Görüş Bildir

KALEMİN DİLİ

SAPIKLIK, SAPIKLIKTIR!…

Vakıa bir "hastalıktır..!" Kişiye göre de; "bağımlılık" arz edicidir.. Ama "sirayet ediciliği" hele ki, "örtbas" etme hali de ayrı bir "sapıklıktır.."

Tabi, "sapıklık" enva-i mikrobu barındırıyor.. Salt cinsel değildir.. Ya da tecavüz!… Ahlaki bir erozyonlük!.. Şiddet.. Sapıklık "yaşamın" her kulvarı ve dalında "vücut" bulma özelliğine sahip "şeytani" bir karakterdir!…

***

Yani hem maddi yönde bir "sapıklık" vardır, hem de "manevi" yönde bir sapıklık vardır.. Ki bunun bir de "örgütlüsü" var ki, en dehşetlisi olan da budur.. Çünkü, "ağına aldığını" çürütür, çürüttüğü üzerine de "devşirme" yapar....

Dedik ya, yaşamın "her evresinde" kendini idame eden sapıklık karakteri, özellikle "siyasi asabiyet" üzerinde, tavır aldığında, "zihni" daha bir bunaltır… Ne yazık ki, bu "asabiyet", toplumda "derin bir ayrıştırmayı da" körükler…

***

Bunu bir de fırsata dönüştürüp, siyasi ve ideolojik "unsur" haline getiren sapıklar peyda olunca "ayıkla pirincin taşını…" Ama gerçek şudur ki; "sapıklığın" hiçbir şekilde "sınıfsallığı" yoktur…

Yani özetle, "sapıklığın" karakterinde, particilik yok.. İdeoloji deseniz hiç yok.. Din, inanç, kültür, felsefe, veyahut yer, mekan, ortam "gözetimi" söz konusu değil.. Yeter ki, "o şeytani karakter" kişi ruhunda yer almasın, aldı mı "hiçbir mefhumu" dinlemez!…

***

Çünkü, O sapık karakter "kendi öz evladına da" tecavüz eder, "ensest" ilişki de yaşar!.. Şiddetin "en dehşetlisini de" uygular, hırsızlığı da, soygunu da, gaspı da, cinayeti de, katliamı da, enva-i terörü de, kendi ruhunda mubah görür…

***

İşte, "rüşvet, çıkar, menfaat, kayırma" gibi olumsuzlukları yapan "sapıklık" karakterinin "örtbas" edilmesi de, yani "şeytani ruhu" gizlemeye çalışan zümrede, denir ya "şüyuu vukuundan beterdir" noktasındadır…

***

Bir halk deyimidir!.. "Rüşvet alan da, veren de melundur?".. Ben de diyorum ki; "göz yuman da, rıza gösteren de, olur böyle şeyler" diyen de, aynı minvalde "melundur?".. Çünkü, "sapıklığın" sirayet ediciliğine "köprü" olmaktadır..

***

Demem o ki!… Ankara'daki "rüşvet mi, ihtikar mı, rant mı" her ne ise, vücut bulan sapıklık, "zilletin" ötesinde, bir karakterin aslında dışa vuruşudur.. Yani yeni peyda olmuş bir vakıa değil bu "şeytani ruh!…"

***

Dün yazmıştım!.. Kamuda "etik" ilke ve kurallar "söz konusu" değil.. Bunu da, Kamu Etik Kurulu'nun anketindeki veriye dayanarak, aktarmıştım.. Eğer ki, vatandaşın yüzde 94.2'si "yerel yönetimlerin etik ilkeler doğrultusunda faaliyet gösterdiklerine inanıyor musunuz" sorusuna "hayır" diyor.. Yani; güvenmiyor.. Peki gerekçe; "yolsuzluk-rüşvet..."

***

Hasılı kelam, rüşvet-çıkar çarkındaki "sapık ruhun şeytani kimliği" bugüne özgü, gelişmiş değil.. Geçmişi, asırlara dayalıdır… Tıpkı "salondaki" kırılan vazonun hikayesi gibi!.. Kırılan iki asırlık vazo.. Hizmetçi, ev sahibesine "ben de sanmıştım ki, yeni bir vazo imiş?"..

***

Yani, "Yerel yönetimlerdeki" rüşvet, rant, menfaat teminine dair, dönen "sapık mekanizma!?" yeni değil.. Bildik, bir çarkın "dişlilerdeki" uyuşmazlığıdır; Ankara'daki "rüşvet" çarkı!.. İşte Sinan Aygün ve geçmişi.. Mansur Yavaş ve geçmişi.. İkilinin de; "birbirleriyle" olan, yaşam geçmişleri!… Al birini vur ötekine!…

***

PİSLİĞİN İÇİNDEKİLER?.

Biz "sapık ruhlu şeytani karaktere" sahip virüsler cirit atıyor, derken dost Dilipak ise "pisliğe bulaşanlar" diyerek, uyarıyor.. "Arkadaşlar, bu işler çığırından çıktı. Bir kara delik oluştu, bir dehşet dengesi oluştu, kamu piyasasında.." Eee; olmazdı?…

***

Siyasetçilerin oğlu, kızı, damadı, gelini, eniştesi, kayınbiraderi, kaynana, kayınbaba, dayı, hala, amca, teyze, yeğen fark etmiyor, herkes bir şekilde bu pisliğe bulaşmış.. Millet akraba-i taallukatını toplayıp gelmiş, yetmiyor, hemşeri desteği de alıyor…"

***

 

ANKARA KULİSİNDEN DÜŞEN NOT!…

Doğru mu, değil mi bilemiyorum…? Ama deniliyor ki… Kadim şehrimiz Diyarbakır'ın bir-iki bürokratı, daha bir üst makama, atanabilmek için, Ankara'da kulis trafiğine girmişler.. Hani belki "vali" olabiliriz diye… İşte yol göstermek, geçiş üstünlüğünü sağlamak için de eskort olarak bizim meşhur nam-ı değer "çaycımızı" rehber edinmişler… Yani "medet ya çaycı abi" demişler!…

***

SELAM SÖYLERSİN!..

Aleyküm selam!… Selam benden değil, okurdan geldi.. Şahsıma değil.. Bizim "seçilmiş" Ankara'ya giden vekillerimize gelen bir selamdır!.. Tabi, salt iktidar mensupları değil.. Bilaistisna 12 vekilin bizatihi, hepsine!.. Okur'un beyanıyla, "görürseniz, seçmeninizden size selam var" deyin..

***

Doğrusu, ben de "pek görmüyorum..!" İşleri var, yoğunlar(!).. Malum, Diyarbakır’la alakalı "bir dizi çılgın proje hazırlığı içerisindedirler.. Bakanlıklar arasında mekik dokuyorlar.. İstihdam, yatırım, kalkınma, iş aş ile mücadele ediyorlar..(!)"

***

Onun için, okurdan gelen selam söylersin mesajını, ilk gördüğüm anda ileteceğim.. Ama, mümkün olmayabilir.. Hani "Okur selamı" üzerimde kalmasın diyerek, ben de buradan yoğun(!) olan vekillerimize ileteyim ve nam-ı hesaplarına da "Selamün aleyküm" diyerek yanıtlamayı vazife edinelim… Bizden ancak bu kadar.. Zaten medyanın görevi de köprü olmak değil mi?!?..

***

FUTBOLLU MUHABBET..

Bugüne özgü, azıcık futbolla alakalı "muhabbet" edeyim diye, niyetlendim!.. Özellikle, Diyarbakır'daki "profesyonel" temsiliyet alan takımlarımızın, hal-i durumu nedir diye.. Öyle ya, "ilk yarı" sezonu bitti.. İkinci döneme hazırlık evresine girildi…

***

Puanlar.. Ligdeki sıralama.. Kadro temini.. Yeni transferler.. Ekonomik durum.. Yönetimsel istikrar.. İşte böylesi bir muhabbetin içerisine girmenin, niyetiyle spor servisindeki arkadaşlara sordum!.. Özellikle Kaleiçi yorumcuları.. Ağızlarından çıkan tek sözcük şu oldu; "Abi bu muhabbete girme, çünkü durum bir hayli berbat.."

***

Ne diyeyim!.. Gelen bu "uyarı" ifadesine karşı, denir ya ben de "sükut" kalma daha iyi, diyerek, muhabbeti bir başka zamana bırakmayı uygun gördüm!.. Zaten biri "ideolojik" takılıyor, biri de "şirket benim" diyor..?

***

GÜNÜN SÖZÜ

Maneviyatı olmayanın, doğruluğu da olmaz!…

 


Bu Makale 922 kere okunmuştur.