ET'İN RENGİ KAHVERENGİ OLURSA?…

Bir önceki yazımda dile getirmiştim!.. Şu, Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma hastanesi; "mutfağında" neler oluyor?.. Kırmızı renkte olması gereken; "et" nasıl oluyor da, "kahverengine" dönüşüyor, deyip bu minvalde, hazırlanan bir tutanak ve idareye sunulan bir rapor olduğundan bahsetmiştim.. Ve şunu demiştim.. Hafta içerisinde bu mevzu "yakın merceğimde" olacak diye!…

***

Nitekim, yazımın minvalinde vakıa "yerel gazetelerimizde de" konu edildi… "Hastanede mutfak rezaleti" denilerek… İşte bu noktada, elime geçen raporu, "resmi ve imzalı" olması münasebetiyle, bugün aynen sizlere aktarıyorum.. Hiç bir "sansürleme de" yapmayacağım!… Sadece zikredilen, isimlerin "rumuzlarını" kullanacağım… Tabi, ilgili ve yetkililere de atfen, vaziyete ikmal olmaları çağrısında bulunuyor… Çünkü, mevzunun gündem olmasının üzerinden geçen zaman sürecinde, "muhataplardan" tek bir ses çıkmadı…

***

Neyse!… Hastane Müdür Yardımcısı Hatice Turgut'un kaleme aldığı ve idareye sunduğu rapor aynen şöyle..

**

--"5 Ağustos 2019 tarihinden itibaren mutfak iş ve işleyişinden sorumlu müdür yardımcısı olarak görevlendirildim. Mutfağın depo kısmından sorumlu olmadığımdan dolayı oradaki işleyiş hakkında bilgi sahibi değilim. Fakat depodan mutfağa yemek yapılmak üzere verilen bazı ürünler şartnameye uygun değildir. Depodan mutfağa pişirilmek üzere verilen etler kahverengi yumuşak dokulu ve kanları akmaktadır. Ayrıca şartnamede dana etlerinin kemiksiz olması gerektiği yazarken etler kemikli olduğundan dolayı depodan mutfağa verilen etleri teslim alıp tarttırıyorum. Kemikleri sıyırıp akabinde kemikleri tartıyorum. Yapılması gereken aslında bu kemikli yumuşak dokulu kahverengi insan sağlığını tehdit eden eti teslim almamak olmasına karşın söz konusu etin muayenesi dahi yapılmamaktadır.

***

2 Ekim 2019 tarihinde 10 sularında hastanemize et getiren firmanın mutfağa ürün teslimine şahit oldum. Gördüklerim karşısında hayretler içinde kaldım. Getirilen etlerin kabulünde etlerin naylon ambalajlarda olup kan sızmayacak şekilde ambalajlanması gerekirken etler naylon ambalajlarda değildi ve etlerden kanlar akmaktaydı. Her alımda tüm etlerin iç sıcaklığının termometre ile kontrol edilmesi gerekirken etlerin ambalajları dahi açılmadan tartıya konulup depoya götürülüyordu.

***

Bu hastanede çalışan her gün bu eti yiyen biri olarak ve mutfak iş ve işleyişinden sorumlu müdür yardımcısı olarak bu duruma dayanamadım ve etlerin kontrol edilmesini istedim. Mutfaktan bir aşçıya bıçak alıp gelmesini söyledim etlerin üzerine örtülü örtüyü kaldırdığımızda etlerin renginin kahverengi yumuşak dokulu olmasının yanı sıra etin üzerinde çok fazla miktarda bir yağ tabakası vardı Bizzat ellerimle yağ tabakasını kesip Bu yağın çok fazla olduğunu uygun olmadığını söyledim bu durum karşısında Depodan sorumlu H.G., “Hatice Hanım bu sizin işiniz değil. Siz bu bölüme müdahale edemezsiniz, Siz mutfağın iç kısmından sorumlusunuz buradaki tek sorumlu kişi diyetisyen B.E.” dedi.

***

Et kabulünde olması gereken M.T. ve F.Ç. olmamasına rağmen etlerin kabulü yapılmıştır Ayrıca kişilerin olmadığı durumlarda yedeğinin hazır bulunması gerekirken bu kişilerin yedekleriyle teslim sırasında hazır bulunmamaktaydılar. Her gün öğleden sonra biber doğrayan mutfak personeli biberlerin ezik ve çürük olduklarını yemek yapmaya uygun olmadığını ezik ve çürük biberleri tarafıma göstererek bana bildirmişlerdir. Ayrıca daha önceki gözlemlerimde ürünlerin kontrol edilmeden numuneler değerlendirilmeden teslim alındığını bu konuda Orada bulunan görevlilerin görevlerini ifa etmediklerini gördüm.

***

7 Ekim 2019 tarihinde iş güvenliği uzmanı ve kalite ekibi ile mutfak denetiminde depoda bulunan bazı ürünlerin saklanma koşullarına uygun muhafaza edilmediği ısı ve nem çizelgelerinin ezberden yapıldığı temizlik ve düzenlemelerin yapılmadığı, bazı kuru gıdalarda böcek ve kurtların olduğu et deposunda yoğun çürümüş et kokusu olduğu, etlerin asılı olduğu profillerin altındaki saclar kanlarla dolu olduğu fotoğraf ve videolarla kayıt altına alınmıştır. Kalite ekibi gerekli DÖF'leri tutmuştur..

***

Mutfaktan sorumlu müdür yardımcısı olarak..

Tüketim malzemeleri günlük tabelasına etlerin düzenli olarak girilmediği ay sonunda toplu eklendiği. Mal Muayene Komisyonu üyelerinin ürünlerin teslim alınması sırasında hazır bulunmadığı, Depolardan mutfağa çıkış yapıldığında tartma ve ölçme işlemlerinin yapılmadığını tespit etmiş bulunmaktayım. Söz konusu günlerde mevcut konular kamera kayıtlarında bulunmaktadır. Kamera kayıtlarının incelenmesini ve gereğinin yapılmasını arz ederim..."

***

Velhasıl!.. Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesinde "mutfak" vakıası, kısmi olarak böyle.. Buranın hasta, hasta yakını ve personelinin yemeğinin "hastane tarafından" kendi bünyesinde, hazırlandığını düşünürsek; diğer gıda maddelerinin de "sağlık açısından" risk teşkil edebileceğini, söyleyebiliriz.. Aslında, hastane yönetimi yemeği kendilerinin yapması, "kazanç ve hijyenik" açısından, daha sağlıklı ve maliyet düşüklüğü açısından kazançlı!.. Bunu hep savundum…? Çünkü, "hizmet alımında" hayli, usulsüzlük, yolsuzluk ve rüşvet "çarkının" döndüğü yolunda, şikayetler söz konusu..

***

Ama görünüyor ki; "niyet halis olmayınca" siz ne yaparsanız yapın; "kirli çıkar menfaatin" çarkını durduramıyorsunuz!… Hazırlanan raporu da, ilk etapta doğrusu birileri, "hastanenin yemeğini" hizmet alımına döndürme niyetiyle, kurguladığı bir plan var mı diye, zihnimde mevzu etmedim değil.. Ettim.. Ama; ilgili ve yetkililerden; "görmedim, duymadım, bilmiyorum" modu, gelişince mevzu edip, "üst makamların" duruma vakıf olmasını istedim.. Bakalım; bu yazı sonrası kim ne diyecek… Ya da, "tahkikat açısından" hangi hamlelerde bulunulacak?.. Hal-i hazırda et kokuyor, perde aralanırsa, korkarım ki "tuzun" hayli koktuğu ortaya çıkacak?…

***

DUYMAK İSTİYOR….

Başlık Söz Gazetesinin dünkü, birinci sayfasında yer alan bir haberin başlığı. İki sütüna resimli bir haber… Dikkatimi çekti… Kim bu, "duymak istiyor-um" diyen..

***

Diyarbakırlı 4 yaşındaki Süleyman Yılmaz… Doğuştan "duyma" rahatsızlığı var.. "İşitme Cihazı" ile, duyabiliyor.. Ne var ki, o "cihaz" sokakta oynarken, kaybolmuş..

***

O günden bu yana "duymuyor?"… Anne Ceylan Yılmaz.. O da yürüme engelli.. Maddi imkansızlıklar içerisindeler.. Yani dram içerisinde dram bir hayat!… "İşitme cihazı" ücreti hiçbir, "sosyal güvence" karşılamadığı için; biz de alamıyoruz diyorlar..

***

Sesleri olabilme noktasında; çığlıklarını ilgilere buradan iletiyorum.. Özellikle de, insani yönünü ve hassasiyetini yakından bildiğim için; İl Valisi ve Büyükşehir Belediye Başkanvekili Hasan Basri Güzeloğlu'na buradan sesleniyorum…

***

Yılmaz ailesinin "dramına" bi el atsanız!.. Valilik, Belediye, ya da Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından, veyahut bir başka kurumun "imkanından" Yılmaz ailesinin "işitme cihazına" ses olun…

***

İnanıyorum ki; "ses olacaksınız?".. Şimdiden; teşekkürler diyorum!…

PEKİ MANEVİYAT NERDE?…

Dün, Cumhuriyet etkinliklerini izledim.. Gurur verici!.. Yurdun dört bir yanında, "yüreklerde", Cumhuriyet'in meşalesi.. Ancak, konuşan her kim olduysa.. Bila istisna diyorum.. Herkes, dün bir toplu iğne yapmaz iken, bugün uçağı da, tankı da, teknolojinin, sanayinin en baba, halini yaşayan, ekonomik güçlü ekonomiye sahip 20'nci ülkeyiz, deyip durdu.. Ama kimse, Cumhuriyet'in o "fazilet" ruhuna yani, maneviyatına dair "tek bir satır" söz etmedi.. Niye!.. Çünkü, "maneviyattan" kopmuş bir toplum hal-ini yaşıyoruz da ondan!… Ancak, Cumhuriyeti, bağımsızlığı, vatanı yedi düvelden arındırıp, denize döken "manevi hakimiyetti!!!"

 ***

AHMET KAYA!….

Yaşamı.. Yaşadıkları.. Reva görülenler.. Ve geçen zaman dilimleri.. Yani.. Yanisi şu… Ahmet Kaya hala "Ahmet Kaya" olarak anılıyorsa.. Bunun sebebi mucibesi şudur…  Herkesin; "onun şarkılarında" kendisini görmesidir…

***

Sağcısı da.. Solcusu da… Sevdalısı da.. Aşığı da.. Küskünü de.. Apolitiği de, en baba sosyetesi de!… Muhafazakarı da, seküleri de.. Umutsuzlarında, ümit besleyenlerin de.. Meşru olan da, gayri meşru olan da.. İllegali de, legali de..

***

Hasılı; "şarkılarıyla" hepsinin sesi olabildiği içindir; Ahmet Kaya, Ahmet Kaya olarak; "hep anılır?"… Gönüllerdeki varlığı; "onu bir dönem hasım görenlerin, sevmeyenlerin" bilahare, sevip, özür dileme noktasına gelinmesindedir..

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Yapılan işlerin en hayırlısı, sonu iyi olandır…