Görüş Bildir

KALEMİN DİLİ

FİKRİ HÜR, VİCDANI HÜR, İRFANI HÜR MÜYÜZ?

Atatürk ne diyordu?.. "Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister..!!"

Peki bugün, ki dünü de katarak konuşursak yani son bir asrı irdeleyip, resme bakarsak, ki Atatürk'ün o ifade ettiği "vecizeli" sözün ikmale geldiği tarih itibariyle; "nesil" ya da, yönetim, veyahut yasalarımız, ya da kanunlarımız bu minvalde "rıza" gösterici, ya da sahiplenen, hayat bulmasına "imkan" tanıyan, yol gösterici bir konuma sahip  oldular mı?

Sizi bilmem, ama benim penceremden, tepeden inme cevapla "zerre-i miskal" yok, mesafe de alınmış değil…

***

Hiç öyle, tarih araştırmasına, şu veya bu gerekçelere sığınmadan, ki zaten resimde "dönemler" açısından kendini, "çıplak" vaziyette ifşa ediyor..

Çünkü, fikri de, vicdanı da, irfanı da "hürriyet" kazanmış, bir ortam geliştiremedik/geliştirebilme gayretinde bulunmadık, ne idari ne de millet ölçeğinde; mücadele de etmedik?…

Ne yazık ki siyasi ve ideolojik, "ötekileştiren" bir ayrıştırıcı, etken olarak görüp "cumhuriyeti" güdümlü fikriyat ve siyasi anlayışa, çatı malzemesi niyetine kullandık..

***

Ülke ve millet iradesi, "kendi değerlerinden" uzaklaştırıldı.. Çünkü bin yıllık geçmişini, tarihini, kültürünü, fikrini, vicdanını ve irfanını yok sayıp, var olanın da "DNA'sıyla" oynanıldı…

Devlet ile millet "kutuplaştırma" eksenine sokularak, konuşanı da, yazanı da, çizeni de fikri beyanı olanı da, prangalayarak, mahkemelere ve "mahpuslara" mahkum ettik, ettirildik..

Yani, Cumhuriyet'in istediğini değil, Atatürk'ün söylediğini değil, yönetimlerin, güçlerin, güçlülerin, "batı endeksli" fikriyatlara "cumhuriyet" libası giydirerek, "istekler" yerine getirildi…

***

Yoksa "bir ümmet" şiarıyla yola çıkan, yedi düvelle mücadele eden, istiklal savaşı veren, bağımsızlığını ilan edip, kendi "hürriyetine" kavuşan bir ülke ve millet, "inkar ve asimilasyona" dayalı hal-i vaziyete mahkum edilerek, böylesi bir yaşantının cenderesinde; inim inim inletilir miydi…

Veyahut, tek parti, şeflik ve dipçik, darbeler, muhtıralar, postmodern müdahaleler, 60'lar, 80'ler, 28 Şubatlar, 15 Temmuzlar ve benzer vakıalar "silsile" misali,  yasama, yürütme ve yargı mekanizmaları ölçeğinde, "kendisine" özgü "millet mühendisliği" için, hamleler geliştirir miydi?.. Ya da böylesi zihinler vücut bulabilir miydi?.. Maalesef!…

***

Yani, gelen de, giden de, her iktidar dönemi.. Ki devleti oluşturan üç önemli saç ayağı; kişilerin diniyle, diliyle, inancıyla, fikriyle, irfanıyla "hürriyet" tanımaz bir antidemokratik tutum içerisine girerek, uğraşma savaşını sergilemezdi?..

Her dönem öncesi, her iktidar başlangıcı, her darbe sonrası; "sağcısı da, solcusu da, muhafazakarı da" belli bir "kıskaçta" ötekileştirici bir tutuma maruz bırakılır mıydı?…

Nefes borusunu keser miydi?

***

Aydını da, siyasetçisi de, yazarı da, çizeri de, fikri beyan sahibi olanı da, yani her kişi; "düşüncesinden" kaleme aldığı "fikrinden" dolayı, "mahpus damlarında" şarkılarını söyleten, hapislerde ömür çürütenler olarak ne milletin karşısına, ne devletin karşısına, ne de sicil dosyalarına, "onlar düşünce suçlusu" diye çıkarılıp, yansıtılmazdı?…

Ve seninkisi benimkisi diye; "kamplar" ikmale getirilerek; "Biz" demekten imtina edilmezdi?

***

Ne acı bir travmatik ve psikolojik dengesizliktir ki, yönetimsel mekanizmalar kadar, bizler de, yani aydınımız da, yazarımız da, çizerimiz de özellikle siyasilerimiz de; okumuşu, okumamışı, "sirayet edici" hizipleşen bir ruhla, olup-bitene bakar hale gelir miydik, ya da, getirilir miydik..

Bir yazı, bir şiir, bir ifade, bir siyasi talep, ya da din, dil ve inanç ölçeğinde farklı bir istek beyanı bendensen "suç" değil, benden değilsen "suç" diye, işleme tabi tutulur hale, gelinir miydi?

 

***

Kısacası, kişi, fikriyle, vicdanıyla, irfanıyla karşısındaki kişinin fikriyle, vicdanıyla, irfanıyla "sınırdaş" olabiliyorsa; alt edici, ya da üstün çıkıcı, veyahut "inkar" edici konumdaysa; ikisi için de "özgürlükten" söz edilemez..

Çünkü, ikisinin "ruh" kulvarı, çatışma içerisindedir.. Yok eğer; "sınırdaşı" noktasında hürriyet sağlayıcı bir ruh ve felsefi fikriyat var ise; "özgürlük" biz noktasındadır…

***

 

Diyeceğim şudur ki, 3 gün sonra Atatürk'ü anacağız.. Vefatının, 81'inci yıl dönümü.. Ki, 11 gün önce de, Cumhuriyet'in kuruluşunun 96'ıncı yıl dönümünü kutladık.. Yani, Cumhuriyet ve Atatürk…

İkisine dair, gerek bırakılan miras, gerekse yönetimsel fikriyat açısından ne yazık ki; dün olduğu gibi, bugün de "ne sadık kaldık, ne fikrine, ne vicdanına, ne de irfanına" dair yol alıcı bir samimiyet içerisinde olduk…

***

Netice itibariyle!…Yaşadığımız zaman dilimi açısından; eğer ki düşüncesinden, fikrinden dolayı gazetecisi, yazarı, aydını siyasetçisi, hapse mahkum edildiğinden dolayı "hepimiz" üzülmüyorsak ve yine fikrinden ve düşüncesinden dolayı hapis yatıp cezaevinden çıktığına hepimiz sevinmiyorsak!..

Ve "halen cezaevinde" olanlara da, hepimiz "özgürlük" deme cesaretini gösteremiyorsak!.. Ya da; üzerinde ikilem üretiyorsak demek ki; "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür"  değiliz!… Ne biz, ne siz, ne de nesil; "doğru" bir düşünce rotasında ilerlemiyoruz.?!

***

 

DİYARKART ÜCRETİ..

Bir önceki yazımda, dile getirmiştim!.. Diyarkart'a biçilen 8 liralık ücret, Büyükşehir Belediyesi'nin belirlediği fiyat mı, yoksa satış büfelerinin.. Bu konuda yanıt geldi, hem de birinci ağızdan… Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Hasan Basri Güzeloğlu, açıkladı… Diyarkart için alınan 8 lira, "kartın" firma tarafından bize biçilen fiyatıdır; onun karşılığında alıyoruz…

***

Güzeloğlu, engelli ve yaşlılara yönelik "halk otobüsleri" şoförlerinden bazılarının gösterdiği saygı ve insani edepten uzak tavırlarına karşı da uyarıda bulunarak, bu kentin hiçbir insanına "hiç kimsenin" saygısızlık gösteremeyeceğini ifade edip, hele ki "bu kişiler engelli ve yaşlılarımız ise, saygılı olunacak.."

***

GÜNÜN SÖZÜ

Sevgi ve nefretin yer aldığı tencereden lezzet çıkmaz, adil bir paylaşım da...

 


Bu Makale 650 kere okunmuştur.