BALIK BAŞTAN KOKAR!!…

Bu söz!.. Bir atasözü olduğu kadar.. Çok yönlü bir yaşamın ve yönetimin de; tanıtımıdır!!..

Özellikle, örfi idarede!…

Tabi ki mevcut nizami iktidar açısından da!...

Neyse!..

Bu sözün, önce bir hikayesine bakalım.. Nasıl lügatımıza dahil oldu..

Vücuda geliş şekli nereden kaynaklanmıştır?

Bi bakalım…

Rivayet odur ki..

Vaktiyle güngörmüş, ihtiyar bir adamcağız balık almak için balık pazarına gitmiş.

Pazarda her bir tezgâhtar bir taraftan bağırıyormuş:

“Derya kuzusu bunlar deryaaaa…

Haydi durmaaa, balık canlııı, eti kanlan…

Gel abii geeel, balığa geeeel…”

Adamcağız bir o tarafa bakmış, bir bu tarafa bakmış, sonunda gözüne kestirdiği bir tezgâha yaklaşmış.

Onu gören satıcı hevesle yanına gel­miş.

“Buyur beybaba, ne kadar vereyim?

Bir kilo mu istersin, iki kilo mu?”

İhtiyar pek oralı olmamış. Belli ki balığı gözü tutmamış.

“Kaç günlük bu balıklar? Pek taze durmuyor” demiş.

Balıkçı terslenmiş.

“Ne diyorsun sen baba! Daha şimdi çıktı sudan.

Tuzu daha üzerinde!

Suyu bile kurumadı!”

İhtiyar adamcağız, eline balıklardan biri­ni almış.

Evirmiş, çevirmiş, burnuna götürüp balığın başını koklamış.

“Bu balık kokmuş evlat” demiş.

Balıkçı sinirli sinirli gülmüş.

“Hahaaay, bir de balıktan anlıyor numarası çekme bana babalık.

Hiç balık başından kokla­nır mı?

Bilmiyorsun bari iftira etme balığıma.”

İhtiyar da gülmüş.

“Evlat” demiş, “balık baştan kokar. Başı koktuysa, kuyruğunun da kokması yakındır zaten.”

İşte böyle, bir toplumda üst kademedekiler bozulursa!!..

Ki insanlar da, idarecisine bakar…

Onu kendine öncü kılar…

İşte bu domino halinin yaratacağı etki;

Ahlakta..

Adalette..

Hakta, hukukta..

Sevgide..

Saygıda..

Muhabbette, doğruluk..

Hakkaniyet!..

Velhasılı kelam insanlık negatif bir seyirle "alır" başını gider!!!

Yerine ikmal olunacak etki ne olur?

Tıpkı, kokuşmuş balığın başı gibi; enva-i çürümüşlük, baş gösterir!…

Kötülük gelir..

Ahlaksızlık gelir..

Fitne, fesat, kavga ve şer oluşur..

Kan, gözyaşı ve şiddet kaçınılmaz hale gelir..

Devlette..

Millette..

Yekun bir şekilde; "canileşir, vahşileşir, ceberut" olur!...

Yani; huzur, güven ve istikrar" kalmaz!!!..

Sapkınlık!!!!

***

MUHALEFET NE YAPMAZ?…

Ne yazık ki!..

Bu noktada, hayli maharetlidir..

Üstüne yoktur..

Hele ki, hal-i hazırdaki ana muhalefet!…

Şöyle ki; hiçbir şey yapmaz…

Muhalefet hiç yapmaz..

Ama çok şey yaptığını söyler...

Lakin, bir "doğruluk" arayışı içerisinde de bulunmaz!!

Neyi söylersek…

Nasıl davranırsak..

Neyi hedef seçersek, "doğru" yapmış oluruz demez!

İktidarı, bu politikamızla alt etmiş oluruz derdinde değil!!!..

Tek düşünceleri var..

Yalan rüzgarı filmini oynatabilmek!…

İktidar hanesine "negatif" ne söylersek, yazılabilinir gayretinde!!…

Ne var ki; ondan da becerikli değiller!..

Çünkü, kasti davranıyorlar!!!

***

TÜRKİYE İTTİFAKI!!…

Öncelikle siyasiler..

Evet, siz siyasiler…

Dedik ya; "balık baştan" kokar misali!…

Eğer ki!..

"Türkiye ittifakında" bir iseniz.. Ki Başkan Erdoğan bunu diyor…

Önemsiyor..

Toplumda..

Millet "Salih hayatı" bu kulvarda görüyor..

Öyle ise!!..

İçimizi de..

Ruhumuzu da..

Genlerimizi de..

Dilimizi..

Dinimizi..

Kültürümüzü de, "yıpratan" bu siyasetin "kirli dil ve dalaşından" arınmalıyız..

Ormandan; çıkmalıyız!…

Birbirini dinleyen..

Birbirine kıymet veren..

Birbirine saygıyı ilke edinen..

Cumhur'un "bekası" için..

Milletin yarınları için; "samimi ve salih" bir siyasetin, diline sarılmalıyız!!..

Yoksa!!..

İçteki..

Dıştaki..

Vahim gidişatın yarattığı; "hizip ve yıkıcı" ilişkilerin eşiğinden kurtulamayız!!!…

Azıcık serinlik..

Azıcık, sükut olunsun!!…

***

IRZ DÜŞMANINA NE YAPILMALI….

Dünkü yazıma dair.. Bir okur soruyor!..

Irz düşmanına..

Sapık ruhlulara..

Tacizciye..

Tecavüzcüye..

Sizce ne yapılmalı, cezai müeyyidesi ne olmalı?

Ki; toplumda caydırıcılık hasıl olunsun!!!

Karakter yoksunu; " o karakterinin" misyonunu yerine getirirken, bir değil, binlerce kez düşünebilsin!…

Diyeceğim şu!..

Hali hazırdaki, ne yasalarımız, ne kanunlarımız ne de, ceza hükmümüz yeterli deği!..

Ki dün de ifa ettim...

Zerre-i miskal; "caydırıcı" değil..

Bırakın, "izole" edici bile değil…

Dedik ya!.

Irz düşmanı..

Sapık karakterli herifler..

"İğrençlikleri" bireysel ise de; "tahribatı" toplumsaldır..

Yıkıcıdır…

Virüs misali, yayılmacıdır..

İşte bu virüsün "kökten" yok edilip, temizlenmesi için "tavizsiz" bir abı hayat tanımama, olması lazım!…

Yoksa; mevcudiyet ve söylenecekler "lafı-güzaftan" öteye gitmez!!!..

Yani; hayat hakkı olmamalı!…

 

***

EN KALİTELİ BUĞDAY YARIŞI!…

Azıcık ta, ders  veren bir hikaye diyelim!..

Kıssadan, hisse!...

Her yıl yapılan “en iyi buğday” yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmış.

Sorarlar çiftçiye..

Bu işin sırrı nedir diye?

Der ki…

-Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor..

***

Yine sorulur…

-Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz?

Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? …

***

Çiftçiden gelen yanıt..

-Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır.

Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir.

 Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.

***

Çıkarılacak ders ne derseniz!…

Demek ki, paylaşımcı olmanız gerekir..

Sevgiyi de, muhabbetide, kollektif icra etmeniz gerekir.. Biri, diğerini düşünmeli!..

Çevrenizle; paylaşımı inşa ederseniz!!..

Sonrası, yayılarak devam eder.

Hiç kuşkusuz ki, kin, cimrilik, nefret kimsenin hoşlanacağı bir davranış değil..

Yeter ki; "işbirliği" riyakarlık üzerine bina edilmesin!…

***

Hasılı kelam!!…

Yaşamın güzelliği ve feyzi; "yaşayıp, yaşatabilmektedir..!"

Birbirimizi boğazlayarak..

Birbirimizi inkar ederek değil..

Birbirimize kucak açarak…

Birbirimizi sahiplenerek, ülkemizi, milletimizi ve kendimizi "yaşanabilir" kılabiliriz..

Aksi taktirde, hal-i vaziyete hep mahkum oluruz!..

Sizce..