Görüş Bildir

“YAFTASI ZEMZEM, ŞARAP DOLU NİCE ŞİŞELER GÖRDÜK?..”

Evet sevgili okurlar..!

 “Laiklik Maskesi ve Kemalistlerin Oyunları” başlıklı üç günlük yazı serimizi burada noktalıyoruz...

Hiç kuşkusuz ki, sizinle hasbi hal içerisinde olduğumuz üç yazımızda da, gerek tarihi, gerekse de günümüzde yaşanan siyasi ve yönetimsel bir çok “derin” mevzuları aktardık...

Ve hep şunu ifade ettik; son yüzyılımızı iyi irdelememiz gerekir..  Ki; yarınlarımız aydınlık olsun..

Ülke ve millet olarak; “huzur ve istikrarı” yakalayabilelim..

Aksı taktirde, Batılaşma adı altındaki “batılın bataklığına" saplanma halimizden bizi kimse kurtaramaz...

Velhasıl, tarihimizi iyi okumalıyız..

****

Gelelim, dahil olacağımız yeni mevzuya dair açacağımız sayfaya!!.. Özellikle, güncelliğini koruyan bazı konular var..

Ki bu sayfayı, bize intikal eden önemli bir meselenin olması hasebiyle açıyorum!...

Çünkü, tazeliğini yitirmeden, irdelemek gerekir... Elbette ki gazeteciliğin görevi de budur.

Gündemdeki olayları yakalayıp, güncelliğini yitirmeden kamuoyuyla paylaşmaktır.

***

Sevgili okurlar...

Yaşanan ve yaşatılan bazı memleket meseleleri, ne hazindir ki kirli niyetli insanlar tarafından istismar edilmeye devam ediliyor...

Kendilerini bir yerlere getirme” hevesi peşinde olup, makam ve mevki “sarhoşluğu” içerisinde koşan nice “maskeli” yüzleri burada deşifre ettiğimizi, biliyorsunuzdur...

Köşemizin müdavimleri de buna şahittir...

Gerek siyaset kulvarında olsun, gerek ekonomi alanında olsun, gerek içtimai hayat faktörleri içerisinde olsun, insanlarımız nezdinde, toplumun çok önem verdiği bazı değerli meseleleri istismar eden, kirli yüzler hep olmuştur..

Dün olduğu gibi bugün de vardırlar!…

İşte bugünkü yazımıza başlık olarak kullandığımız ifadenin amacı; kirli ve sinsi maskeleri kullanıp iyi niyetle değil, kötü niyetle bir yerlere gelen ve gelmeye çalışan zümrelerin bir kez daha; “maskelerini” düşürmektir...

Yazının başlığı, meşhur bir şaire aittir..

İnanıyorum ki, mana değeri yüksek vecizeli söz ve irdeleyeceğimiz, mevzudan sizler de kendinize göre bir “ders-i ibret” noktasında bakış ortaya koyarsınız!...

***

Evet meşhur ve merhum şairimizin dediği gibi;

“Yaftası zemzem, şarap dolu ne şişeler gördük;

Özü hicran olan, ne sahteler gördük;

Adına bakıp ta, aldanma dostum;

Biz adı `İFFET` olan, ne `KAHPELER` gördük...”

***

Toplum olarak öylesine dejenere olmuş bir haldeyiz ki, denir ya "kime neyi" söyleyeceksin?..

Halka mal olmuş bir deyim var…

"Deveye sormuşlar boynun neden eğri diye, deve de nerem doğru ki demiş!?"..

İşte, Türkiye'nin içine düşmüş olduğu hal, "devedeki" fiziki hal gibi..

Dört bir tarafı yamuk…

Günlük yaşanmakta olan önemli bazı konuları duyunca, görünce, şahit olunca insan der demez nedamet getiriyor…

Ve diyor ki..

“Eyvah..! Nasıl aldandık, neye inandık, neyi gördük?.. Meğer ki, her şey tam tersine imiş?.. Bu nasıl iki yüzlülük…?

Hilenin enva-i türlüsü var..

Aldatma mı, kandırmaca mı, sapkınlık mı, edepsizlik mi, şuursuzluk mu, denir ya hangi "iğrençlikten" bahsederseniz edin; hepsi bilaistisna mevcut, yaşanılıyor?…

Şairin dediği gibi; “Yaftası zemzem, şarap dolu ne şişeler gördük” gerçeğiyle biz de; "nice aşağılık şahsiyetleri" gördük..

***

Bakınız, sevgili dostlar…

Dün, bir cemaate mensup, benim de yakından tanıdığım ve bildiğim bir din adamı, ziyaretime geldi.. Ziyaretinin amacı, "kendilerine ekonomik yönde yardım etmemiz" yönündeydi.. Kendisiyle aramda geçen, sohbeti sizlere aktarmak istiyorum..

***

Dedi ki..

-"Sayın hocam… Sizden öğrencilerimiz için, ekonomik yönden yardımda, bulunmanızı istiyoruz…"

Cevabım şu oldu…

Elbette ki hocam.. Hay hay… Yardımda bulunayım.. Zaten çok defalarca önemli din çevrelerinin, İslamiyet’e hizmet etme aşkıyla yola çıkanların yardımına acizane, imkanlarımız ölçüsünde koştuk.. Koşmaya da devam ediyoruz…

Sadece iyi niyetle çocuklarımızı yetiştiren, hafızlık gibi, diğer dini meselelerde eğitim veren ve öğrenen, öğrenmek isteyen çocuklarımızın her daim yanlarındayız. Destekliyoruz…"

Tabi bunları aktarırken, gördüğüm, birebir şahit olduğum, ki şairin ifadesinde geçtiği gibi, "nice karaktersiz, şuursuzların" varlığı açısından da; "bir çok çevreleri hayal kırıklığına uğratan sözde din adamı geçinenlerin düşen maskeleri karşısında, ben de hayal kırıklığına uğrayanlardanım" dedim…

Onlar da benim bu "serzenişime" hak verdiler… Ki, bugün yer küresinde, özellikle ülkemizde "Müslümanlar" nerdeyse, hayatın her alanında "sınıfta" kalmışlardır…

***

Çünkü öylesine bir hal-i durumun içerisine girmişiz ki, düne kadar sokakta, işyerinde insanlar hasbi hal ederken "kötü karaktere" sahip birini gördüklerinde, şu uyarıyı yaparlardı.. Aman ha dikkat et; "bu adam fazık" diye.. Peki bugün, fazıklar öylesine çoğaldı ki artık insanlar birbirlerine bu adam var ya bu adam "çok dürüst, sağlam, Müslüman biri" diyor…

Yani dün neydik, bugün ne hale geldik…

Din kisvesi altında kendini maskeleyen, kişisel rant ve geleceğini temin etme adına yola çıkan, enva-i şekle bürünen nice insanlarla "yüz yüze" geldiğimiz gibi; medya da da görüp, okuyoruz!…

Şarlatanların nasıl cirit attığını?

Sahtecilik ve sapkınlık bunların "ruhlarına" işlemiş…

****

Adam, din kisvesi altında, hafızlık kisvesi altında, imamlık kisvesi altında veyahut herhangi bir cemaat mensubu olarak kendini gösterip, envai türlü rezillikleri, pervasızca yapıyor…

Ve hiç bir şekilde de yüzü kızarmıyor…

Bu karaktere sahip insan veya insanlar, her nedense gah siyasete, gah ticarete, gah tedrisata, pozisyondan pozisyona girip münafıkça tavır sergiliyor…

İşte böylesi "çükür" ahlaka sahip şahsiyetler, bir din adamı olarak, bir kalem sahibi olarak, yazıp-çizen bir gazeteci olarak, doğrusu gayretime dokunuyor..

İnanıyorum ki, duruma vakıf olan siz değerli okurlarım da, "aynı hissiyatla" tepki gösteriyorsunuz!…

***

Ziyaretime gelenlerin, aktardıklarıyla böylesi karaktere sahip şahsiyetler açısından, bir kez daha "irkildim?"..

Bir hatırlatmada bulundular, dediler ki uzun bir süre önce "bir baş imamdan" söz ediliyordu, ki günlerce gazetelerde konu edildi…

Hatırladım, mevzuyu..

Öyle ya, Diyarbakır’ımızın tarihi Ulu Cami gibi büyük bir mabedinde; görev yaban biriydi bu?

Bu şahıs, mabette görevli iken, o makama, o mevkiye, o imamlık cübbesine yakışmayan gayri ahlaki bazı işlerle gündeme gelmişti?..

Ki kendisini bir cemaate mensup olarak tanıttığı için de; yaptıkları-ettikleri o cemaate mensup insanların dikkatinden kaçmayıp,  tepkiye neden olmuştu?..

Bir çok kişi "onun yaptıklarını" medyanın gündemine taşımıştı…

Çünkü, Diyanet Teşkilatı gibi şerefli bir kurumun personeli ve tabi ki tarihi Ulu Cami'nin de "başimamı" olarak görev yapması nedeniyle; insanların gayretine dokunuyordu!.

Şikayetler üzerine, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan defalarca müfettiş gelip, hakkında inceleme ve tahkikat yürütülmüştü?…

***

Bilindiği kadar müfettişlerin tomar tomar suç dosyasını yakalayıp tespit etmelerine rağmen, herhangi bir yasal işlem yapılmadan kendisine ayrıcalıklı bir işlem yapılmıştı?…

Tabiri caizse, "o yaptıklarına" göz yumulmuştu?.. Ve kendisine; "sen kurum değiştir" denilmişti?… Ve kendisi de kurum değiştirerek, başka bir ile gitmişti?..

Aktardıklarına göre…

Bu kişi, "arsızlığından" vaz geçti mi?.. Ne gezer?.. Yine aynı kisve altında; "enva-i" şekilde o bildik "işlerini" yapmaya devam ediyormuş?..

***

Ahlaki olmayan her icraatı yapmaktan çekinmediği gibi, devletin yüksek bürokratlarının "makamına" sızma hali, yüzsüzce bazı iş adamlarının, siyasetçinin ve tanınmış simaların "kartvizitini" kullanarak, "hayatını idame" ettirmesi!.. Denir ya "bin bir karakter.."…

Her platformda, AK Parti'nin "nüfuzunu" kullanma halinin dışında, Diyarbakır'dan yüzlerce kilometre ötede, başka bir ile "kurum değiştirerek" gitmesine rağmen, ne gariptir ki "o il de sanki hiç mesai" yapmıyormuş gibi, hep Diyarbakır'da!.. Tıpkı "bankamatik memuru" gibi; işe gitmeden maaş alıyor… Ve Diyarbakır'da, o kurum senin, bu kurum benim, deyip "cirit" atıyor…

***

Sonuç itibariyle!.. Dedim ya, şairin dediği gibi "yaftası zemzem, şarap dolu ne şişeler gördük.." İşte bu gerçekle, bizde böylesi şahsiyetleri görüyor ve duyuyoruz.. Ki, sokaktaki vatandaşta bize bildiriyor.. Nitekim ziyaretime gelen, cemaate mensup olan o din adamı da; "işte bu travmatik hali" bir kez daha bize aktararak; "ne oluyoruz" diye sordu?

***

Diyeceğim şu, özellikle Diyarbakır’ımızın yönetimini elinde tutan devlet erkanı, siyasiler, işadamları, makam ve mevki sahibi zevat, böylesine şahsiyetlere "yeter artık" prim verilmesin, devlet kapılarında "görüntü" vermesine izin verilmesin, izole edilsin.. Çünkü; "virüs" misali bulundukları her ortamı gayri ahlaki bir şekilde "dejenere" edip, tahribat üretiyorlar… Aman ha aman!..

***

Bugün birileri "Siyasal İslam" çöküyor gibi sözler telaffuz ediyorsa.. Ki "İslam" hiç bir şekilde çökmez ve çürümez.. Vaki bir durum söz konusuyla, o da "mimbere" halk deyimiyle, gayri ahlakı karakterleriyle "oturanların" pislemeleridir…

En derin sevgi ve saygılarımla…

Hayırlı Cumalar…


Bu Makale 1386 kere okunmuştur.