MARKA ŞEHİR OLABİLMEK?…

Çağın ve yeni dünya düzeninin "olmazsa" olmazıdır, artık "marka" şehir olabilmek!… Diyarbakır özeline "marka şehir" vasfı, ne yazık ki kendi noktamda utanarak, sıkılarak, "zülh" olarak görebileceğim bir çerçevede, görüyorum ne yazık ki; "markasızlaşma" halimizi bizi hayli geriletmiştir!…

***

Öyle inanıyorum ki, benle yaşıt olanlar.. Ki mürekkep yalamış, kentin dününe vakıf olanlar da, aynı düşünce içerisinde, dün neydik, bugün ne haldeyiz, deyip "hüzne" kapılmaktadır.. Çünkü, Diyarbakır "marka şehir iken" vahim bir erozyonla markasızlaştırıldı..

***

Şöyle ki; yarım asır öncesine kadar, tarihin her evresinde olduğu gibi Diyarbakır sosyal, ekonomik, kültürel ve inanç noktasında, yapı ve yapılaşma ekseninde, "öncü" gıpta edilen, hayal hanesinde yer alan, "medeniyetlerin" beşiği bir şehir idi…

***

Hani bir halk deyimi, klişeleşen bir ifade.. Denirdi ki; Diyarbakır Güneydoğu'nun incisi ve "Parisi" diye!.. Ama velakin, çağın tüm yenilikleri, gelişmeleri, sanayiden, teknolojiye kadar olan "baş döndürücü" yeteneklerin ustalığına rağmen, kadim şehir "bu minvalde" ne koşu yapabildi, ne adım attı, ne de "kendini dengeleme" adına, hamleler geliştirdi?..

***

Üstadın ifadesiyle; hep çıkmaz sokak ve dokunulmaz tabular inşa ediyerek, kısırlaştırıldı… Nüfus arttı.. Betonlaşma yükseldi.. İş, güç, istihdam imkanları kısm-i bazda oluştu ise de, lakin "marka şehir" olmadaki vasfını her geçen zaman dilimi içerisinde, "mum" misali eritti, kayıplar ve "sırlar" alemine, mahkum hale geldi?…

***

Tabi "yaşanan ve yaşatılan" tahribat sürecine dair bir çok, etken ve neden sıralayabiliriz?..  En vahimi de, son 40 yıl içerisinde yaşanan; "travmatik" hal-i durumumuz.. Şiddeti, terörü, antidemokratik uygulamaları, hukuk dışılığı, keyfiliği, siyasi ve ideolojik saplantıları, inkar ve asimilasyonu….

***

…Ve daha sıralayabileceğimiz çok sayıda "yıkıcılık ve yok edicilik" noktasındaki, zafiyetler zinciri!.. Dönemsel siyasi ve askeri müdahaleler.. Bölgeye, Diyarbakır'a "negatif" bakışın özellikle ekonomik iticilikte, "görmezden" gelinmesi…

***

Velhasıl!.. İnsan gücünü de, beynini de, gencini de, "kaotik" havaya, kaptırınca.. Çukur, barikat, müdahale, iç ve dış "provokasyon" üretici, çatışmaların körüklenmesiyle; "kucaklayan değil, kucaktan iten bir hal-i vaziyetin, girdabına sokuldu, Diyarbakır…

***

İnsan göçü, ekonomik göçü, kapital göçü, girişimci göçü.. Yani varlıkları "güvercin misali" uçup gitti.. Var olan değerler, zenginlikler de; "varlık içerisinde yokluğu yaşama" misali, atıllaştırılarak, işlevsiz bırakıldı..

***

Kısa bir ön analizle, Diyarbakır'ın yarım asırlık "travmatik hayatı" böyle!… Peki hep böyle mi olacak ya da "küllerinden" yeniden, ayağa kalkıp, eski ihtişamına, "kervanların uğrak" merkezi, ekonominin "itici" gücü, sosyal, siyasal, kültürel zenginliklerini, "kazanç" lokomotifine dahil olabilmek için, kolları sıvaması gerekmez mi?…

***

Ki, çağın, yeni dünya ve kentlerin düzeninde; "itici güç ve yaratıcılık" yetenek, işbirliği, fikir, düşünce ve akıl eforlarının koordinesindeki bütünlük, "gelişmenin" trendi değil ki?.. Elbette etmeli!…

***

Eğer bu yolda yürüme tercih edilmezse; "marka şehir" olabilme libasını kendine biçip giydirme gayreti söz konusu olmaz ise; "çıplak" kalmaya, gerilemeye, "kan kaybına", yoksulluğun, fakirliğin "virane" mahkumiyetini yaşamaya devam eder…

***

Yok eğer; "artık yeter, bu gidişat kader değil" denilirse!… Tarihi "kimliğe" yeniden, nüfuz edici olarak "yeni dünya düzeninde" biz de varız, diyor isek; O zaman ana koşul olarak; ekonomik büyüme, teknoloji, yetenek ve hoşgörü, birlik ve dirliğin "yüksek gücünün temasını" bir araya getirip, "kent milliyetçiliği" kültürüyle, entegre etmeliyiz…

***

Peki, ana ilkeler ve atılması gereken adımlar ne olmalı?.. Önceliğimiz; "yerli ve kentin milli" bir lokomotifi, beyin gücü, istişare heyeti, akil bir cemaati olmalı?!… Burada, siyasi ve ideolojik, ırkçı, şoven, dil, din, renk, millet gibi "ötekileştiriçi" zihnin zerre-i miskal, iğne ucu kadar bir müdahillik olmayacak.. Önceliklerimize bakalım...

***

BİR… Şehrin sahip olduğu, tarihi, kültürel, ticari, sanat ve eğlence, doğal zenginliklerine dair envanter çıkarılmalı… Ve bunlara dair kulvarlar belirlenerek, işler hale getirilmeli…

***

İKİ… Varlık içerisinde yokluk yaşadığımız; "bacasız fabrika" diye görülen "turizmin" inanç, doğa ve kültür çeşitliliğine yerli ve yabancı turistin huzurlu, güvenli ve istikrarlı bir şekilde ulaşabilme imkanı kazandırılmalı;  engeller olmamalı…

***

ÜÇ.. Cazibe merkezi olabilme adına, kendine "rekabet" içerisinde olacağı şehirleri, komşu kentleri belirleyip; ona göre "boşlukları" doldurarak, "çekim merkezi" misyonuyla, rotanın belirleyicisi olmalıdır...

***

DÖRT… Özgün, iyi korunmuş tarihi yapılarını, görünür kılıp, çevresel etkenleri, ulaşımı ve tanıtımı, anlatım, pek tabi ki şehir yaşayanıyla "özdeşleşen" bir kültür kimliğini benimsemeli…

***

BEŞ… Diyarbakır bir çok özelliği barındırmaktadır.. Ki yüreğinde 33 medeniyetin, kalıntısı vardır.. Ama, marka şehir felsefesinde; "bir özellik" hep, cazip olduğunu iyi görmeli... Çok özelliğin öne sürülmesi; "iletişim, anlatım, benimsemede" karmaşa yaratıcı olduğu, gerçeğini unutmamalı...

***

ALTI… Alt yapı başta olmak üzere, üst yapı.. Yollar, kaldırımlar, trafik, ulaşım, şehrin çevresel görselliği, temizliği, park, bahçe, yeşillik, "uyum ilkelerine" sahip olması, ahenk içermesi gerektiği gibi; kalıcılığı da özendirilmeli!…

***

YEDİ.. Özellikle, ticari alanda ombudsman bir fikir üretici mekanizma, geliştirmelidir.. Sanayi de, teknoloji de, tarım da yani "ekonomik itici güçte" yaratıcı, AR-GE lokomotifiyle; "sektörel" alanlarda aktifleşmelidir...  Ezberci bir ticaret, hep yıkıcı olmuştur.. Ki Diyarbakır bunun acısını hala çekmektedir, onun için “saha” çalışması, arz talep ve ham madde teminini, “terazi” kefesi gibi, kollamalı…

***

SEKİZ…Kara, hava ve tren ulaşımında, kalite ama ucuz imkanların, çabuk ulaşılabilinir olunması açısından; yenilikler yaratılmalı…

***

DOKUZ… Pazarlama, tanıtım, kaynak üretiminde "profesyonel" bir seçkin fikirler üreten, akıl mekanizması, yani ajansı olmalı…Yerel ve merkezi hükümetin; “köprüsünde”, “projektör” kimliğiyle, envanter sunmalı..

***

ON… İşte tüm bunların; "hayat bulması" daimi bir kimliğe kavuşması; "kentin" fikir birliği içerisinde olmasıyla mümkündür.. Ve bu fikir, her daim sahip çıkıcı, yol gösterici, istikrarlı sürdürücü olmalı…

***

Bu fikir birlikteliğindeki aktörler de, siyasilerdir, yerel yönetimlerden, sivil oluşumlardan, odalardır, kentin aydını, yazarı çizeri, düşünce üreteni “tek çatı” kimliğiyle, nüfuz edici olmalı.. Bu akım; kentin ortak fikrine hizmet etmesi gerekir..

Ne seçilmiş vekil, ne seçilmiş belediye başkanı, ne atanmış vali, ne de diğer yönetici ve kurum temsilcileri; "egolu" bir görüş içerisinde olmamalı..

***

Eğer "ortak işbirliği, fikir bütünlüğü" kent açısından üretim mekanizmasına dönüşürse, işte o zaman Diyarbakır "küllerinden yeşeren" marka şehir olma adına yola çıkabilir… Aksi taktirde; "her şey havanda su dövmenin" ötesine gitmez..

***

Nitekim, Diyarbakır'ın yaşadığı yarım asırlık travmanın en büyük müsebbipleri, dünün siyasileri, yöneticileri, kurum temsilcilerinin "siyasi ve ideolojik" egolarına “boyun” eğici olmalarıydı.. Bunun terk-i diyarı gerek..

***

KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN…

Bugün; Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in dünyaya teşrifinin, yer yüzünün nurlandığı gün olarak kabul edilen; Rebiülevvel ayının 12'nci günü..

Yani, Mevlit Kandili…

Bu mukaddes gün nedeniyle, Mevlit Kandiliniz mübarek olsun…

Hayırlı cumalar...

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Bir şehirde en önemli üç şey: kanalizasyon, hamam ve kütüphanelerdir.

Kanalizasyon şehrin kirini,

Hamam bedenin kirini,

Kütüphaneler de ruhun kirini temizler. (Fatih Sultan Mehmet)