİRÜS!!!

Evet sevgili okurlar!

Bilindiği üzere bugün dünya küresel bir hareketlilik içerisinde bir nesne üzerine ittifak etmiş durumdadır.

“O müttefakun aleyhi” olan nedir?..

Yani üzerine ittifak edilmiş olan nesne nedir?

Ölüm getiren nesne; “Korona Virüs..”

Bu virüs gerçekten korkutucu bir unsur?.. Çünkü iki aydan beridir yeryüzünü titretmektedir...

Yeryüzü manevi sarsıntılar içerisinde büyük bir hareketlilikle beraber bu virüsle mücadele ediliyor..

Ki, tüm dünya ülkeleri şuan bu virüsle mücadelenin “seferberliği” içerisinde...

İlk anda, önlemler açısından yavaş yürüyen Türkiye’miz, o da son günlerde hayli hareketlendi...

Korona virüsünün varlığına inandı...

Yavaş yavaş şiddetlenerek boy gösteren virüse karşı devlet, millet el ele vererek şuan büyük bir  mücadele vermektedir...

Ama ne yaparsınız!...

Bu mücadeleye rağmen, Sağlık Bakanı’nın dünkü son dakika açıklamasına göre; toplam vaka sayısı 10827...

Vefat edenlerin toplam sayısı da 168 oldu.

Demek oluyor ki; bu virüs gerçekten korkutucu!!!

Lakin, gerek dünya bilim adamları olsun, gerek Türkiye’deki bilim adamları olsun, açık oturumlarda birçoklarının yaptığı konuşmalara, hepimiz vakıf oluyoruz,,

Zaten, ekran ekran geziyorlar..

Ne var ki, “Ağzı olan herkes konuşuyor...”

Bilim deyip duran insanlarımız ne yazık ki milletçe bir bilimcilik taslamasıyla büyük bir bilimsizlikle karşı karşıya olduğumuzu da, bilmemiz gerekir...

Hani bir ara yargı dilinde bilimsel olarak davaları tespit edenlere “Ehli vukuf” deniliyordu.

Ancak, dava tespit ve seyirlerine bakıldığında; “zıt bir durum” hasıl olrdu...

Yani, gerçek dava tespitleri ayrı bir mecrada yürüyordu, vukufsuz “Ehli Vukuf”un tespitleri ise ayrı bir mecrada yürüyordu...

Birbirinden fersah fersah uzak olan tespitler...

Ne hazin ki, “Ehli Vukuf”un(!) tespitleri olarak isnat ediliyordu.

Oysa ki hukuka dayalı bir bilim tespiti söz konusu değildi... Ki hala da ekseriyeti öyledir...

Rastgele bir atmasyonla herkesin ağzından ne çıkarsa, o konuşuluyor?...

Kanal kanal gezip ekranlara çıkan ve “Korona Virüsü” hakkında fikir üreten nice Proflarımız ve Doçentlerimizi görüyoruz...

Sağlıkla ilgili akademisyen olsun veya olmasın tümüyle maddeleşmiş bir ruhla bu virüsle mücadele etmenin gerektiğini söyleyip duruyorlar...

Ama, kimse virüsün nerden geldiğini, kaynağının ne olduğunu, neden kaynaklandığını, söylemiyor, konuşmuyor?

 Nitekim, bugüne kadar kimsenin bilime, ilme dayalı bir tespiti de olmamıştır.

Herkes korona virüsü deyip durmaktadır.

Oysa ki “Korona Virüsü” bir veba olmakla beraber, mana aleminden bugün yeryüzündeki tanrılaşmış insanoğlunun manen yaptıkları kirli günahların, haram yemelerin, nerden nereye yürüdüklerinin inançsızlıklarından dolayı Yüce Allah onu insanlığa “ceza” mahiyetiyle göndermiştir.

Tarih boyunca hep böyle olmuştur.

İnandığımız ve bağlı bulunduğumuz tarihi dünya gerçeklerini bünyesine taşıyan o yüce kitap Kur’an-ı Kerim bu tür olaylarda insanlara hep uyarı mesajları vermiştir, veriyor ve vermektedir...

Şöyle sesleniyor..

“Ey insanoğlu!

Nereye gidersen git, ne yaparsan yap, ne kadar kendini büyütüp, kibirlenip böbürlenirsen böbürlen, Karun da olsan, Firavun da olsan, Nemrut da olsan sen hiçbir zaman kendini bu tür pis, virüs yaratan mikroplardan, hastalıklardan kurtaramazsın.

Aklını başına al, gerçek yola gel...”

Nitekim bakınız bugünkü yeryüzünde mevcut olan mezalim, tüm gerçekleri ters yüz eden insanların başıboşluğu ayyuka çıkmıştır.

Başta Türkiyemiz dahil olmak üzere, hele hele şu İslam dünyasının hali pür melaline bakalım..!

Bin yıllık bir kültüre, inanca sahip, şeriatın hükümlerine bağlı bir toplum, neredeyse yüz yıldan beri Roma Hukuku ile ülkeler yönetile gelinmiştir.

Tek kelimeyle diyoruz ki hukukun gerçek manasını ters yüz ederek “Kurdun üzerine kuzu postunu giydirerek” olaylar gerçek mecralarından saptırılarak, toplumu hain planlarla aldata aldata bugünlere kadar gelinmiştir...

Bugün Türkiye’de ve İslam dünyasında yürürlükte olan müesses bir nizam o kadar çürümüş ki, o kadar kokuşmuştur ki, nerdeyse tümüyle insanlığı küfür bataklığına sürüklemiş durumda...

Tabi bu mezalime karşı inandığımız yüce kudret sahibi olan Cenab-ı Allah, insanların yeryüzünde yaşadıkları ve yaşattıkları tanrılaştırma haline elbette dur diyecektir.

Sünnetullah olarak bilinen hiçbir zaman değişmeyen o ilahi kanunlar, zaman zaman yürürlüğe girmiştir ve insanlara hak ettiği şamarı da atmıştır...

Bizim acizane tavsiyemiz burada başta Türkiyemiz olmak üzere tüm İslam dünyası kendine bir çekidüzen vermesi gerekir...

Ondan sonra da batı emperyalist küfür dünyası da bizlere bakarak ibret dersini alıp belki yavaş yavaş kendini İslama sığdırabilme kabiliyetini ortaya koyacaktır.

Her halukarda bugün mevcut küresel titreşim, korku insanlığı sarmıştır...

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Ahzab Suresi’nin 16’ncı ayeti bakınız ne diyor:

“De ki: “Eğer ölmekten veya öldürülmekten kaçıyorsanız, bilin ki bu kaçışın size bir faydası olmayacaktır.

Çünkü bugün ölümden kaçsanız bile, dünya nimetlerinden ancak pek az bir süre faydalanacaksınız...”

17’inci ayet aynen şöyle diyor:

“De ki: “Allah size bir kötülük dilerse sizi O’ndan kim koruyabilir? Yahut size bir rahmet dilerse buna kim engel olabilir?

Eğer Allah onları terk ederse, kendilerine Allah’tan başka ne bir dost bulabilirler, ne de bir yardımcı....”

İşte sevgili dostlar!

Ne kadar korkarsanız korkun, kendinizi ölümün pençesinden kurtaramazsınız, mukadder olan her şey başınıza gelecektir...

Yeter ki kendinize gelin.

Eğer Allah sizi böylesine pis virüslerden  muhafaza etmezse, korumazsa, kimse sizi o virüslerin pençesinden, yani ölümün pençesinden kurtaramaz...

Bu dediklerimizi teyit eden yine Kur’an-ı Kerim’dir..

Bakınız, Rum Suresi’nin 30’uncu ayet-i celilesi ne diyor?..

Bizi uyarıa, Ayetin meali aynen şöyle...

“O halde Allah katından, geri çevrilemez bir gün gelmeden önce bütün varlığınla o sağlam dine yönel.

O gün onlar birbirlerinden ayırt edileceklerdir...”

İşte bakın tüm bunlar Allah tarafından bize gelen en önemli uyarıcı kaynaklardır ve temel unsurlardır.

Bu itibarla diyoruz ki; maddi ve manevi virüsleri üreten ve üreme yapan balçıklı çukur küfür sistemleridir, inançsızlıktır, Allah’ı tanımama hareketleridir....

İşte  Kur’an bunun içindir ki, ikaz ederek, böylesine bir insanlık dünyasının varlığı söz konusu olamaz, olsa olsa insan değil, hayvan biçimli yaratık halidir, hatta hayvan bile olamaz...

Ki, “Belhüm Adallu sebila” yani onlar hayvanlardan daha sapık çukurdular...

Bizim acizane görüşümüz ve tavsiyemiz, insanlık yeniden kendine çekidüzen verip Allah’ı tanıyan, kendini tanıyabilen bir değere dönmelidir...

İslam’a ve İslam’ın hakikatlerine yüzünü dönmeli, onunla yaşamalı, iman etmelidir?

Devamı yarın

En derin sevgi ve saygılarımla…