HADİ GEL DE SÖYLENME!...

Hep derim.. Ki öyle görünüyor hep diyeceğim…

HDP.. Kürtlerden oy alıyor.. Ama, Kürtler, Kürtleri yönetmiyor…

Türk solu.. Ateist.. Sosyalist bir kesim; "yönetiyor.."!

İşte, Sezai Temelli'in son vakıası!..

Ortaya çıkan video!.. İzledim.. Montaj mı, değil mi?..

Doğrusu, genel itibariyle görüntü üzerinde oynama hissetmedim..

Nitekim mevzu gündem oldu..

Ama hala, Temelli'den "pozitif-negatif" bir tepki gelmedi..

Yani, sessiz!...

"Sükut" ikrardan gelir gerçeğiyle yola çıkarsak…

Kurduğu cümle.. İçeriğindeki kelimelerin, dizilişi!...

Yekunuyla; akla-ziyan bir üslup ve ifade olduğunu belirteyim!!..

Ne İslami.. Ne Kürdi.. Ne de, bölge gerçeklerine uygun bir hakikatin beyanı değil!…

Aksi bir tahribat!…

Açık ve aleni bir şekilde deşifre söz konusu!;

Siyonizme..

Emperyalizme..

Yahudiliğe, "prim veren" bir akıl itirafıyla kurgulanan cümleleri konuşuyor?…

***

Ne diyor?

'Buralar vaat edilmiş topraklar.. Musa bütün ömrünü bu toprakları arayarak geçirdi..

Geldiler, bu toprakları da kuruttular?"..

Ne demek bu; "Vaat edilen topraklar.."

Gaf mı?… Bilinçli mi?…  Her ne ise; "niyet ve söylem" hiç hayır içermiyor…

Acaba Büyük Ortadoğu projesinin "pazarlaması mı?"..

Temelli bu beyanıyla; "hayal" kırıklığı yaşatmıştır.. Yanlış ve vahim bir konuşma yapmıştır…

Onun için de… Tez ve temelli bir şekilde; "Kürtlerden" özür dilemeli?..

HDP'nin başındaki "işgaline de" son verilmeli!…

İstifa etmeli…

***

Hiç tartışmasız öyle inanıyorum ki, Kürtlerin ekseriyeti..

ve hiç kuşkusuz ki, HDP tabanı şöyle seslenmektedir…

Ey Temelli..

Ne Kürtsün.. Ne de Müslümansın… Bu topraklar; İslam toprağıdır!…

Hz. Ömer (r.a)'den buyana İslam bayraktarlığını yapagelmiştir!…

Savaşlar görmüş.. İsyanlar yaşamış.. Ama hiçbir şekilde; "işgal" edilememiştir!...

Ne Yahudilerin.. Ne Hristiyanların.. Ne de bir başka; ırkın ve dinin, mensuplarının toprağı olmamıştır..

Olamaz da!…

Şehitlerin kanıyla yoğrulmuştur…

İşte Irak'ın Kuzeyi.. İşte İran.. İşte Suriye.. İşte, Türkiye'nin Güneydoğusu!

Bin yıl değil.. Binlerce yıldır; İslam'ın kalesidir ve toprakları olarak var olmuştur..

Toprakların üzerinde yaşayan da bilesiniz ki, yüzde 99'u; Müslümandır..

İslam'a.. Kur'an'a, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'e (S.A.V) intisap etmiştir!…

***

Sen etmemiş olabilirsin…

Yine bilesin ki..

Güneydoğu bölgesinin her karış toprağında; "İslam" kokusu var..

Her mezrada bir mescit.. Her köyde bir cami..

Her ilçede onlarca cami.. Her ilde yüzlerce cami.. Medrese.. Kur'an Kursları…

Müslüman bir coğrafyanın böylesi bir; "tanımın" içerisine, sokulması kabul edilemezdir!!..

Özetle diyebilirim ki?

Neydik, ne olmaya doğru sürükleniyoruz?

Artık siz deyin!..  Artık siz düşünün.. Takdir de, takdirsizlik de sizin hükmünüzde!..

 

 

***

 

SORUYA BİNAEN?…

Okur sormuş… Diyarbakır'ın özeline dair, AK Parti ne yapmadı?..

Gördüğüm.. Yaşadığım.. Ve çevresel bazda aldığım, bilgiler şu oldu?…

AK Parti şunu yapmadı?…

Halkla.. Seçmenle.. Yüreği yanık, evi, barkı virane olmuş ahaliyle!…

Yani, şehrin yaşayanıyla; "temas" kurmadı.. Birebir ilişki geliştirmedi..

Kendinden olmayana gitmedi.. Kendinden olmayanla, hasb-i hal içerisinde olmadı..

Ne dinledi, ne de kendini, dinletebilmenin gayreti içerisine girebildi?

***

Irak durdu..

İç polemiklerden,

Kavgalardan,

Dövüşlerden,

Küskünlüklerden,

Kumpaslardan,

AKP'li zihniyetin sülüklerinden kendini arındıramadı!..

Bilakis; içinde kaldı… Umut vermedi.. Yapıcı olmadı..

Ama şunu çok iyi yaptı..

Akbaba misali giderayak ne "yutup, koparabilirsemi" hayli icra etti!…

***

 

KİMSE GOCUNMASIN!?..

Aynen de öyle..

Bayanlar.. Beyler… Darılmaca, gücenmece yok..

Sinirlenmeyin… Bağırıp çağırmaya da gerek yok…

Sükut olun.. Disipline olun… Saygı ve sevgi muhabbetinizi işletin...

Bir hakikati ifade ettik..

Dedik ki;

Seçimi kaybettiniz.. Oyları düşük aldınız.. Kale kaptırdınız..

Almanız gereken yerleri; "hasetle" elden kaçırdınız!..

Ama herşeye rağmen… Size oy veren var.. Size teveccüh gösteren var…

Bari o yüzde; 20'lik kesimin gönlünü alma adına..

Hoşnut bir ortam için.. Huzura çıkıp, bir "teşekkür edin!…"

Ama yok… Neden; bu ketumluk ve haset haliniz?…

Bi deyin de; biz de bilelim.. Belki, yakanızdan haklı olan elimizi çekeriz!..

Ne işiniz varsa; deriz!..

***

İHANET ZEMİNİ!….

İşte bu zemin var ya!..

Bu zemin.. AK Parti için; "vahim" bir kimlik sahibi!..

Yıkılmalı… Yeşermeme adına, "asitle" temizlenmeli!…

Ne artıklar.. Ne kırıntılar.. Ne de herhangi bir iz, çizik kalmayacak şekilde; olmalı!…

Yani diyeceğim şu.. Kim ne derse desin, Ak Parti açısından gerçek bu…

Eğer ki.. İhanetçiler bu kez de ödüllendirilirse..

Bilinmelidir ki; "ihanetin zemini" yıkılmaz bir kimlikle güçlenir..

Ne frenlenebilir..

Ne dizginlenebilir..

Tutulamaz bir iştahla "saldırgan" canavara dönüşür..

Ustadın ifadesiyle; "döner dişinin kirasını da" ister..

O yüzden ısrarla; "ihanet zemini" yok edilmelidir..

Aksi yönde; akıbet hayır getirmez!… Zaman ve zemin; "muhasebe" anıdır…

Uyan ve diril!?..

***

SANDIK KURULLARI?...

Seçim sonuçları.. İtirazlar. Ortaya çıkan, "bariz" kayırmalar..

Kafa karışıklığı.. Partiler.. Adaylar.. Tarafların sözcülerinin; "kullandığı" dil!..

Yerli, yersiz suçlama!… Bir muammalık var..

Bir tuhaflık, var… Garip bir travmatik ruh hakimiyeti var!…

Müsebbip kim!… İşte bu minvalde "kafa" yoran yok!…

Ne partiler.. Ne adaylar.. Ne de Yüksek Seçim Kurulunun bizatihi kendisi!…

Sormak lazım…

***

BİR… Sandık başkanlarını "kim" belirliyor?..

Hangi kriter ölçüt.. Seçim öncesi bir eğitim veriliyor mu?

Mevzuat.. Yönetmenlik… Sayım.. Tutanak… Yani ölçüt düzeyi, nasıl ve kim belirliyor?..

En önem arz edicilik ise; "siyasi ve ideolojik" kimliği biliniyor mu?..

Taraf mı, tarafsız mı?

***

İKİ… YSK.. İl ve İlçe Seçim Kurulundaki; görevliler..

Onlar.. Bilaistisna diyorum, tıpkı sandık başkanları gibi!..

Belirleyen.. İsimlendiren.. Listelerin dağılımını, eğitimini veren kim?

Tabiki "siyasi" fikriyatı… O yetkiye..

O görevin önemine, uygunluk şartlarına uygun mu?…

***

ÜÇ.. Sandık başkanı.. Seçim Kurulundaki, yetkili..

Ki ortaya çıkan "seçim sonuçlarına" ilişkin arıza "iki" taraf arasında, gelişiyor…

Sandık kurulduğu yer.. İlçe Seçim kurulunun bulunduğu yer…

"Bu ara mesafedeki"  oyuna, tuzağa, kumpasa "önlem" var mı?

Ya da güven oluşturmak..

Tarafsız.. Objektif.. Adil… Yani hak yemezlikteki "tersoluk" nasıl önlenebiliniyor?

***

DÖRT… Siyasi partilerin müşahitleri..

Birinci ve üçüncü madde gibi.. Büyük önem arz edici..

Partiler bu isimleri belirlerken; "ölçütleri" nedir?..

Parti tozunu, dumanını, çamurunu yutmuş kişiler mi?..

Eğitimleri.. Öğretimleri.. Yani o vasfı yerine getirebilecek selahiyete sahiplikleri..

Sorgulanmalı..

***

Netice itibariyle!…

Seçim.. Matematiksel bir, neticedir..

Bir oy.. Her türlü neticeyi "aritmetik" olarak, değiştirebilir..

Kazanan da.. Kaybeden de.. Bir milim, bir reyle "neticeye" ulaştıran etkendir...

Yani oy kullanımı..

Yani oy sayımı..

Yani oy sayım tutanağı..

Yani oy sayım tutanağının YSK'da kayda geçirilmesi evresi!..

Tüm bunlar bir "eğitim ve bilgi" düzeyiyle ikmale gelir..

İşte bu noktada tuhafıma gidiyor..

Ortaya çıkan itirazlara binaen..

Şu sandık kurulları, seçim akşamı, oyları ne biçim saymışlar ki, şimdi aynı sandıklardan farklı oylar çıkıyor.

Bir, üç, beş değil... Yüzlerce, binlerce oy şuan için el değiştirmiş durumda?..

***

Nasıl sandık başkanları.. Nasıl sandik müşahitleri.. Nasıl YSK'daki kayıt tutanaklarını tutan kişiler?

Birileri uyudu.. Birileri birilerini  uyuttu.. Birileri kumpas kurdu.

Birileri fena bir şekilde "hileli" organizasyon icra etti..

Sorumsuzluk.. Keyfiyet.. Boşvermişlik ise "işin tuzu-biberi" misali!..

 

***

SEMİHA YILDIRIM...

O bir annedir.. O bir abladır.. O bir eştir.. O bir kadındır..

Ve o bir öğretmendir.. Eli öpülesi, bir bayandır..

Hiç bir "uzuv" güzelliği.. Ki yüz.. Ki fizik..

O'nun o kutsal ulvi güzelliğinin yanında; hiçbir şekilde kıymet-i harbiyesi yoktur!..

Olamaz da!..

İşte Semiha Yıldırım bu vasıfa sahip.

Eşinin siyasi fikri.. Eşinin üstlendiği görevler..

Sevilir.. Sevilmez o başka bir "zihnin", kanalıdır..

Ama Semiha Yıldırım!..

Bir kaç gündür;

Şuursuzca, ahlaksızca, pervasızca…

Biraz ileri gideceğim şeref yoksunu bazı kesimlerce; saldırı altında!..

Be namazlar.. Be şerefler.. Be namuslar..

Şu kadın, bu kadın, şu manken, şu siyasetçinin eşi gibi "eşleştirme" hadsizliği gösteriyorlar…

Edep yok.. Haya yok.. Saygı yok.. Ahlak deseniz hiç yok!.

***

Dikkat ediyorum!…

Semiha Yıldırım… Tüm aşağılık saldırılara rağmen; "mütevaziliğini" koruyor..

Vakur duruyor.. Bu haliyle, halim ve selim bir karakteriyle; "karşısındakileri" zavallılaştırıyor..

Tabi anlayan için…

Çirkinliklerini.. Rezilliklerini.. Kirli kalplerini, dışa vurduruyor..

Eşi Binali Yıldırım'ın siyasi "hayatı…"

Dile kolay..

Yıllarca en üst bürokrat. Yıllarca Bakanlık yapmış… Yıllarca Başbakanlık yapmış..

Ki Meclis Başkanlığı yapmış birinin eşi olması münasebetiyle!…

Semiha hanımefendi..

Vaki midir.. Görül müşmüdür.. Yazılmış mıdır.. Çizilmiş midir; " makamlarla" alakalı bir hayat tarzı içerisinde olduğu..

Ya da, yaşamıyla bütünleştirdiği..

Veyahut başka bir "olumsuz" tavır içerisine girerek; "nüfuz" edici olduğu…

Şahsen, mütali olmamışımdır... Şahsi fikriyatımla bilakis diyorum; tevazu göstermiştir..

Makama ve mevkinin gücüne "tenezzül" etmemiştir..

***

Velhasıl.. Gelinen aşama, şu erozyonu gösteriyor…

Bazıları "insanlık" karakterinden hızla uzaklaşıyor…

Acınacak haldeler!…

Ne annelere.. Ne ablalara.. Ne de eş, dost denilen zevata "saygı ve sevgi" kalmamıştır..

Çirkinleşme baş döndürücü…

Hani bir söz var.. Önemli olan yüz güzelliği değil; İç güzellik..

İşte o iç güzellik, tahrip ediliyor.!