PROTOKOL FARELERİ Mİ?…

O nasıl oluyor?…İlk etapta ben de anlayamadım.. Ama sonra "teferruata" inince çaktım.. Çünkü, lağım faresi, tarla faresi, çöplük faresi, mutfak faresi olduğunu biliyorduk.. Ki kemirgenler "sülalesinden" gelen bir yaratık… Kuyruklu… Dört ayaklı… Çok çabuk üreyen… Pek tabi ki, tekin olmayan bir mahlukat.. Öyle temiz, hijyenik ortamda bulunmaz.. Yani "tiksindirici.." Ama velakin, tıpta "önemli" bir kobaydır… Laboratuvarların vazgeçilmezidir; "insan sağlığı" açısından, üretilen ilaçların deney yaratığıdır..

***

Neyse!… Gerçek farenin, anatomisini takılıp gidecek değiliz.. "Zihni ve yaşam" kulvarı önemli ama velakin bizim hesabımız, sorgulamamız, "protokol fareleri" beyanına ilişkin..  "Gerçek" farelerle alakalı değil.. Çünkü yeni bir tanım, uyarlama olan şu "protokol fareleri" nasıl bir yaratık ve mahlukattır ona bir bakalım… Nasıl oluyor da, devlet-i aliyenin "huzurunda, bulunduğu mekanda, makamda, mevkide cirit" atıyor.. Hikmet-i mucibesi nedir?…

***

Önce bu tanımı icat eden kim?… Ona bi bakalım!.. Sözün sahibi, nam-ı diğer "Peynirci Adil" olan AK Parti Sur Belediye Meclis Üyesi Adil Aydın.. Sur ahalisi ve esnafının yakından tanıdığı bir isim.. Medyaya da aşina… Yerel bir gazetemize verdiği beyanatında, işte böylesi bir laf etmiş… Demiş ki, "Ulu orta yerde protokol fareleri cirit atıyor.. Bunlara itibar etmeyin.." Sonra da bir ekleme yapmış.. "Bu fareler var ya bu fareler "bazen benim ismimi de kullanarak iş takibi yapıyorlar" diyor…

***

Gerçekten, Adil'in tanımlamasına "vallahi şu bizim Adil bir alem, nerden buluyor bu sözleri" derken, "kendisinin isminin dahi kullanılır" noktaya gelen "protokol farelerinin" türediğini ve bürokratlar nezdinde "itibar görmeye" başladığını söylemesine de; "hadi yaaaa" dememek için, kendimi zor tuttum… Kurum idarecilerinin, zihinleri böylesi kişilere "itibar edip, sözlerini dinlemesine" kadar inmişse, vay ki vay!… Makamlar bu kadar mı "lağım ve çöplük derecesine" düştü…

***

Doğrusunu isterseniz… Ki köşenin mudavimleri, bilirler.. Bu noktada çok yazı yazmışlığım, etkili ve yetkili zevatları, uyarmışlığım.. Özellikle de, kendilerine "nüfuz" edicilik noktasında, "platform, dernek, hareket" gibi örgütlü bir yapı kimliğine bürünerek, "protokollerde" boy gösterdiklerini.. En tepe atanmış ile seçilmişlerle "çektikleri selfiler" üzerinden, "en çukur karakterlerine" itibar kazandırma adına, "libas" giydirdiklerini…

***

Ve yine beri yanda; "kimi il, kimi başka illerdeki" siyasilerin nam-ı hesabına "ofisler" oluşturup, kamuda "iş takibi ihale alımı, işe sokma" gibi; "akçeli" işlerle meşgul olduğunu aktarmıştım.. Öylesine işi azıtan ve çığırından çıkaranlar var ki; bunlar "atama, görevlendirme, vali, vali yardımcılığı, kaymakam, emniyet müdür yardımcılığı" ötesi, kurum müdürü, bölge müdürü gibi "makamların" atamaları bizden sorulur, şu bakanlık, bu bakanlık, Reis'in şu yakını "dostumdur" diyerek, caka sattığını…

***

Şu selficiler… Çektikleri her kare resmin altına yazdıkları yazı.. O biçim algı üretici… "Ülkenin, bölgenin, ilin sorunlarını istişare ettik.. Yakında, önemli gelişmeler olacak… Selam ilettik.. Bizleri ağırladı.."  İşte böylesi, gibi, gibi "sözcüklerle" sinsilik arz edici, bir sonraki "menfaat çarkını döndürme" adına, zemin oluşturmak…

***

Kısacası her türlü "yalanın ve pisliğin" aktığı bu şahsiyetlerin, devlet ricali yanında, önemli protokollerde "boy göstermelerine de" nasıl oluyor diye de, ciddi sorgulamalarda bulunmuştum.. Ki hala da bulunuyorum!. Çünkü, kelli, felli adamlar.. Yılların "devlet tecrübesi" olanlar.. Okumuş, mürekkep yalamış.. Yani, feleğin çemberinden geçmiş zevat, "nasıl da kanıyor" bunlara, itibar gösteriyor?.. Bu duruma karşı, dediğim şu oluyor.. Demek ki, "çark kirli ve rant odaklı döndüğü" için; "şeytani kurgular" ondandır ki, itibar görüyor…

***

Peynirci Adil de, işte bu noktada bir çıkış yaparak bizim "rant kemirgenleri" dediğimiz zümreye, "protokol fareleri" tanımını getirmiş.. Ettiği laf denir ya "cuk" diye oturmuştur… Bir de şu çağrısı var… "Protokol fareleri hakkında yasal işlem yapılsın.." Yani; "böylesi farelere, ciddi ve ivedilikle kapan kurulmalı ki bir daha cirit atmasınlar…."

***

MASAK RAPORU!…

Dün "bahis virüsünden" söz etmiştim!.. Bölgemizi vahim ve korkunç bir şekilde; "sömürü" altına aldığı.. 7'den 70'e herkesi etkilediğini.. Öğrencisi, işçisi, hammalı, memuru, bürokratı, iş adamını!.. "Yasadışı Bahis" kolay yoldan para kazanma, zengin olma "hayali ve umutların" duygularını, alevlendirerek "yıkıcı" olduğunu, kısmi olarak aktarmıştım…

***

Tabi buna meyilli olanların ekseriyetinin de; "futbola düşkün" olanların olduğunu!.. Ve tabi ki, profesyonel futbol liglerinde özellikle "şirket" odaklı, kulüplerin denir ya A'dan, Z'ye tüm "kadroların", "Yasa Dışı Bahiste" rol aldıklarını, gelen duyum ve bilgiler ifade ediyor diye..

***

İşte dün, yazıya dair olumlu yüzlerce mesaj aldım!… Devlet ricalinin özellikle, kolluk kuvvetlerinin.. Şehrin varoşlarına, insanların yaygın bir şekilde bulunduğu semtlerde, mantar gibi türeyen, yasadışı bahis oynatan mekanlar ve sahiplerine karşı topyekûn mücadele "seferberliği" başlatılsın.. Kapatılsın!… Caydırıcı cezalar uygulansın..

***

Evet, "yasadışı bahis" sektörel olarak "korkunç bir paranın" döndüğü alan.. Bakınız, Bismil Merkezli operasyonun içeriğine.. Bana gelen, MASAK raporu bilgisine göre.. Son bir yıl içerisinde, Diyarbakır merkezli, "çete üyelerinin" banka hesaplarında 500 milyon lira "giriş çıkış" tespit edilmiş…

***

Sonuç itibariyle!.. Toplum daha fazla "bahiskolik" olmaması için.. "Can alıcı sinsi" tuzağa karşı; hükümet tüm kurumları ve toplumun her kesimiyle birlikte; "en sert ve caydırıcılık arz eden" demir yumruğuyla, "yasadışı bahisle" savaş başlatmalı.. Tabi bir de; şu tefeciler var ya… Onların da "yumuğu" sıkılmalı…

***

KARTONDAN BİLGİSAYAR MI?…

Doğru ilk etapta, ben de inanmadım.. Olur mu böyle şey diye?.. Ancak, çekilen resim ve görüntüler, öğrencilerle yapılan söyleşi, masaların üzerindeki "kartondan yapılı" tasarımları görünce.. Hele ki, haberi servis edenin, Anadolu Ajansı olunca, vay ki vay dedim… Öyle ya, devletin ajansı "yalan-dolan, asparagas haber yapmaz…"  Hele ki, yanlış bir düşünce içerisine girmez!..

***

Neyse… Vakıa, Eğil ilçesinden.. Şehit Mehmet Aygün Ortaokulu.. Okul'da "Bilişim Sınıfı" bulunmadığından, "Bilgisayar Eğitimi" verilemiyor..  Yani, öğrenciler "teknolojiye" Fransız kalıyor, eğitim göremiyormuş?"..  Haberde aktarıldığı şekilde, yaşanan bu "yokluk" üzerine öğretmen Orkun Şahin düşünmüş, taşınmış kendince "bir formül" üretmiş… Farklı bir materyal kullanarak, dersi daha bir neşeli(!) hale getirmek üzere; "kartondan da bilgisayar olmaz mı" diyerek, "teknolojisiz tasarıma" yönelmiş..

***

Böylece öğrenciler, öğretmenlerinin "tahtada" çizdiği resme bakarak, karton ve kağıttan tasarladıkları bilgisayar üzerinden eğitim alıyorlar…

***

Evet, yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğini yaşadığımız, "dijital ve teknolojinin" baş döndürücü gelişmelerle tavan yaptığı bir dönemde; "böylesi bir manzara, eksiklik, 3. dünya ülkelerinin gerisinde olma halimizi ortaya koyuyor mu koymuyor mu, bilemiyorum!.. Ama velakin; "yakışıyor mu?" bugünün Türkiye’sine sorusunu ikmale getiriyor?!…Bize göre yakışmaz..

***

Eee, bunu da ilgili, yetkili, sorumlu zevat ile kentin seçilmişleri düşünecekler… İçlerine sindirebiliyorlar mı?… Sanırım sindirdikleri içindir, "Kartondan Bilgisayarla" gelecek nesille " "bilişim dersini" böyle veriyorlar… Neyse; "çağın ayıbı" olarak karşımıza çıkan bu manzara, küçümsenecek bir hal değildir…

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Beş benzemez, birbirine benzeme noktasına gelmişse bil ki "ortak bir nefret" vardır…