DAVUTOĞLU VE SÖYLENENLER!!…

Davet edildi.. İcabet etti. Geldi. İftar yaptı.. İstişarede bulundu..

Ve; "davetlilerine" hitap etti.. Gelen oldu, gelmeyen oldu..

Katılım profili, farklılık arz etse de!..

"Gönül Buluşması..!"

İftara… Diyarbakır'a yapılan ziyarete karşı; "çok şey" söylendi..

Spekülasyonlar yapıldı..

Organizasyonlarda bulunuldu.. Ulusal..  Yerel. Yazılı ve görsel medyada; "negatif" kampanyalar yapıldı..

Fitne denildi.. Bozgunculuk denildi.. Gelme.. Niye geliyorsun..

Ak Parti hasmısın.. Erdoğan düşmanısın.. Partiyi "bölüp, parçalama" niyetindesin..

Ve daha bir dizi; "hezeyan üretici" söylenenler!!..

İlk gün yazdım!… Ki, kim ne derse desin, hangi fikriyatın "girdabına" sokacaksa soksun!..

Kim davet etti..

Kim onunla geldi.. Kimler sofrada bulundu. Yanında kimler yürüdü?

Kim imtina etti?

Kim vekil görevlendirdi..

Kim kime, nasıl bir "şirinlik" istihbaratı sağladı.. Yani enva-i "aklın" şekillendiği bir atmosfer olsa bile!..

Camideki ibadette kimle saf tuttu..

İmam kim, müezzin kim?

Hepsi; "bir anlam" içerse de!..

Mülahaza edilecek konu diye başlığa çıkarılsa da; "niyet okumaktan" öteye gitmez!..


***

Önce bir "salih ve halis" ruha, vicdana, karaktere ve düşünceye sahip olunması gerekir..

Şöyle ki..

Burası Diyarbekir.. Peygamberlerin.. Sahabelerin.. Evliyaların..

33 medeniyeti bağrında yeşerten, kültüre sahip "kadim" bir kent!…

Misafirini de..  Davetlisini de.. Yolcusunu da..

Hasbelkader kervanla geleni de; "en ulvi değerlerle" karşılar, ağırlar..

İaşesiyle; uğurlar!!…

Baba hasmı olsa da.. Ata düşmanı olsa bile; "incitmeden" sofrasını, kapısını açar..

Sonra da; güle güle der!…

İçteki içte, dıştaki dışa.. Çatışacaksa da; evinden, toprağından çıktıktan sonra, çatışır!…

Ya da hesabını sorar…

İşte biz buyuz..

Ve Diyarbekirlinin, kitabındaki "tavizsiz" ilkeler de bunlardan ibarettir!..

Ki, dereyi görmeden paçayı da sıvamaz..

Görür.. İnceler.. Ölçüp, biçtikten sonra, "boy bırakır..!"

Sonra; hamlesini yapar!…

Ne var ki…

Birileri.. Ki bir zümre diyeceğim…  Bu, kendilerini Diyarbakır'ın sahibi sandılar..

Daha da ilerisi, AK Partinin "yılmaz bekçileri" diye gördüler..

Daha da ilerisi; "siyaset ve siyasiler" bizden sorulur, vazifesiyle "bu daveti, bu ziyareti, bu iftar buluşmasını" isyan bayrağı olarak gördüler..

Hele ki, kendilerini "kadim kentin" fertleri olarak, tanıtıp; hasımane tutum içerisine girmeleri!..

Ayrı bir garabet..

Peşin hüküm.. Ön yargılı..

Paçaları dereyi görmeden sıvayıp, zıplama halleri!..

Öfke, haşinlik… Ki şirretlik kokan; "söylem ve tavırlar..!"

İdeolojik, saplantı..

İşte bu ayarsızlıkları, Davutoğlu'nun Diyarbakır'da "vücut" bulan hal-i vaziyetiyle "deşifre" oldu…

Sille oldu..

***

Derler ya; "hadi bakalım, şimdi ne diyeceksiniz?"

Yağmur yağmadı..

Dediklerinizin arkasında mısınız? Yoksa, ayıp ettik mi, diyeceksiniz!

Hayıflanacak mısınız? Ya da bir "özür" borcumuz oldu, "özür diliyoruz" der misiniz?..

Birilerine kandık.. Birilerinin "gazına" geldik…

Ne dersiniz bilmem; "ama" o dava adamlığı naranızın "hiç de samimi" olmadığını söyleyebilirim!…

Çünkü.. Trollerle.. Troykalar.. Hacı abilerle alakası "kral çıplak" diyerek, yaptığınız siyasi çıkışınızla "terso" oldunuz!..

"Dün ne diyordunuz, bugün ne diyorsunuz?" Sakın, dün dündü, bugün bugündür demeyin!.. 

Lakin; mevzu o siyasi kulvarla alakalı değil!…

Neyse, bir ders-i ibret vesikası oldu..



***

Gelelim; Davutoğlu ne dedi, ne konuştu mevzusuna!…

Çok şey söyledi..  Özeleştiride bulundu.. Serzenişleri oldu.. Kesilen faturalar..

Siyasi zaaflar.. Kendisine dair; "havale" edici, beceriksizlikler!..

Yani, yapılanı ve yapılması gerekeni sıraladı!..

Doğruları, yanlışları; "zaman ve mekanlaştırarak" aktardı..

Hayatından örnekler verdi… Dışişleri, Başbakanlık dönemindeki; "stratejiler" yol haritasıyla "keşke" yapılsaydı dedi!

Halkın, samimiyetinden söz etti.. 

Diyarbakırlının, Diyarbekirliğinden..

"Terimin, teriyle" karışmasından.. Kendisine, "serok Ahmet" denilmesindeki, hoşnutluğunu, ifade etti!..

Milli meseleler..  Bölgenin, mevzuları.. 

Güvenlik ile Özgürlük arasında oluşturulan uçurumun yersizliğinden, yapılması gerekenin "ortak" paydada buluşması olduğuna dikkat çekti!…

Zemin ortak "aidiyet bilincidir" diye vurguladı.. Empati, istedi. Değerlere karşı, soğukluktan..

Ve tabi ki, "ülkenin ve milletin" beka meselesinin, sıradan olmadığından, bahsetti!!!…

Ben değil, biz!… Diyarbakır da bizim, İstanbul da bizim!!…

Mekke de, bizim.. Kudüs te bizim..

Diller de.. Renkler de.. Irklar da.. Zengin coğrafyanın hazinesindeki; "paha biçilmez cevherler" bizim demeliyiz dedi!…


***

Ortak "aidiyet" vurgusunda, iki ana unsurdan söz etti..

Tarihdaşlık.. Vatandaşlık… Kurduğu cümle ise şu oldu..

"Tarihdaşlık bir tesadüf, vatandaşlık bir lütuf değildir..."

Davutoğlu, Diyarbakır'a geliş meramını da şu cümleyle aktardı..

Tabii; "negatif" yorumlara da bir cevap mahiyetiyle!..

"Bizim, Diyarbekir'e gelişimiz için herhangi bir bahane ve gerekçeye ihtiyacımız yoktur.

Biz, Diyarbekir'i biliriz, Diyarbekirliler de bizi bilir. 

Bir devlet adamı olarak iki elim kanda olsa size söz veriyorum, nasıl Mekke, Medine ve Kudüs'ten gelen bir davet reddedilmeyecekse Diyarbakır'dan gelecek bir daveti de hiçbir zaman açıkta ve boşta bırakmayacağım…"


***

Sonuç itibariyle!..

Bir davet yapılmış.. Daveti yapan, "Gönül Köprüsü Platformu..!".. AK Parti'nin, bizatihi kendisine ait "sosyal bir oluşum" ve faaliyet.. Katılım gösteren de, AK Parti eski Genel Başkanı, eski Başbakan!.. Ve bir Ak Partili!..

İftar sonrası, Ulu Cami'ye "teravih namazı" için giderken, soruldu!…

Bir parti kuracak mısınız.. Ya da; "partiden ayrılıyor musunuz?"

Yanıtı şu oldu..

"Gerekeni, iftardaki konuşmamda söyledim… Önemli olan memleketimizin en iyi şekilde geleceğe hazırlanması.."

Cevap, kesin ve net olmasa da!…

Tatminkar kabul görülmese de, özü itibariyle; "Davutoğlu" cephesinde şunu önceki gece gördüm!…

Kİ yaptığım tüm istişareler neticesinde; henüz somuta ermiş "yeni bir parti" söz konusu değil..

Ama zaman ne gösterir.. İşte, o da bir meçhuliyet içerisinde!?..

Ne diyelim; mevlam neylerse, güzel eyler!..

 

 

***

DOST ACI SÖYLER?..

Niye!..

Dost; hakikate vakıf olsun diye!…

Yanlış yapmasın..

Yolundan sapmasın..

Doğrularla, bütünleşsin..

Tek meramı bu!!!..

Niye "kral çıplak.?!" diye bir tanım var..

Çünkü; o güne kadar "kral çıplaktı.." Ama; kimse cesaret edip "kralım siz çıplaksınız" demediği için!…

Hep; "kralım sen çok yaşa" deniliyordu..

Alkışlayan..

Yalakalık, yapan!..

Dalkavuklukta bulunan..

Çıkarcılıktan nemalanıp kralın çıplaklığına göz yuman!..

Menfaatperestlik..

Bazen de; "kralın" zalimliğinden, sakınabilmek  adına pısırıklaşmak!..

İşte bu hal-i vaziyet; "kralın" iştahını hep, açar!…

Ne zaman ki bir dost..

Ne zaman ki, kraldan beklentisi olmayan.. Makam, mevki, çıkar ve servet düşünmeyen halis, biri çıkıp "hakikati" haykırırsa!…

Ne yazık ki, "acı söyleyen" olur..

 

 ***

MORGU SATTILAR!….

Yok ya demeyin.. Burası Türkiye; "her an her şey olabilir" boşuna denilmiyor..

Hele ki, içinde "akçeli" bir indregandi varsa..

O biçim, iş becerikliği!..

Evet, hastane morgu satılmış.

Satan da, Hastane müdürü…

İnanmayan, İznik'ten sorsun..

Ben sordum.. Doğru, "morgu satın" demiş, satmış!…

Para, eee "orayı" karıştırmayın..

İşini iyi bilir dedik ya!..

Morgu alan kim?.. O mu; yabancı değil, hurdacı…

Peki o "kime satacak?"..

Neyse, iş ahiret sorularına evrildi, bu kadar yeter!…

İlgililer, tahkikat başlattı..

Nokta diyelim!..