BİZİ BİZE KIRDIRIYORLAR?

Annelerin "eylemi" sürüyor.. 119'uncu güne girdi… Katılım gösteren aile sayısı, artıyor.. Şu an 61 aile HDP önündeki çadırda "evlat" nöbeti tutuyor.. Aileler, kararlı… Kar, kış, yağmur demeden bekliyorlar. Ve hemen her gün "seslerini" yükselterek "evlatlarımızı istiyoruz" diyorlar…

***

Hiç kuşkusuz ki "bu eylem ve direniş" bir çok şekliyle, "kırılma" noktasına sahip!.. Ölüm, öldürme, tehdit, korku, kaygı, tedirginlik, mahalle baskısı bir çok etken… Neyse, çok konuştuk bu kırılmaya dair, "fikriyatın" hasıl oluşundaki, etkileri… Biz işin "mutlu sonuna" bakalım ve gelen mesaj!…

***

Önceki gün, Hacer anne gibi.. Ki bu "nöbetin, eylemin mimarı ve sonuç getiricisi" olan Hacer annenin direnişinin "zaferiyle" Hüsniye Kaya anne de, "mutlu sona" ulaşarak, "evladına"  kavuştu… Mekiye Kaya… 5 yıl sonra, sıcak yuvasında ailesiyle "kucaklaştı".. Sevinç gözyaşları döktü.. 

***

"Kandırılarak" götürüldüğünü söyleyen Melike'nin, kucaklaşmaya dair söylediklerine bakın.. "Ben ilk kaçma planı yaptığımda aklıma annemin yemeklerini çok özlediğim geldi. Babamın kokusunu çok özlemiştim. Beni bir yerlere götürmesini ya da bakkaldan bana bir şeyler getirmesini çok özlemiştim..."

***

Günlerce "evladımı" istiyorum, deyip resimleriyle "nöbet tutan" anne Hüsniye Kaya ise, kızına kavuşmanın sevincine dair, dile getirdikleri sözcüklere bakın.. "Kızım lahmacun, döner ve kebabı çok seviyor. Her gün sevdiği bir yemeği getireceğim. Kızımın geleceğine, ona sevdiği yemekleri yapacağıma inanmıyordum. Ama çok şükür geldi, ona kavuştum"

***

Kaya annenin, bir de şu haykırışı!… Yaşanan ve yaşatılan süreci "sorgulama" noktasında, diyor ki; "Kürt, Türk ayırımı yok.. Bu kavga, bu çatışma, kan ve gözyaşı, dökmek neden?.."  Ne hazindir ki, "bu haykırış" hep oldu.. Türkü de, Kürdü de, Alevisi de, Sünnisi de, Lazı'da, Çerkezi de, Zazası da., Romen’i de; "hep bu sorgulamayı" yaparak, haykırdı.. Neden, neden, neden?…

***

Cevap nettir.. Tartışma götürmez bir gerçektir… Bu topraklarda, Ne Kürtler, Türklerle, Ne Türkler Kürtlerle, ya da diğer etkin, inanç ve mezhepsel" olarak, bir kavganın, çatışmanın "hasımlığın" içerisinde değiller.. Ki olamazlar.. Çünkü; "bin yıllık" bir kardeşlik var, birlik var, dirlik var, "etle tırnak" olmak var…

***

Var olan, Türkiye dahil olmak üzere, Ortadoğu coğrafyasındaki "halkları" birbirine kırdırma var, "kardeşi kardeşe" öldürtmek var.. Ve; "Türk-Kürt" birlikteliğine "suikast" var.. Ne hazindir ki, bu bugüne özgü değil, iki asırdır, bu topraklarda Siyonizm’in, emperyalizmin, sömürgeci faşist küresel güçlerin, içimizdeki "işbirlikçilerinin" teslimiyetiyle "kan ve gözyaşı" akmaktadır..

***

Marjinal, radikal, "münferit" bir kaç olayın dışında; vakimidir ki "sokakta, işte, çarşıda, pazarda" bir kavganın, bir çatışmanın yaşanılır olduğu!.. Olamaz da!… Var olan da, kerameti kendinden menkul; müflislerdir… Dile kolay, 3 milyona yakın "nüfus", Kürt ile Türk, Türk ile Kürt "evliliği" var… Aile olunmuş!.. Onun için; "bir aileyi, bölmek, yok etmek, parçalamak" pek kolay değil.. Kavga etseler de, en sonunda barışırlar..

***

Ama şu vardır.. "Terörü" körükleyen, çözümsüz bırakılan, "etkenler" vardır.. Ve bunlar da; her dönemin "bahane-koz" olmuştur.. İşte Türkiye "yeni yılda" daha çok demokrasi, daha çok insan hakları, daha çok, düşünce, fikir özgürlüğü, eşitlik, adalet ve "vatandaşlık" tanımıyla; "yeni sayfalar" açmalı…

***

Her dilini, dinini, inancını, mezhebini.. Varlık etkenleriyle; "bütünleşerek" yaşama serbestiyetine, kavuşmalı!.. Bir zümrenin, bir "etnik vurgunun" üstün kılınmasına, varlık göstermesine, "izin" vermemeli…. Yani Devlet baba, "babalık" vasfını, aile içerisindeki "baba ve anne sevgisiyle" göstermelidir…

***

İşte, Melike kızına kavuşan Hüsniye Kaya annenin, "neden bu kavga" deyip sorguladığı ve cevabını da bu minvalde verdiği haykırışındaki meram, beklenti, hasret, "yeter artık anneler ağlamasın, yüreğine kan damlamasın" isteğidir… Şoven, faşizan ve tekçi "siyasetten, politikadan" uzak tutulması gereken; "bin yıllık" kardeşliği "siyaset üstü" zihinle, yeniden inşa etmeliyiz!

***      

AYIP YA!…

Ne bu istemezük hali ya!.. Anlamak zor.. Bencilik, haset, çekemezlik diyeceğim ama bu kadarı da olmaz!.. Vakıa ve ruh dengesizliği bunun "ötesi" bir durum.. Bunlar, "hasımlığı" da aşmışlar.. Hani bir söz var; "yiğidi öldür, ama hakkını ver" bu da yok…

***

Türkiye kendi yerli ve milli "otomobilini" üretme adına yola çıktı.. Önceki gün, tanıtımını yaptı.. Artık fabrikası kurulup, seri üretime geçileceği beyanı yapıldı.. Ki, Türkiye'nin büyük bir kesimi sevinçle, mutlulukla karşıladı.. Temkinli de davranan oldu.. Kararsızlık gösterip, "hele bi üretilsin, hele bir fiyatı belirlensin" deyip, durdu..

***

Ama, ilk satırdaki zümre!.. Türkiye'nin "ata düşmanı, din düşmanı, iman hasmı" ülke liderlerinden daha haşin, kudurmuş bir şekilde; "öfke kusuyorlar?".. Düşünün, otomotiv sektörünü elinde tutan ülkelerin liderleri, yöneticileri, firmalarında bile "yükselmeyen" şeytanca saldırganlığı bunlar yapıyor…Yok, motor yok, yok, tampon yok, yok "hazırlığı" niye İngiltere'de yapıldı..

***

AK Parti'ye "rakip" diye parti kurduğu ve Erdoğan sonrası "liderliği" hesapladığı kulisi yapılan Ahmet Davutoğlu "hayırlı uğurlu olsun, Türkiye’nin gururu" deyip alkışlarken, Ekrem İmamoğlu'nun bile, "Akıl ve bilimi barındıran her adımda varız. İBB olarak çok güçlü bir siparişle, yerli otomobilimize destek olacağız" derken…

***

Rüşvet, yolsuzluk ve rant tartışmasının göbeğinde olan Mansur Yavaş dahi.. "Ülkemizin fark gözetmeksizin uluslararası her alanda “Milli” duruşunun bir adım öteye taşınması için tüm imkanlarımızı sonuna kadar seferber etmeye hazırız" mesajını atarken…

***

İçimizdeki "bunlar" dediğim, sözde yazar, çizer, konuşan, düşünenler.. CHP'deki "örümcek" bağlamış bazı beyinler ve tiplerin varlığı.. Siyasetin bazı muhaliflerinin, "istemezlüklerinin" cirit atma halleri yüzündendir ki, bu coğrafya bir türlü "barışı" tesis edemiyor.. Çünkü, "Huzursuzluktan, kaostan, kandan, göz yaşından beslenip, palazlananlar" bunlar.. Dönüp deseler "yahu eksik ama ülkemizde üretiliyorsa, bu bizim kazancımıza" demiyorlar.. Ki diyemez, üst akılları rıza göstermez!...

***

BİR İTİRAZIM VAR….

Otomobiller "model, şekil, ilk elektrikli otomobil" olma özelliği.. Yerli ve milli olma haline "şapka" çıkarıp, alkışlayanım!… İstihdam yaratıcı, binlerce kişiye iş imkanı yaratıcı, yan sanayi açısından, kalkınmadır.. En önemlisi de, Uluslararası "otomotiv" sektöründe, "Made’in Türkiye de" vardır, demek.. Denir ya; "Küresel Güç" olma!.. Bunların hepsi; ülke ve millet adına "gurur vericidir"..

 

***

Lakin benim bir tek itirazım var.. Ki "yerli otomobil" fikri ve hamlelerinin atıldığı, iki yıl önce buradan da dile getirmiştim.. Kentin bazı STK temsilcileri de; "ortak fikriyatla" beyanda bulunmuştu… Yerli Otomobilin Üretim Merkezi Diyarbakır olsun diye.. İşte bu noktada, itirazım, tepkim, eleştirim, gönül koyuşum var çünkü "üretim merkezi, Bursa ilan" edildi..

***

Diyarbakır eğer ki "Yerli Otomobilin" merkezi olarak seçilip, ilan edilseydi!.. Gerek içerde, gerek dışarıda, Türkiye'nin Güneydoğusuna dair, "üretilen" bir çok algıyı "tar-u mar" edeceği gibi, zihinleri "kurcalayanlara da", cevap olurdu… Mesela, Ortadoğu Pazarı için; Diyarbakır'ı ikinci bir üretim "merkezi" olarak, şimdiden görüp, dillendirmek hamlesinde "geç kalınmış" değiliz..

***

ROBOSKİ…

Vakıa, bir katliamdır.. Vahşettir.. Ve de; çok yönlü bir "terörün" yakıcılığıdır.. Üzerinden 8 yıl geçti.. Ama hala, failler ki belli.. Kim, neden, niçin, nasıl, niye "yaptı" emri veren kimdi noktasında, sorgulanmadığı gibi; "Adaletin de tecellisi" icra edilmedi…

***

O gün hükümet şöyle seslenmişti.. "Bu katliam, Ankara'nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacak?"… Peki bugün!… Koca bir sekiz yıl geçti ama hala "karanlık dehlizlerde?".. Netice itibariyle, Türkiye açısından, siyasal iktidar açısından Roboski "kara bir yaradır?".. Üzerindeki "karanlık perde" kaldırılıp, aydınlatılmadığı sürece "yara" hep kanayacak…

***

Çünkü, "acısı" yüreklerde "kor ateşi" gibi, hep yanıyor… Ki unutulamaz.. Ve unutulamaz da, unutturulamaz da!...

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Herhangi bir yerdeki adaletsizlik her yerdeki adalete tehdittir...