HANİ UÇAK SAYISI ARTMIŞ, BİLETLER UCUZLAYACAKTI?…

Nerdeeee?… Denir ya; "ağam bizimle eğleniii.."

Ne yazık ki, "Eğleni de eğleni.. Hem de burnu havalı, kibiriyle, dünyayı "yaratmış" karakteriyle eğleni…"

Ne yazık ki, her şeyi renk değiştirme becerisiyle, icraatına devam ediyor?.."

Ne yazık ki, olup-biteni sulandırıp, zamana bırakmak, unutturmak ve olanı alışık hale getirmekte de ustadır?..

***

Hasılı, Diyarbakır'a dair ne uçuş sayısı arttı, ne de uçak biletleri fiyatı ucuzladı?.. Ne de, isyan bayrağı çeken iş adamları, sokaktaki vatandaşın mağduriyeti sona erdi.. İl dışında eğitim öğretim gören öğrencilerin; "yollardaki perişanlıkları?".. Hele ki, turizm işletmelerinin "iflas ettik" beyanları.. Diyarbakır "uçuş" merkezinden çıkarıldı.. Kısacası, her yönüyle bir fırsatçılık; o biçimde "firmalar tarafından" işletilmeye devam edildi… Mağduriyetler alabildiğine arttı!?..

***

Öyle ya zaten bizim "siyasi abi de" mevzuyu fırsatçılığa, mağduriyet üzerinden belki "prim" elde edebilirim gayesiyle; iki yönlü hamle geliştirdi.. Çıktı "bir resim" paylaşımında bulundu…! Basına servis etti.. Beyanat verdi.. Hem de "nara atmaktan, racon kesmekten" öte akım diliyle fikriyat ve algı geliştirerek; "benden başka sorun çözücü yok" diyerek, dibe not düştü..

**

Ve çıktı dedi ki; THY Genel Müdürüyle görüştüm.. Aha da "görüşmeme" dair inanmıyorsanız, buyurun resimler.. Birde okkalı bir iddiayla, tarih verdi… Eylül ayı itibariyle; "sorunu çözdük… Artık, "uçak seferleri" artacak.. Ve böylece, "uçak biletlerindeki" fahiş fiyat uygulaması da son bulacak… Diyarbakır halkımız müsterih osun.."

***

Herkes "oh be" dedi?.. Biz dahi, "yaldızlı kelimelerle" işi kaleme alıp, "çözüldü, tebrikler" dedik… Bir de "yazımız, haberlerimiz ses getirdi" diye de kendimize vazife çıkardık.. Ve beklemeye koyulduk… Eylül ayı itibariyle "Diyarbakır hava ulaşımında" sıkıntıları aşacak diye…

***

Ama maalesef "sıkıntılar" kademeli olarak, çözülmedi!.. Çünkü, Eylül gelip geçti bir şey yok, Ekim bitti yine değişen bir şey yok… Kasım'da belki olabilir, diye "yutkunarak" bekledik… Sonra, Aralık'ta olabilir diye!. Lakin; ne gezer?!… İşte, 2020.. Ağustos ayı itibariyle, 6 ay!...

***

Uçak seferleri, uçak biletlerindeki fahiş fiyata bir de; havalimanındaki "radar" açmazı!… "İki damla yağmur, en küçük bir sis" uçak seferlerinde saatlerce süren rötar ve kimi zamanda da sefer iptalleri…

***

Birileri böbürlenerek, diyordu ki, "bu havalimanı uluslararası standartta" bir havaalanı?.. İyi de; "radar sistemi?" nerde?… Biliyorum diyeceksiniz ki, işçi alımlarında, güvenlik elemanıyla ilgili, "rüşvet ve suiistimallerin" cirit attığı bir ortamda; "sistemin işleyişini" kim sorar ve kimin umurundadır ki?…

***

Netice itibariyle!… Mevzu her yönüyle "halen enkaz" bir halde… Çünkü, ne uçak seferleri "kademeli" olarak artırılarak, sayı 22'ye çıkarılabildi?… Ne de, bilet fiyatları en ucuzu 250'den aşağı, ne de en yükseği 700 ila 850 arasında, bir kuruş aşağı inebildi…

***

İnanın ki, yazıyı kaleme alırken baktım, uçak biletleri ne kadardır diye?.. Malum, "son dakika" kazıklaması var… Saat 14.00 civarı.. THY uçuşuyla, İstanbul 708 lira.. Ankara, 507 lira… Şimdi hal-i vaziyet bu iken, bakalım "bizim siyasi abi" ne diyecek?.

***

Tabi, şu Oda Başkanları, STK'lar.. Diğer siyasi abiler.. Onlar neden yaşanan dramatik hale Fransız takılıyorlar.. Bilet fiyatlarından be haberdar olmaları mümkün değil?.. Yoksa denildiği gibi; "para ceplerinden" çıkmayıp, oturdukları koltuğun "harcamasıyla" sekreter, özel kalem, yazı işleri, müdür aldığından mıdır "fahiş fiyattan" habersizler..

***

Sonuç itibariyle!.. Diyarbakır'da "uçak seferleri" bir Trabzon kadar olamıyorsa.. Ki, Diyarbakır salt 3 milyonluk metropol bir kent olma özelliğinden çok.. Bölgenin merkez ili; "sirkülasyonu da" bu noktada yüksek olmasından dolayı, 12-16 uçak seferi bu kentin "ihtiyacını" karşılamaz.. 22 denilen uçak seferi bile; yine sıkıntılı… Bu işe, ciddi bir eğilim ve yaptırım, şart!…

***

 

KÜRTÇE "BİN YILLIK BİLİNEN DİLDİR?"…

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'ü dinliyorum.. Canlı yayında, soruları yanıtlıyor… Özellikle; "yargıdaki" handikap yaratan "çelişkili" kararlara dair.. FETÖ davaları.. PKK-KCK.. Yani kısm-i bazda, "siyasi mülahaza" üreten, "kamuoyunda da" aksiyonel etki yaratan, kararları yorumlarken, sözü; "Kürtçe savunmaya" getirdi…

***

Gül aynen şöyle dedi; "Türkiye’de yaşam tarzından dolayı ötekileştirilen, ayrımcılığa-ayrıcalığa uğrayan tablo eskide kaldı. Buradan çok dersler çıkarıldı. Fakat buna rağmen marjinal hiç tasvip edemediğimiz tutumlar olabiliyor. Ama bir konsensus var. Mahkemelere gidip Diyarbakırlı bir anne Kürtçe konuşuyor. Kürtçe konuşuyor ama ‘bilinmeyen bir dil’. Ya sen bin yıldır konuşulan bir dile nasıl bilinmeyen dil dersin? 50 yıldır anne oğluyla konuşmuş, diline, inancına engel oluyorsun. Bu konudaki inkar, asimilasyon politikaları geçmişte çok uygulandı. Bunların bir daha yaşanmaması hem hukukun hem siyasetin çıkardığı önemli derslerdir.”

***

Doğrusu, Gül'den gelen bu çıkış yargıya, özellikle hala da "marjinal" fikir içerisinde olanlara "mesaj" mahiyetli Kürtçe'nin "bilinmeyen değil" bilinen ve "bin yıllık" geçmişe sahip olduğu gerçeğini dillendirmesi, önemli.. Gözardı edilmemeli..

***

Evet "bu bilinmeyen dil, yasaklı dil" ayrıştırıcı, marjinalliğin Türkiye'ye "çok büyük yaralar" açtığını, tahribatı "Toplumsal birlikteliği" zedelediğini biliyoruz.. Ki, Gül'ün "ders çıkardığımıza" dikkat çeken bu beyanına karşı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde vaki olan nedir?… Ne yazık ki, Meclis'te hala da "Kürtçe bilinmeyen bir dil, denilerek X işareti konuluyor?".. Hele ki, kerameti kendinden menkul idarecilerin, "Kürtçe tabelalara" karşı alerji halleri..

***

Aslında; "hastalık, üreyen virüsler, vücuttaki yara, zihinlerdeki marjinalliğin" teşhisi, yaratıcı ve tedavisine dair gerekli reçete de belli!.. Ama; "kafalar" net değil.. Yani, Yasama, Yürütme ve Yargı'daki "kronikleşen milli meselelere dair "açmazlığa dönüşen kilidin anahtarına herkes vakıf.. Ki Bakan Gül'ün de belirttiği gibi.. Yarım asırdan beridir de, her seçim evresinde, her iktidar döneminde dillendirilen ama bir türlü "hayata geçirilemeyen" cesaret edilmeyen; "bireyi öne çıkaran, Sivil, yeni bir Anayasa'nın" ikmale getirilmeyişi..

***

Kısacası, 12 Eylül'ün "travmasından" kurtulmamız için atılacak tek adım; "Darbeci" anlayıştan; "Sivil" anlayışa geçebilmektir.. Peki vaki mi?..

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Kime ne ceza verirseniz, kim ne düşünür kaygısına kapılırsanız; "vicdanları" kanatırsınız!…