YANLIŞ SÖYLEMEK, YALAN SÖYLEMEK DEMEKTİR! (IV)

Evet, sevgili okurlar.

Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri Diyor ki;

“Zaman gösterdi ki cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değil.”

Bu söz, gerçekten çok büyük önem ve anlam taşımaktadır…

Üstat Bediüzzaman Hazretleri 1908’li yıllardan başlamak üzere 1960’lı yıllara kadar, yani hayatının ilk gençlik merhalesinden başlayarak, vefatına kadar…

1908’lerde kurulan İttihat Terakki Cemiyeti, önce kendilerine İslami görüntüler vererek şeriat-ı İslamiye ve İttihad-ı Muhammedi adına halkı kandırmakla yola çıktılar…

Nitekim, 1923’te kurulan Cumhuriyetten sonraki CHP anlayışıyla devlet ile milleti birbirine düşürerek, küfür sistemlerini uygulamaya başladılar…

Elbette ki Bediüzzaman bir İslam mürşidi olması hasebiyle, "olup-bitenlere" karşı, yerinde oturmak istememiştir.

Susmamıştır...

Kalemiyle mücadele başlatmıştır…

Keza o dönemde ne kadar İslam âlimleri varsa, başta son devrin Şeyhülislamlarından Mustafa Sabri Efendi olmak üzere Mehmet Akif Ersoy’lar ve İskilipli Atıf Hoca’lar ile birlikte ittifak ederek; "mücadele" için yola çıkmışlardır.

Zira bu büyük âlimler, ülkenin bazı kirli eller tarafından karanlık mecralara çekileceğini fark etmişlerdi…

Ki başlattıkları mücadelenin ana hedeflerinden biri de; İslam’ın ana parolası olan “emr-i maruf, nehy-i münker”i devlet eliyle millete ve toplum arasına sokmaya çalışan kirli oluşumlar denilen münkeratları yasaklamak, iyi ve güzel olan şeyleri de halka götürmekti…

Misyonlari ve inancları gereği bu görevi üstlenmişlerdi…

Ne yazık ki aynı bu insanlar, hemen o günün hükümeti tarafından sakıncalı görünmüştü…

Fikir ve düşünce adamlarını, o dönemin hükümeti tarassut altına aldı..

Bazıları Mısır’a kaçmak zorunda kaldı…

Bazıları da başka ülkelere…

Kişisel hayatları karartıldı…

Ne yazık ki, hakk-ı hayat verilmemiş alimlerden birisi de Bediüzzaman Hazretleri oldu..

İlmi kariyerlerini millete bir türlü hakkıyla anlatamadılar…

Deyim yerindeyse yüksek fikir ve düşüncelerine pranga atıldı…

Nitekim bu kirli ve karanlık oluşum içerisinde özellikle İslam dünyasını başsız bırakmak için, 1924’ten itibaren Hilafet, yok edilmek üzere adeta İngilizlere hediye edildi…

Lozan Barış görüşmelerinin gerçekleştiği dönemde, Cumhuriyet kadroları TBMM’nin üyelerini gizli oturumlarda tehdit etmişti.

Ve nihayetinde Hilafet ilga edilerek, yani lağvedilerek Osmanlı Hanedan mensupları yurtdışına çıkartıldı…

Halifelik makamı kaldırıldı…

Tabi burada İngilizlerin baskısı olduğunu söylememize gerek var mı?

Zaten herşey açık ve net….

Diyebiliriz ki Cumhuriyeti kuran kadro, toplumun toplumsal değerini, cevherini kazanmak yerine tam tersine faaliyet içerisine girdi… Hilafet İngilizlerin hegemonyasına adeta "altın tepside" hediye olarak sunuldu…

İngilizlerle danışıklı dövüş içerisine girildi…

1. Büyük Millet Meclisinin kuruluşunda İngiliz'in önceden hazırlamış olduğu, plan ve projeleri, hayata geçirilmeye başlandı.

Ve bu oluşum millete çok ağır bedellere mal edildi…

Ki yalan söylemeyen gerçek tarih zaten bize bunları satır satır anlatıyor.

Bundandır ki Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri, işgalci İngilizlerin İstanbul’u işgali esnasında artık yavaş yavaş hilafetin kaldırılacağına ve İslam ruhunun toplumun arasından söndürüleceğine dair peşinen hissederek, kaleme almıştı..

Yani Cumhuriyetçi kadroların İngilizlerle iç içe çalıştıklarını, hal ve tavırlarından anlamıştı.

***

Nitekim, işgalci İngilizlerin ülkemiz üzerine çok kirli plan ve proje hazırlayıp, ülkeyi kendine müstemleke haline getirme gayreti içerisinde olunduğunu gören Bediüzzaman Saidi Nursi Hazretleri şöyle diyordu;

“Her bir zamanın insi bir şeytanı vardır."

Yani insandan oluşan şeytanlaşmış ruhlar vardır.

Şimdi beşerde insan suretindeki şeytanın vekili olan gaddar ve zalim ruh, fitnekarane siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan el hannaslar vardır.”

“İngilizlerin hazırladığı altı plan; âlem-i İslam’ı (İslam dünyasını) ifsat ve bozgunculuk için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis kaynakları ve tabiatlarındaki muzır (zarar veren) madenleri (kaynakları) fiili propaganda ile işlettiriyor.

Zayıf damarları buluyor.

Kimin hırs-ı intikamını, kimin hübbu cahını, kimin tamahını, kimin ahmaklığını, kimin dinsizliğini, hatta en garibi kimin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor İngilizler” diyen Bediüzzaman, Haçlı İngiliz gavurunun tehlikesini sezmiş ve “Hutuvat-ı Sitte” “Altı Hutuvat” (plan) adı altında bir risale yazmıştır.

O risale elbette ki güncelliğini koruyan çok çarpıcı meselelerle dolu olmakla beraber, hepsini bu köşemize sığdıramayız…

Ama ileride Allah nasip ederse bir bir siz değerli okurlarımızla paylaşacağımıza dair buradan söz veriyoruz.

***

Evet sevgili okurlar…

İngilizler Bediüzzaman Hazretleri hakkında idam kararını çıkarmışlar ise de başarılı olamamışlardır.

Zira onları uyaranlar olmuştur;

“Siz eğer Bediüzzaman’ı İstanbul’da asarsanız, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki insanlardan kendinizi kurtaramazsınız ve geldiğiniz gibi geri gitmek zorunda kalırsınız” demişler.

Ve İngilizler bu şekilde akıllı davranarak, Bediüzzaman’a ve diğer ulema kesimlerine karışamadılar.

***

Ama Cumhuriyet kadrosu içerisinde görevlendirdiği birilerine dediler ki “Biz gidiyoruz, bizim bu plan ve projelerimizi siz uygulayacaksınız ve bu uygulama içerisinde 15 maddeden ibaret uygulamalarımızı gerçekleştirmekle siz de biz de hedefimize ulaşmış duruma gireceğiz”

Bu 15 maddenin ilk başlığını taşıyan;

“Ayasofya Camisinin kiliseye çevrilmesi veya bir bölümünü kiliseye diğer bölümünün ise müze haline dönüştürülmesi…

Ve fiilen bu iş oldu.

İkinci plan;

Ulema kesimlerini tamamıyla ortadan kaldıracaksınız ki İslamiyet başsız kalsın.. Gerçek İslamiyet’i anlatan kimse olmasın.

Yoksa bizim devrimimiz boşa çıkar.

Üçüncü plan;

İslam’ın tüm ana kural ve kaidelerini yasaklayacaksınız, medreseleri kapatacaksınız, bin yıllık kültürünü anlatan harfleri kaldıracaksınız, kadının iffet ve namusunu hiçe sayacaksınız.

Hristiyanlık libası olan şapkayı, tüm Müslümanlara giydireceksiniz…

İşte o zaman kurmuş olduğunuz Cumhuriyetin ruhuna ulaşmış olursunuz.

Yoksa yıkılan Osmanlı yeniden canlanır, dirilir, geri döner ve başınızı yer”

Bu endişeyi anlatan İngilizler, elbette ki ayarladıkları o ittihatçı uşak kadro ellerinden geleni arkalarına koymadılar ve gerçekleştirdiler.

Ne var ki bu milletin bütçesiyle, bu milletin parasıyla, bu milletin vergileriyle bunları gerçekleştirdiler.

Bu itibarla bunu ifade etmekte fayda görüyoruz;

Bu ülke insanının yüzde 99’u Müslüman olmakla beraber, laikçilerin laiklik adına, darbecilerin post modern darbe adına veya askeri vesayetin hegemonyasından kendini kurtaramayan siyaset dünyasının satılmış ruhları adına atılan adımlar elbette ki günümüze kadar ülkemize herhangi bir hayır getirmemiştir ve bundan sonra da getireceği meçhuldur…

Bundandır ki Bediuzzaman Saidi Nursi hazretleri demişti ki

"Zaman gösterdi ki cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değil.”

Demek ki; tevhit ruhunu bünyesinde taşıyan 16 Nisan’daki “Evetçi” kadrolar, İman ve İslamiyet adına attıkları adımlarla hedeflerine ulaşacaktır…

“Vatan, millet ve bayrak” uğruna çalışanlarla birlikte hareket ederek, büyük bir 16 Nisan zaferini elde edeceklerdir…

Buna inanıyoruz…

Yeter ki; "salih ve halis" bir niyet olsun...

En derin saygı ve sevgilerimle.