YERYÜZÜNDE ELİ KANLI ORYANTAL DESPOT REJİMLER! (III)

Evet, sevgili okurlar.

Anlaşılan budur ki "yeryüzünde eli kanlı oryantal despot rejimlerin" artık kırılma zamanı gelmiş, hatta geçmiştir bile.

Zira yıllardan beri, İslam dünyasına ve Türkiye’ye karşı besledikleri kin ve düşmanlıklarını gerçekleştiremeyince, bu kez ekonomiksel olarak Dolar ve Euro’larını aleyhte kullanmaya başladılar.

Onu da başaramayınca bu sefer geri adım atmaya başladılar.

Bizim ekonomimizi sıfıra indirmek için, dövizlerini kullanmaya çalıştılar ise de Türkiye insanı buna geçit vermedi, yutmadı ve tüm bu kirli oyunlarını kırdı.

Neyle kırdı?

Erdoğan’ın “Dövizlerinizi bozun” çağrısıyla kırdı.

Erdoğan bunların o putçuluk anlayışını, halkına yaptığı bu seslenişle her şeylerini alt üst etti.

Nitekim teşbihte hata olmasın.

Tıpkı Devrisaadette Mekke’nin Fethi hengamında 360 küsur putun Mekke’de olduğunu gören Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in eline aldığı bastonuyla o putları devirdiği gibi.

Efendimiz (S.A.V) o putları devirirken, “İsra” suresinin 81. ayet-i celilesini okuyordu;

“Câel hakku ve zehekal bâtıl(bâtılu)”

“Hak geldi; bâtıl yok oldu”

Tekrar tekrar bu ayet-i celileyi okuyordu ve dikilmiş 360’tan fazla putu bir bir bastonuyla, vurup yıkıyordu.

Artık “hak geldi; bâtıl yok oldu”

Bu yüce ilahi mesaj, 1437 seneden beri devam ede gelmiştir.

Ama özellikle öyle inanıyoruz ki son emperyalist haçlı ve Siyonist despot rejimlerin yıllardan beri ülkemiz üzerine oynadıkları kirli oyunların sonu gelmiştir ve o putçu anlayışları da yıkılmaya başlamıştır.

Zira haçlı despot rejimlere dayalı uygulamalar, yüz elli yıldan beri ülkemizi her alanda yani sosyal, siyasal, kültürel, iktisadi ve teknolojik alanlarda adeta istila etmişti.

Kirli hegemonyasını üzerimize kâbus gibi çöktürtmüştü.

Gelen giden iktidarlar, bu kirli baskının altından ülkeyi çıkarmak yerine daha fazlasıyla çökertiyorlardı.

Zira milli iradeyi eline alanların birçoğu adeta taşeronluk yapa gelmişlerdi.

Ama ne vakit ki devletin yönetim anahtarını AK Parti eline aldı; "herşey tersine" döndü…

AK Parti’nin başındaki Erdoğan, 12 yıl boyunca Başbakanlığı döneminde amansızca mücadele vererek; "tabularını" yıktı…

Ve ülkeyi bu rendeye getirdi.

Erdoğan Başbakanlık döneminden sonra Cumhurbaşkanlığı dönemine geçince daha çok güçlendi ve dik durdu, eğilmedi.

Halktan aldığı destekle artık rahatlıkla batı hıyanetini deşifre etmeye başladı.

Nitekim tüm bu olup bitenlerin başını çeken de 15 Temmuz gecesi her şey tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı.

Millet “artık yeter, biz devletimize, hükümetimize, Cumhurbaşkanımıza sahip çıkmak zorundayız” dedi.

O misyon kişisel misyon olmaktan daha fazla bir milletin namus davası durumuna girmiş oldu.

“Biz bu namusu küfür dünyasının ve o paraleldeki taşeron piyon darbecilerin çizmeleri altında çiğnetmeyeceğiz” diyen bir milletin haykırışıyla Erdoğan gücüne güç kattı.

Tüm bu olup bitenlere rağmen, sözde müttefik, dost görünen NATO’ya bağlı devletler…

Ki özellikle Amerika ve diğer Avrupa Birliğine mensup olan devletlerin hiçbirisi darbecilere kınama getirmemekle beraber, bilakis darbeci subayların arkasında durdular…

Onların nam-ı hesabına “Endişe duyuyoruz” demeleriyle kendi gerçek kimliklerini ortaya koydular.

Şimdiye kadar Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup ve milletin alın teriyle beslenen Atatürkçü, laikçi, Kemalist, ulusalcı olarak geçinen darbeci Ergenekon subaylarının her 10 yılda bir yaptıkları darbeleri bu kez FETÖ’yü kullanarak yapmaya çalıştılar.

Ama hayal kırıklığına uğradılar.

Bilemiyorlardı ki Türkiye insanı artık uyanmış, artık “hak gelmiş batıl zail olmuştur”, emel ve ihtirasları kursaklarında kaldı.

Darbe yapmak isterken, darbe yediler.

Tabi batı dünyası yine rahat durmadı ve bu kez Türkiye’yi ekonomiksel yönden vurmaya çalıştılar…

Dolar ve Euro’yu silah olarak kullanmak istediler…

Sayın Erdoğan’ın Türkiye’sini bu darbeyle vurmak istediler.

Bunda da başarılı olamadılar.

Erdoğan…

Varlığıyla, misyonuyla, inancıyla beraber bu halkın kalbine yerleşmiş ilahi bir cevherdir….

Gerçek kurtarıcı bir kahramandır…

Nitekim "dövizle" vurmak istedikleri hayin planı gören Erdoğan, halkına tıpkı 15 Temmuz'daki gibi tekrar seslendi…

Ve dedi ki;

“Artık yabancı paralara yeter diyelim. Dolarınızı, Euro’nuzu bozun, dolarla iş yapmayacağız paranız varsa altına veya Türk Lira’sına çevirin”

Halk bu çağrının yüce bir dava olduğuna inanarak, “Dolarını bozdur” kampanyası başlattı ve başardı da.

Dolar iki gün önce 3,50’lere yükselirken dünden beri nerdeyse 3,35’e geriledi.

Ve daha da gerileyecek inancındayız.

Öyle inanıyoruz ki devleti yöneten zevatın ağzından “Allah” çıkıyorsa, her daim başarılı olacaktır…

Çünkü, gün boyu abdestle dolaşıp, inancını halkla paylaşan bir Cumhurbaşkanımız vardır.

Ki bu millet artık onun peşindedir.

Batı dünyasına kimse inanmıyor.

Haçlılar eskiye dayalı haçlı seferleri ne kadar diretmeye çalışıyorlarsa çalışsınlar, bundan böyle uyanan bir halkın karşısında mağlup düşmüşler ve düşecekler.

Bu itibarla yüce dinimizin emrettiği gerçekleri yaşayalım, Kur’ana sımsıkı sarılalım ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın çizgisinden ayrılmayalım.

Bu misyonu taşıdığımız müddetçe hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki galibiyet bizdedir, mağlubiyet haçlılarda.

Haçlı anlayış hiçbir zaman İslam dünyasına yarar getirmemiştir, getirmeye de niyetleri yok.

Şimdiye kadar devletin kaderini eline alan siyasi zevat, onları fark etmemişlerdi.

İmam Hatip kökenli, inançlı bir Cumhurbaşkanı Erdoğan hariç…

O fark etti…

Ki şu ayeti celilenin yüce mealini kendine şiar edinmiş ve ona inanmış bir insan olarak devletin siyasetini gerçekleştiriyor.

“Bakara” suresinin 217. Ayetinin ikinci bölümü aynen bu yönde bize mesaj veriyor ve bu mesajı devlet büyüğü sıfatıyla ancak Erdoğan anlayabilmiştir.

Evet, ayet-i celilenin meali aynen şöyle;

“Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.”

* * *

Bu itibarla diyoruz ki artık İslam dünyası uyanmalıdır…

Özellikle Türkiye’nin bundan böyle sağına soluna bakmadan dimdik yürüyerek, istikametini Kur’an gerçeğinde aramalıdır.

Nitekim, Emperyalist Avrupa Birliğinin korkulu rüyası da halkımızın bu minvalde uyanışıdır.

Halk zaten 15 Temmuz’da uyandı ve gerekeni de yaptı.

Hem de 241 şehit vererek...

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Bediüzzaman Hazretleri, bundan nerdeyse 65 sene evvel bugünlerin geleceğini görmüş gibi düşünmüş..

Ki tüm İslam dünyasını özellikle Türkiye insanını uyarmıştır ve şöyle seslenmiştir.

“Ey asırlardan beri Kur'anın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda en mukaddes ve muhterem bir mevki-i muallâyı ihraz etmiş olan ecdadın evlâd ve torunları!

Uyanınız!

Âlem-i İslâm'ın fecr-i sadıkında (gerçek şafak söküğünde) gaflette bulunmak, kat'iyyen akıl kârı değil!

Yine Âlem-i İslâm'ın intibahında (uyanışında) rehber olmak, arkadaş, kardeş olmak için Kur’anın ve imanın nuruyla münevver olarak, İslâmiyet'in terbiyesiyle tekemmül edip hakikî medeniyet-i insaniye ve terakki olan medeniyet-i İslâmiyeye sarılmak ve onu, hal ve harekâtında kendine rehber eylemek lâzımdır.

Avrupa ve Amerika'dan getirilen ve hakikatta yine İslâm'ın malı olan fen ve san'atı (teknolojiyi) nur-u tevhid içinde (tevhit inancının nuruyla) yoğurarak, Kur'anın bahsettiği tefekkür ve mana-yı harfî nazarıyla, yani onun san'atkârı ve ustası namıyla onlara bakmalı ve saadet-i ebediye ve sermediyeyi gösteren hakaik-i imaniye ve Kur'aniye mecmuası olan Nurlara doğru “İleri, arş!” demeli ve dedirtmeliyiz!

Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin torunları olan muhterem din kardeşlerim!

Beş yüz senedir yattığınız yeter!

Artık Kur'anın sabahında uyanınız.

Yoksa Kur'an-ı Kerim'in güneşinden gözlerinizi kapatarak gaflet sahrasında yatmakla, vahşet ve gaflet sizi yağma edip perişan edecektir.

Kur'anın mecrasından ayrılarak birleşmeyen su damlaları gibi toprağa düşmeyiniz.

Yoksa toprak gibi sefahet ve şehvet-i medeniye sizi emerek yutacaktır.

Birleşen su damlaları gibi, Kur'an-ı Kerim'in saadet ve selâmet mecrasında ittihad ederek, sefahet ve rezalet-i medeniyeyi süpürüp, bu vatana âb-ı hayat olan, hakikat-ı İslâmiye sularını akıtınız”

***

Evet, sevgili okurlar.

Anlaşılan budur ki yakın tarihimizin derin sayfalarına bakarak, ibret alıp aklımızı başımıza almalıyız.

Erdoğan’ın her alanda yaptığı sesleniş, milletin seslenişidir.

Bakınız, önceki gün  Külliye'de 31. Muhtarlar Toplantısı'nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son dönemde döviz spekülasyonuyla ekonominin çökertilmek istendiğini belirterek, “Döviz kurunun Türk Lirası karşısındaki yükselişine baktığımızda elle tutulur ciddi iktisadi karşılığı olan hiçbir husus göremiyoruz.

Belirli mahfiller tarafından pompalanan olumsuz havanın yol açtığı suni bir kur yükselişiyle karşı karşıyayız.

Rabbime şükürler olsun ki milletimiz bu oyunu gördü. Çağrımıza kulak verdi ve ekonomisine sahip çıktı” dedi.

İşte bu haykırışlar boşuna değildir..

İnanın ki Erdoğan’ın bu çağrıları AB’yi de, ABD’yi de, BM’yi de dize getirmiştir.

Gerçekten endişe etmek istiyorlarsa, bundan sonra endişeleriyle yaşasınlar diyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar.