YERYÜZÜNDE ELİ KANLI ORYANTAL DESPOT REJİMLER!

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten bugünkü Türkiye’mizin içinde bulunmuş olduğu hal, iyi hal değildir.

Yıllardan beri emperyalist küfür dünyasının mezalim ve despot hegemonyası altında, “Demokrasi” kavramıyla yola çıkan bir hıyanet dünyası elinde inim inim inleyen İslam dünyası, bugün ne yazık ki sahipsiz, yapayalnız kalmış bir dünya.

Bunun sebeb-i mucibesi de mevcut, sözüm ona çağdaş muasır medeniyet seviyesine ulaşmış bir dünyanın kan emici halidir ki sömürüyor, kanını çekiyor, emiyor ve cansız bırakıyor, hem de sülük gibi.

Cumhuriyetin kuruluşundan beri Türkiye’mizin içinde bulunmuş olduğu rejimin görüntüleri de hiç iç açıcı olmamakla beraber, zaten aynı görüntüyü veriyor.

Nerdeyse yüz elli yıldan günümüze dek despot, eli kanlı bir dünyanın paralelinde giden rejimin adı ne yazık ki “Cumhuriyet”tir.

Ama hukuk dışı, temel hak ve özgürlüklerin hukukun üstünlüğünü iddia edip de hiç de hukukun semtinden geçemeyen bir rejim.

Ama sonucu elbette ki terördür, kandır ve gözyaşlarıdır.

Her ne kadar “İstisnalar kaideyi bozmaz” misaliyle yola çıkarsak, on dört yıllık geçmişe sahip AK Parti iktidarı, bu despotizmi, keyfiliğe dayalı bu eli kanlı sistemi düzeltme mücadelesini veriyor ise de ne yazık ki bir türlü başaramıyor gibi geliyor.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın zaman zaman bazı konuşma platformlarında püf noktalara değiniyor olması, elbette ki çok sevindiricidir ve ümit vericidir.

Ama bizatihi kendisinin de zaman zaman “Ben ne söylüyorsam, arkamda bürokratlar beni dinlemiyorlar, ben yalnız kalıyorum” söylemi de gerçekten acı gerçekler içerisindedir.

Cumhurbaşkanı, yıllarını siyaset dünyasına bağlamış bir devlet adamıdır.

Çok iyi niyetle yola çıkarak, bugüne kadar yüzde 50’den aşağı düşmemek kaydıyla halkın teveccühüne mazhar olmuş bir lider.

Ama ne yazık ki karşısında despot bir rejimin himayesinde yürüyen bir muhalefet vardır ve muhalefetin başı da CHP’dir.

Zira “Yeryüzünde eli kanlı oryantal despotik bir rejimden” geldiği için, daha doğrusu dış orijinli hegemonyanın bir piyonu durumunda olduğu için…

Cumhurbaşkanı ne yaparsa yapsın, gelen giden hükümetler ne kadar iyi niyet besliyorsa beslesin, mevcut rejim gereği illaki söz despotizmindir, CHP anlayışınındır, dışa bağımlı kirli bir sistemindir.

Hem de demokrasi adını kullanarak.

Nitekim bundan değil midir ki Cumhurbaşkanı, ısrarla “Türkiye artık demokratik parlamenter sistemiyle değil, Başkanlık sistemiyle yönetilmelidir” diyor.

Doğrusu ileriye sürmüş olduğu bu tez ve düşüncede yerden göğe kadar haklıdır ve bu bize göre olmazsa olmazdır.

Ki Başkanlık sistemi kaçınılmazdır.

Başkanlık sistemine karşı çıkan her kim olursa olsun, Türkiye’nin yararına değil, eli kanlı oryantal, despotik bir rejimle yoğrulmuş batıl anlayışa sahip insanlardır.

Bu da elbette ki dışarıdan ithal edilmiş ve maalesef Türkiye’nin varlığına kast eden bir rejim şeklidir.

Her ne kadar adı “Cumhuriyet” ise de ne yazık ki cumhursuz bir cumhuriyet olduğu için günümüze dek bu millet iki yakasını bir araya getirememiştir ve bundan sonra da getiremez düşüncesindeyiz.

Bunun kurtuluş çaresi; eli kanlı, oryantal despotik mezalim yağdıran rejimlerle değil, Başkanlık sistemi ile olabilir.

* * *

Bakınız.

Uludağ Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüsamettin Arslan’ın “Başkanlık” hakkındaki tespitlerini köşemize taşıma gereği duydum.

Bu değerli bilim adamının “Başkanlık” hakkındaki bazı tezlerine ve tarihi deneyimlerine dayanarak söylediklerine katılmamak mümkün değil.

Bakınız, Sayın Aslan şöyle diyor;

“Tek-kutuplu dünya düzeni sallanıyor.

Pax-Americana (Amerikan Barışı) Afganistan, Irak, Suriye ve Ukrayna’da can çekişiyor.

ABD dünya toplumları ve devletleri hiyerarşisindeki statüsünü 21. yüzyılın filizlenen yeni egemen güçleri karşısında artık “vekil” terör örgütlerine dayanarak sürdürebiliyor.

ABD’nin “tek kutup” statüsünü “terör ve şiddetle” koruma mücadelesinin kılıfı ise Anglo-Sakson kültürün dünyaya pazarladığı “yeni insanlık dini” demokrasi.

Demokrasi ile anarşi, güvenlik ile özgürlük arasındaki sınır teoride net olabilir fakat pratik hayatta öyle değil.

Hem özgür, hem de güvende olmak sırat köprüsünden geçmek kadar zor.

Radikal özgürlük/demokrasi talepleri, radikal anarşi ve terörle sonuçlanıyor.

Daha fazla demokrasi, daha fazla terör ve şiddetle, demokrasinin küreselleşmesi terör ve şiddetin küreselleşmesiyle sonuçlanıyor.

Dünyanın tek kutbu ile ittifak kuran efendiler durumdan memnun; statülerine zarar gelmediği sürece sorun yok”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Sayın Arslan Hoca’nın bu tespitlerine elbette ki katılmamak mümkün değil.

Demokrasi deniliyor.

Demokrasiyle yola çıkan sözüm ona çağdaş medeni dünya bugün yeryüzünü kana buluyor.

Ne kadar demokrasi diyorsa, o demokrasi kavramının altında mutlaka terör kastediliyor, insan kanlarının dökülmesi kastediliyor ve terör odakları her coğrafyada çoğalıyor, baş gösteriyor ve bir türlü son bulmuyor.

Bu itibarla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu rejimle demokratik yollarla mücadele etmeyi düşünüyor ise de ne yazık ki tek başınadır.

Meclis, 550 milletvekilinden ibaret bir parlamento bir türlü gerçeği görme hizasına gelmiyor ve kabullenemiyor.

Cumhurbaşkanımızın “Ben yalnız kalıyorum” demesine bir yandan katılıyoruz, bir yandan katılmıyoruz.

Çünkü Cumhurbaşkanı, her ne kadar bürokraside yalnız görünüyorsa da yalnız değildir, onun yanında ve çevresinde etten zırhlı duvar olarak duran bir millet vardır, bir ümmet vardır, 7’den 70’e kadar onu destekleyen, bugüne kadar gelmiştir, bundan sonrada inanıyoruz ki bu millet fazlasıyla destekleyecektir.

Hem anayasa değişiminde, hem de Başkanlık sisteminin getirilmesinde yüzde 60’ı aşacağı da mukadderdir ve kesindir.

Onun için Cumhurbaşkanı yapayalnız değildir, halk yanındadır.

Bunun kanıtlayıcı delili de 15 Temmuz gecesini başarısız bir darbenin mevcudiyetidir.

Halk, bu darbeyi önledi.

Hem de kanıyla, canıyla önledi.

Hem de 146 şehit vererek önledi.

Gerekirse on bin şehit verir, ama yine de geçit vermez.

O darbeci maşaların ve kandırılmış, satılmış FETÖ devri artık geçmiştir.

Türkiye bir daha o günleri, o rüyaları görmeyecektir Allah’ın izniyle.

En derin saygı ve sevgilerimle.