ŞEFFAF İHALELER...

Tünaydın mı diyeyim.. Günaydın mı, diyeyim?.. Doğrusu ben de bilmiyorum.. Ama "maşallah" diyeyim!..

Bildiğim bir şey var, o da şu… Son günlerde kent gündemini meşgul eden "ihale şeffaflığı" mevzusundaki, "samimiyet" sorgusu?.. Çünkü, "serzeniş, tepki, öfke" kısacası mevcut bağırmalar, çağırmalar ve tabi ki, sorgulamalar, "illa ki" zülfüyâre dokunulduğunda mı çıkması gerekiyor" diye bir tepkim var!!… "Bize varsa, tamam, bize yoksa "şeffaflık" sorgulaması, olur mu?…

***

İşte bu noktada, itirazım var ve bu şahsiyetlerin "samimiyet ve şeffaflık" noktasındaki duruşlarına, “salih oluşlarına” vaki değilim.. Çünkü, bugüne kadar, bir çok kamu kurum ve kuruluşun "ihaleleriyle" ilgili yolsuzluk, usulsüzlük, keyfiyet, adam kayırma, "rüşvet" ihale yüzdeliği gibi; "rant mekanizmasının" işleyişi gündeme geldi. Ki salt ben onlarcasını mevzu ettim.. Bir çok medya kuruluşu yazdı-çizdi.. Yerel ve ulusal yayın kuruluşlarının, ekranlarına, sayfalarına yazılanların da haddi hesabı yok..

***

Sağlık mı, Eğitim mi, Tarım mı, Karayolları mı, Belediyeler mi!. Enerji mi, Sulama mı, Toplulaştırma mı?.. Dicle Üniversitesi mi? Yani; hangi kurumdan söz ederseniz edin; onlarca olumsuzluk söz konusu oldu.. Belgeleriyle, dokümanlarıyla, kamuoyuna sunuldu ve büyük yankılar, tepkiler oluştu… Polis, adliye, savcı ve hakimler harekete geçti.. Ki, bilaistisna hepsi de, "yargı" nezdinde dava konusu, olup "o kişilerden" o çıkar, rant rüşvet, suiistimalle ihaleleri peşkeş çekme gayretinde olanlardan hesap soruldu, soruluyor…

***

En önemlisi de bir önceki kayyumlar döneminde yapılan ihalelerin "şaibeli" halleri!!!.. O ihalelerden biri de, bugün tartışılan "asfalt ihalesine" benzer bir ihale olarak, kamuoyunu meşgul etti… 400-500 milyon liraya pazarlanan ihale, o tarihte bizim yazılarımız, gündem etmişliğimizle bir anda, bedel dörtte bire düştü.. İhale,140 milyon liraya kadar indi.. Eğer ki, yazılıp-çizilmeseydi, yüz milyonlar "siyasi abilerin" cebine girecekti?..

***

 

İşte tüm bunlar şöyle bir iki yıllık kısa zaman dilimi içerisinde, salt bizler tarafından mevzu edildi… Ve aklımda kalanlar… O günü, göz önüne alarak, bugünkü tartışılan mevzunun muhtevasını, kısacası arka bahçesini, dile getirmek istiyorum..

***

Çünkü, o gün hep dedik kurumlar dökülüyor, kurumlar "rant" mekanı haline gelmiş.. Al gülüm, ver gülüm var diye.. İhaleler belli adreslere teslim ediliyor.. Şuradan, buradan, Ege'den, Marmara'dan, Karadeniz'den, Doğu'dan, Batı'dan ısmarlama getirilen firmalara, şirketlere ihaleler "peşkeş ediliyor?"… Nedir bu keyfiyet, diye sorduk, tepki verdik?…

***

Seslendik… Ey Devlet'i aliye, ey siyasiler, ey bu kentin, odaları, STK'ları neredesiniz diye?.. Diyarbakır'ın müteahhitleri, işadamları, yatırımcıları neden "göz ardı" ediliyor?.. Meydanı boş bulup, at koşturanlara bir dur deyin diye?.. Ama kime dersin?

***

Ne var ki bugün, "şeffaf ihalelerden" söz eden, "suç duyurusu" gibi laflarla aba altında sopa gösterenler, düne kadar yaşananlara dair "tek bir laf, tepki, eleştiri" ya da "parmak" gösterme gibi, bir tavır sergiledikleri vaki olmadı?.. Konuşmadılar?.. Yani, hep "üç maymun" misali, takılıp kaldılar… Sustular… Denir ya herkes kendi halinden memnundu!... "Çark" o biçim, lehlerine mi dönüyordu da ondan mı, ketumdular..?

***

Peki bugün neden "dile" gelmişler, tepki koyuyorlar?.. Hani bir söz vardır; "söyleyene değil, söyletene bakın!… Galiba, "işin sırrı da" burada saklı!.. "Söyleten kim?"..  Çünkü, herkesin odaklandığı ve "şeffaflıktan" dem vurduğu ihale "salt" tek bir "sektör" ve tek bir "ihale" olması manidar değil mi?… "Asfalt ihalesi.." Biri yerel, diğeri merkezi kurum.. İki kurumdaki, "asfalt" ihalesine odaklı sergilenen tavır…

***

Hadiseye Diyarbakır dışından vakıf olanlar.. İki oda Başkanının "şeffaflık" çıkışları karşısında, sanki Diyarbakır'da "her şey güllük gülistanlık.. Başka bir kurumda, ihale yolsuzluğu, rüşveti, usulsüzlüğü" yok.. Sadece bu iki kurumda, bu iki ihalede "şeffaflık" yok, kayırma var.. 

***

Karayollarının ihalesi!.. Ki Bölge Müdürlüğü değil, Genel Müdürlük ukdesinde; yapılan ihale!.. Davetiyeli.. İşin "çetrefilli" ve davetiye kısmı, ihalenin alınış biçimi; "elbette sorgulanmalı..!" Ki, vakıa ilk bana geldiğinde de; "sorgulama yaptım?".. Ancak, iddia edilenlerle, iddia sahibi ve tek eksenli bir "algı üretici" duruma vakıf olunca, işin aslında "üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğunu" görünce, konu etmedim..

***

Çünkü, konu etmiş olsaydım!.. Birilerinin "ekmeğine yağ sürmüş" olur, fırsatçılığına prim vermiş olurdum.. Ama şunu da, belirtmek isterim ki!… Karayollarında yapılan "ihalelerin hiç de şeffaf olmadığını, hep şaibelere gebe olduğunu" söyleyebilirim.. Onu da, ihalelerin yüzde 20 ila 40 arasındaki "kırımla" verilmesine bağlıyorum.. Yoksa, "bedelin bu kadar altında" iş nasıl, yapılabilinir.. Ya çalınır, ya yarım bırakılıp, "iflas ettim" deyip, kaçılır. Ya da; ki hep yapılan da budur.. "Keşif bedelini" yüksek, fahiş bir derecede tutmak.. Ki bu da; "işin adrese teslimine yönelik" planda, geçerlilik alır..

***

Bağlar Belediyesi'nin "asfalt ihalesine" gelince!.. Karayolları ihalesiyle birlikte, gün gündemleştirilmesi de, pek samimiyet içermiyor.. Çünkü, bu ihale de aylar öncesi.. Bildiğim kadarıyla, 3 ay önce yapıldı.. O gün kimse konuşmadı da, "Karayollarına dair" işi gündeme getiren, söyleten kişinin "çıkışıyla" birleştirilmesi de; manidar!…

***

Sonuç itibariyle.. Demek istediğim şu.. Doğru iki ihale de "şeffaflık" açısından sorgulayıcı çünkü, "şaibe" muhtevası yüksek.. Ama velakin, sadece iki ihaleyle alakalı fikri beyanda bulunanların da, kendince "şeffaf" kesilmelerinin hiç de, "şeffaf" olmadığını söyleyebilirim!… Hele ki "kendi kurumlarına ait ihalelerde" şeffaflığı gözetlemeyişlerini, hatırlayınca!… Yani; "iş havanda su dövme" ve birilerinin "talepleri" doğrultusunda, konuşabilme, görüntüsü!… Ötesi yok!..

***

Gönül ve beklenti o ki; Diyarbakır "topyekûn" bir şeffaflaşma sürecine girsin.. Ne "protokol fareleri" iş tutsun, ne çaycısı, ciğercisi, yemekçisi, tatlıcısı diye "figürler" ortaya yere çıkıp, kurumları "çıkar ve rant" ağı içerisinde, yönetenler olsun.. En önemlisi de, "siyasi abilerin" kent üzerindeki sömürgeleşen iştahlarındaki "oburlukları, obezlikleri" de son bulsun… Bunun için efor sarf etmesi lazım ve gereklidir.. Yoksa, diğer türlüsü "herkes bildik" şekilde çarkını döndürür, zülfüyâra dokunulduğunda da, kuyruğuna basılmış kedi misali "miyavlamalar" netice doğurmaz!…

***

Not.. Şu Dicle Üniversitesindeki "ihaleler ve hak edişlerin" ödenmeyişiyle ilgili bir "suç duyurusunda" bulunulacaktı.. O "suç duyurusu" yapıldı mı?.. Malum, aylar geçti.. Yoksa, hala "dilekçenin yazılımı devam mı ediyor?".. Muhataplar bilgilendirse…

***

SÜLEYMANİ'NİN ÖLÜMÜ KİME YARADI?..

Hem ABD'ye yaradı.. Hem de, İran'a yaradı.. Zaten; Ortadoğu'da ne hadise "olursa olsun" çıkar sahibi iki ülke oluyor.. Ya İran, Ya ABD…

Süleymani'yi "suikastla" öldüren ABD.. Acısını çeken, İran görünüyor.. Ki cenazede 50'ye yakın izdihamdan dolayı ölen var.. Dün, "Milli Yas" ilan edildi…

***

Peki, iktidar ölçeğinde dedik ya; Kasım Süleymani'nin ölümü kime yaradı?.. İran ve ABD…

***

Şöyle ki…

İran'da "bir kenetlenme" oldu.. Ne hükümet karşıtı muhalefetin sesi yükseliyor.. Ne sokak protestoları var?.. Yani ülkede bir gerginlik yok.. Rejim daha bir aktif ve güçlü şekilde; "kendini" idame edecek, konuma geldi.. Nitekim, Irak'taki ABD üslerine yönelik "göstermelik" füze atışlarından sonra; "bizim tokata cevap verdik" denildi.. Yani, İran vaziyetten memnun…

***

Gelirsek ABD'ye… O çok ama çok memnun.. Hem Pentagon.. Çünkü, Pentagon Ortadoğu'daki "cirit atma" halinde, olası bir handikapla karşılaşmamak üzere; "suikast emrini Trump" verdi deyip, topu üzerinden attı..Beri yanda, karlı Trump.. Özellikle, Trump'un "başına bela" olan, muhalafetin çıkışları.. Hele ki, "azil süreci".. Unutuldu.. Seçim sürecinde "daha eli güçlü bir şekilde" dahil oldu… Üslere yönelik saldırıların "sonuçsuzluğu da", bir artı..

***

Sonuç!.. Hep diyoruz ki; İran ABD'nin Ortadoğu'daki "en büyük güçlü gizli müttefikidir" gerçeği, bir kez daha "bu hadisenin" getirdikleriyle tescillendi.. Ne demişler, Ortadoğu'da cereyan eden hadiselerde "kim fayda görüyorsa", dost ve müttefik odur…

***

GAZETECİLER GÜNÜ…

Malum; 10 Ocak.. Dünya Gazeteciler günü… Vaki olan ortam açısından, yaşanan ve yaşatılanların yarattığı vahim travmatik hal, yazılı ve görsel basın kuruluşlarındaki ekonomik darboğaz.. Hasılı kelam; keyifsiz bir ortamda "gel de gazetecilerin, meslektaşlarımızın gününü" kutla.. Hiç de içten bir "kutlama" çıkmıyor… Ama yine de, "Gazeteciler Günümüz" kutlu olsun...

GÜNÜN SÖZÜ…

"Şeffaf" olmayanın "şeffaflıktan" dem vurması, ne kadar etik?…

***

Hayırlı Cumalar...