6-7 EKİM OLAYLARI?

Sene-i devriyesindeyiz!… O gün yaşananlar.. 50'nin üzerinde "insanın" hunharca katledilmesi.. Ölümlerin "insanlık dışı" vahşice, gerçekleşmesi.. Sokakların, ilçelerin, hatta şehirlerin "istila" var-i, işgale yönelik organizasyonların tertiplenmesi.. Her eylemin ve söylemin; "yak, yık, yok et ve yıldır" politikası üzerine son sürat yol aldırılması… Hepsi; "olaylar" açısından bir dönüm noktası oldu.. Kürtler açısından, sorunun çözümü noktasında, çok yönlü ve kapsamlı zihnin bir anda omuriliğini felç etti...

***

Çünkü, çözüm süreci dahil olmak üzere, HDP üzerinden yürütülen siyasi faaliyetler, "Kürtler'in" beklenti ve taleplerine dair devlet aklı ile millet aklı, ülke sathındaki pozitif bakış açısındaki dengeler bir anda alt-üst edilip negatifleşti.. Pozitif seyir, negatif bir "güvenlik" ana politikaya dönüverdi.. Ki bu stratejiyle "Devlet" ve siyasal iktidar refleksleri farklılaştı. Reel-politik, duygusallık kısmi bazda, öfkeyi de, elekte tuttu. Psikolojik ama can yakıcı olaylar silsile misali, birbirini doğurdu... İç ve dış aklın müdahaleleriyle; “fırtınalı” bir atmosfer oluştu..

***

Nitekim,  vakıanın "ilk ateşiyle" alakalı, çok şey söylenip duruldu.. Ki ilk anda, "kendiliğinden" gelişti diyenler olduğu gibi, Kobani üzerinden oluşan, bir duygusallığın yansımasının neticesi diyen de… Kobani benzeri planın, Güneydoğu'ya da uyarlanmak istendiği fikrini ortaya koyan da.. Özellikle, "çukur ve barikat" meselelerinin de hemen ardından "dış orjinliğiyle" yıkıcı bir şekilde Güneydoğu'yu etkisi altına alınca; bu tez güçlü bir kimlik aldı.. Ama, şu netleşti ki, 6-7 Ekim olayları "bir aklın" kontrolüyle, Kürtleri de, Devleti de, Milleti de "birbirine" hasım kılma planı olarak sahaya sürüldü…

 

***

Olaylar esnasındaki "seçilen" hedefler.. Öldürülenler.. Yakıp-yıkılan mekanlar.. Vahşiliğin de ötesinde, vurulan, başı ezilen, ateşe verilen, olmadı üzerinden araçla geçilebilinecek kadar; "şuur" kaybından yoksun ruh halinin sokakta varlık göstermesi; “sokak cehaleti” olarak görülse de, öyle değil… Çünkü bunun da, oto-kontrolünün sağlanabilir açısından sonradan çıkan emareler gösterdi!!!… Kim neyi planlıyor.. Yani plan, anlık plan değil; kurgu önceden tertiplenmiş derin mahfillerin kozmik zihniyle komuta edildi… Ki, 15 Temmuz'un ikmale gelmesi de; "deşifre" olunan bağlantılar da olup-biteni herkese okuttu...

***

Yoksa, "kitle psikolojisinden" be haberdar olanlar, kerameti kendinden menkul bir fikriyatla "işi sokak" düellosuna taşımazdı. Sokaktaki reflekste; "en üst" kodunda, karşılık vermezdi… Ve bu acılı, Kürtlerin "kendi kendine" kırdırılma hali de, yaşanmazdı, yaşatılamazdı.. Ama yaşatıldı.. Netice itibariyle, "yeterki" başımıza gelen böylesi hadiselerden ders-i ibret çıkarmaktır… Eğer ki o aklı, hiçbir zaman devre dışı bırakmaz isek, hele ki birilerinin "emir komutasına" teslim etmezsek; böylesi acılarla bir daha yüz yüze gelmeyiz…

***

Benliğimizi koruyup, kullanmalıyız.. Tarih 6-7 Ekim olaylarını da, siyasi aklı da, acıların bıraktığı izleri de, "kirli ve karanlık" ilişkileri de, önündeki ve arkasındaki aklı da, bu benlikle  hiçbir zaman unutmaz!… Hep de sorgulayacaktır "acı çeken neden hep Kürtler" diye de soracaktır!?..

***

OKURLAR SORUYOR; "AÇAR" NEDEN ALINDI.….

Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Halit Açar.. Eşi Çimen Açar.. Ki bayan Açar, Büyükşehir Belediyesi 'Sosyal İşler" daire başkanlığına, getirilmişti!.. Haftasonu bir haber geldi; denildi ki ikisi de "görevden" alınmış… Yine ikisi de, Van'da görevlendirilmiş!… İşte bu noktada, iki gündür "soru yağmuruna" tutulmuş vaziyetteyim!.. "İşin sırrı nedir" diye?..  Mevzu bir muamma, meçhuliyet arz ediyor.. Doğrusu, elimin ulaştığı kadarıyla, araştırdım.. Ama pek de, "sadra şifa" verici bir bilgiye ulaşmadım.. Resmi bir kimlik doğrulaması olmadı..

***

Yani işin sırrını çözemedim.. Çözemediğim için de; zaman açısından, hiç yapmadığım bir "topu taca atma" halini, burada yapmak zorunda kaldım!… İşi size havale ettim.. Hadiseye vakıf olan varsa, beri gelsin,.. Çünkü; okurlara "vallahi nedenini bilemiyorum" demekten asıl işlerle meşgul olamaz hale geldim.. Hadi fikri olan bildirsin; biz de, ısrarcı ve meraklı okurlara iki kelam edelim.. Tabi bir uyarım da var.. Özellikle, İl Müdürü Açar ile ilgili "rahatsız edici" kokulardan söz eden olursa; delil sunsun!…

***

Diyarbakır'a dair; il müdürlerinin "görevden" alındığı, ya da alınacağına dair sosyal medyadaki algı üretimi de, ayrı bir garabet.. Baksanıza; 7 İl Müdürü "görevden" alındı.. Yok, AK Parti İl Başkanı… Yok, AK Parti'nin 8 İlçe Başkanı.. Havada uçuşan; "beyanlar" söz konusu!….Peki ne kadar doğru?… İşte orası yüzdelik noktasında; "havanda su dövmeden" beter!… Ne gariptir ki, sosyal medya oltası, fena bir kafa karıştırıcı oldu.. Bir deli, kırk akıllı mevzusuna döndü...

***

ZİHNİYET Mİ, KEMAL BEY Mİ DEĞİŞTİ?..

Ne diyeyim.. İlk duyduğumda inanmadım.. Görüntüyü bi getirin izleyeyim.. İzledim.. Bir değil, iki üç kez, tekrar tekrar "o bölümü", izleyip, dinledim.. CHP Lideri Kemal bey Adana'da.. Partililere sesleniyor..  Siyasi bir fikri analiz yapıyor.. Ülkenin geldiği aşamayı irdeleyerek, aktarıyor.. Ve sonra "özeleştiriye" dair "o hamleyi" yapıyor.. Ve diyor ki…

***

“Bizim de çok kabahatimiz, kusurumuz var. Var yani, gerçeği konuşalım.  Bir başörtüsü meselesini Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel meselesi haline getirdik. Sana ne kardeşim ya, kadın ister başörtüsü takar, ister takmaz. O kız çocuğumuz üniversiteye gidiyor mu, okuyor mu, imkanını sağlıyor muyuz? Derdin o olmalı. Çocuklarımız okumalı, bilimi öğrenmeli ve hayatı sorgulamalı.

***

Şaşırdınız değil mi?.. Doğrusu!… CHP'nin "başörtüsüyle" alakalı, "kusur ve kabahatini" bazı platformlarda, ortaya koyduğu tavırla, gösteriyordu.. Başörtü mesele değil diye.. Ama, açık ve net bir ifadeyle, "başörtüsünde" milleti karşımıza alıp, büyük kusur ve kabahatte bulunduk diye özeleştiri karakterini devreye sokmadı.. Konuşmadı.. Bu bir ilk olacak…

***

Tabi ikmale gelen soru şu.. CHP'de "zihniyet mi" değişiyor, yoksa Kemal bey mi?… Galiba, iktidara gitmenin yolunu, CHP öğrenmeye başladı.. Postalla, dipçikle, illegal organizasyonlarla, iktidar olabilme dönemi bitti.. O koltuğa gidebilmenin yolu, "milletin" yüreğinde, ona eğilimde, onun gibi yaşamada, düşünmede, giyinmede ve konuşmasında… Böylesi özeleştiriler, Demokrasiye "güç" verir..

***

REİS "REFAH PARTİSİ" DEYİNCE!…

Sosyal medya!… Karşı mahalle.. "Sazan balığı" misali.. Halk deyimiyle; "mal bulmuş mağribi" gibi!… İki gündür; "demediklerini" bırakmadılar… Vay ki vay!..

Olay ne?.. Reis, parti kurmaylarına hitaben Kızılcahamam'da "istişare" kampında konuşurken, "AK Parti" diyeceğine; "Refah Partiliyiz" dedi ya!!… Vay sen misin; diyen!…

İyi de, Erdoğan "Refah Partisine" yabancı değil.. AK Parti'deki liderliğinden çok, siyasi ömrü bu partide geçti!.. 

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Değer taşıyan tek yaşam vardır, o da bedelini sizin ödediğinizdir…