Görüş Bildir

KALEMİN DİLİ

CİNNET GEÇİRİYORUZ..

Ama; "öyle, böyle" değil cinnet hali…

Toplumsal bir "buhran" var..

Toplumsal "trajik" vakıalar silsilesi “kan kusuyor?”…

Cinayet.. Cinayetler.. Toplu infazlar..

Sokak ortasındaki dehşetler..

Yani; herkes  burnundan soluyor..

Maneviyat yok.. Sinir uçları açık; dehşetli bir "karakter" insanlığı “tar-ü mar ediyor...

***

Yoksa!.. Diyarbakır'ın göbeğinde.. İşadamı Mehmet Ali Sever…

"Otomobilini" park ettiği için.. Sokakta.. Gün ortası; "elinde bıçaklı" iki kişi tarafından; "öldürülür müydü?"..

Hem de bir hiç uğruna.. Hem de yaşamında; "karıncayı" bile incitmeyen biri olarak!…

Ne mümkün?

Vakıa; "toplumsal" ruh halimizin travmatik gerçeğini gözler önüne seriyor!…

Hadise; Diyarbakır Söz'ün dünkü manşetiydi..

"Park yeri dehşeti.."

Düşünün!.. Traş olmak için; "berbere" gidiyorsunuz.. Berber cadde üstü..

Hemen önünde, "otomobilinizi" park ediyorsunuz.. Ki park yasağı da yok…

***

Berber koltuğuna oturuyorsunuz.. Her zaman gittiğiniz yer..

Bir genç geliyor; "arabanı kaldır" diyor?…

Gerekçesi; "bitişik işyeri olan lokantanın önünü kapatıyorsun..?"

Traş bitsin; hemen çıkacağım. Yok şimdi.. Sonra eli bıçaklı iki kişi; "saldırıyor?"..

Traş olduğun dükkanda; boğazın kesiliyor.. Vücudunun çeşitli yerlerinden, vuruluyorsun..

Ortalık kanrevan. Hastanede hayatını kaybediyorsun…!…

Akla-ziyan bir durum..

***

Doğrusu!..

Ne cezalarımız "caydırıcı…"

Ne de, toplumsal manevi bir bütünlüğe yönelmemiz!…

Zerre-i miskal, güçlü değil….

Ki, giderek de zayıflıyor.. Çünkü; "maneviyatı" maddiyata yeğliyoruz!…

Eğer ki..

İman, ahlak ve fazilet bir bütünlük içerisinde; "toplumsal" eğitime tabi olunsaydı…

Böylesi bir buhran söz konusu olmazdı..

Ama değil..

***

Çünkü, yaşananlar ağır vakıalar..

Can yakıyor..

Yürek dağlıyor..

Kutuplaştırıcı, hasım üretici.. Ama; ciddi ve tavır koyuculuk, yok!…

Ders çıkarılmıyor..

Dinamik zihinler devreye sokulmuyor…

Özetle; bencil ve ruhsuzlaşan bir toplum olduk!..

Eee; haliyle hal-i perişanlık böyle olur…

***

BIKKINLIK VERDİNİZ!…

Hem de nasıl…! Artık "mide" bulandırıcı olundu..

Her "milli bayram" sonrası… Her "milli etkinlikler" sonrası…

İlla ki, "cemşit" pilavı gibi ısıtılıp, ısıtılarak servis ediliyor..

Klişeleşmiş, ifadeler.. Ve hep adres; Gazi Mustafa Kemal Atatürk!…

***

İşte, 30 Ağustos.. Ve sonrası, koparılan fırtına!…

Bir kesim; nara atıyor… Elinde sopa misali; vur da vuruyor!…

Ne diyorlar…

Eeeyyy Diyanetçiler… Eeyyy Diyanet İşleri Başkanlığı…

30 Ağustos Hutbesinde "Atatürk'ü" neden anmadın?…

***

Diyenlere bakıyorum!…

Cuma'ya gidenler değil.. Hutbeyi dinleyenler değil..

Hutbenin içeriğine vakıf olanlar değil.. Be namazlar…

Kulaktan duyma.. Kerameti kendinden menkul, zihinle ötüyorlar..

Gariptir!.. Karşı mahalledekiler de; nara atıyor!…

İyi olmuş.. Niye "Atatürk'ün" adı hutbede geçsin ki..

Gibi; ifadelerle kendilerince "keramet" üretiyorlar..

***

Diyeceğim şu ki!…

Vaziyet; "bıkkınlık veriyor, yeter artık…!"

Diyanet "asli" misyon ve görevini ifade etmesi gerekir…

Polemik üretici.. Siyasi.. "İdeolojik.."

Yani "şuyuu vukuundan" beter; "mevzulardan" uzak durmalıdır…

Yoksa!..

Sürekli "milli bayram ve etkinliklere" dair hutbe iradında; sorgulamaya tabi olur..

***

BANKAMATİK VEKİL…

Neyse!..

Bankamatik memur… Bankamatik işçi.. Bankamatik, şef…

Bankamatik, müdür… Bankamatik daire başkanı…

Bankamatik genel müdür..

Ve yeni bir; "bankamatik" meslek!...

Bankamatik "Milletvekilliği…"

"Çalışmadan maaş" alma, kotasına "vekil de" girdi?

Evde otur; "maaşın" ayağına gelsin…

***

Sakın ha… Kim demeyin?..

"Solcular" yakından bilir..

Ağabeyleri…

Meşhur; Deniz Baykal..

Bir yıldır; "ne meclise uğruyor, ne meclis çalışmalarına" katılıyor..

Bir yemin etti; o kadar..

Ama o günden bugüne tıkır tıkır; "bankamatikten" çifte maaş alıyor..

Kimse soruyor mu; yok!…

***

 

Ne bonkör bir ülkeyiz… Ne demokrat geçineniz..

Ne feminist ve sosyalistleriz.. Ve ne de; "hak, hukuk, adalet" nizamından dem vuranlarız…

Ne de, 2 bin 20 lira alan Asgari ücretliyi düşüneniz..

Maşallahımız var?... Helal mi?… Sizce…

***

EL İNSAF YA!…

O külliye için neler konuşulmadı ki..

Saray mı? Kraliyet mi? Neler denilmedi ki?..

Ama Erdoğan ne dedi; "burası halkın, milletin malı.. Benim değil.."

Bakınız..

Adli yıl açılış töreni; "külliye'de yapıldı?"

Millet adına..

Adalet adına..

Devlet-i aliyenin nizamı adına!..

Peki konuşulanlar nedir?

Vay sen misin; "Adli Yıl" açılışını orada yapan…

"Yargı Erdoğan" himayeli oldu..

"Yargı bağımsızlığı" elden gitti..

***

Vay da vay…

Milletin evinde, milleti "temsil" edemezsin!…

Sormak lazım; "Genelkurmay'da" yapılsaydı kim ne derdi?

Ya da, protesto eden olur muydu?

Ne mümkün?...

28 Şubat sürecinde gördük; "kimlerin koşa koşa gittiğini?"

Neyse!..

Bir hastalıktır gidiyor şu; "ikircilik" hali!…

Bir kurtulabilsek..

Bir Erdoğan düşmanlığını "üzerimizden" atabilsek!..

Ama nerdeeee?

Çünkü, dert o dert değil?…

 

 


Bu Makale 545 kere okunmuştur.