Görüş Bildir

KALEMİN DİLİ

YENİDEN BİRLİKTEYİZ!…

İki hafta önce ne demiştik; "müsaadenizle, kısa bir ara.."

Yani; yıllık "izne" çıkıyoruz!...

Doğrusu, "günler" nasıl geçti anlamadım..

Su gibi akıp gitti..  Bugün yeniden birlikteyiz…

İnsan tatilde olunca, hele ki yazı yazmadığında..

Yaşanan ve yaşatılan bazı vakıalara vakıf olunca..

Der demez; "kendini" sorguluyor...

İzlediğiniz haber.. TV’lerdeki tartışma..

Ya da siyasi hadiseler vuku bulunca "ah bir gazetede olsaydım" diyorsunuz!…

Hasılı kelam!.. Nerde kalmıştık diyerek; "Bismillah" diyelim!..

***

KAYYIM…

Müsaadenizle dediğimden üç gün sonraydı.. İçişleri Bakanlığının kararıyla.. Diyarbakır dahil, Mardin ve Van Büyükşehir Belediyelerine "kayyum" atandı…

Karar…

"Perşembe'nin gelişi, Çarşamba'dan bellidir" sözüyle, noktalayabiliriz..

Ki bazı kesimler; "olması" gerektiğini söylüyor..

Ki bazı kesimler de, "seçimle gelen seçimle gider" diyor..

Bir kesim de var ki.. "Suç isnatları vaki idiyse, neden seçime sokuldu" diyor..

***

Fikri beyanım; üçüncü şık üzerine!.. Madem "suç ve suçluluk" hal-i söz konusu idiyse..

YSK, ilk gün; "olmaz" demeliydi..

Vaziyet; "kısırdöngü.." Ne kadar tartışılırsa, siyasi söylemler kaleme alınırsa alınsın?

Denir ya; "testi" kırıldı?..

Onarılmaz.. Yenisiyle; "su taşımaya" başlanılır…

Ama tüm buna rağmen bir dönüş olur mu…

Ya da kamuoyu, baskısı netice getirir mi, "yargıdan" farklı bir, "karar" çıkar mı?…

Ara "seçim" olur mu?..

Yoksa, yasal zaman diliminin sonuna kadar "kayyumla" devam edilir mi?…

Doğrusu; bilmem!.. Zaman neyi; "ikmale" getirir, hep birlikte göreceğiz!…

Ama görünen o ki; "geri dönüş" yok…

Bilakis; "yeni kayyumların" ayak sesleri geliyor..

***

Diyarbakır'ın özeline, gelirsek!… Mevcut kayyum, Vali Hasan Basri Güzeloğlu..

Bir önceki kayyum, Cumali Atilla..

Bir dönemi, hep birlikte yaşadık.. Gördük; istişarelerine ortak olduk..

Ki hep; "eleştiren" oldum..

Atilla..

Ne Belediyecilik yönünde.. Ne, oturduğu koltuğun hakkını vermede..

Ne de, "toplumsal" bütünlük sağlamada "ehil ve vasıf" sahibi değil!…

Çünkü; yapmacıktı..

***

İnsanların "yüreğine" dokunmayan.. Gönüllerine giremeyen..

Onunla hasb-i hal etmeyen.. Dertleriyle "dertlenmeyen…"

Hz. Ömer (r.a) adaletiyle; "eşitlik ve doğruluk" noktasında yürümeyen biriyseniz!…

İstediğiniz kadar; "yol, kaldırım, bina yapın.. Çiçek ve böcek" ekin…

Zerre-i miskal; "kıymeti" harbiyesi olmaz..

Lakin; "manevi" yönünüz yok..

Siz… Şehrin… Ahalinin.. Kent nüfusunun değil de…

"Birilerinin" Belediye Başkanı olarak, görev yaparsanız!..

"Çıkara- ranta, ihaleye" yani maddiyatı önemserseniz!…

Lükse, şah şahlığa… Krallık, padişahlık "saltanatına" yeltenirseniz…

Belediyeyi, "halkın" değil, "siyasi abinin" arka bahçesine dönüştürürseniz..

Akçeli ihaleleri.. Akçeli işleri.. Şehir imarında "kişiye özgü" değişiklikler yaparsanız..

Yani; "har vurup, harman" savurmakla; "siyasi başarı" sağlayamazsınız!..

Hele ki, "bulunduğunuz" kent insanıyla "beşeri" bir bütünlük elde edemezsiniz..

***

Nitekim!.. 31 Mart'ta; Cumali Atilla "silleyi" yüzüne aldı.. Öyle bir şamar aldı ki; "hastanelik" oldu?..

Bugün, "esamisi" okunuyor mu?.. Hayır..

Ne konuşuluyor.. Makamına "harcadığı" milyonlar..

Banyosunun, "şatafatı.." Yediği kadayıflar..

Dağıttığı altınlar… Harap vaziyete dönen; "çiçek ve böcek ile kaldırımları..!"

Köstebek yuvasına dönen; "yollar..!"

Siyasi abilere sağladığı "rant.." Ve imar değişiklikleri…

İşte tüm bunlar; bir ders-i ibret!...

***

 

Şimdi; Belediye'de ikinci bir kayyum dönemi başladı..

Vali Güzeloğlu…

Atilla döneminde "olup bitenlere" karşı, tepkili olduğunu bilenlerdenim!…

Ki bir çok toplantıda, platformda…

Hatta hazırlanan projelerin içeriğine karşı "muhalif" bir tutum sergiledi…

Uyardı.. Müdahaleleri oldu.. Ama derler ya; "bir yere kadar?"…

Netice itibariyle!.. Yetki, sorumluluk ve dönem; artık Güzeloğlu'nun "emir komutasında?"..

Hizmet açısından..

Kentin "barışçıl" atmosfere kavuşması noktasında; ümitliyim!…

Çünkü, Güzeloğlu!.. Tecrübeli.. Ehliyetli.. Liyakat sahibi bir bürokrat..

20 yıla yakın bilfiil; "İl Valisi" olarak görev yapmış biri..

Mersin.. Kocaeli.. Samsun.. Ve Diyarbakır…

***

Bölgeye yabancı biri değil..  Kürt kökenli biri..

Şanlıurfalı.. "Beşeri" diyaloğu yüksek… Örf, adet, gelenek- görenek..

Aşir bir karaktere sahip… İnanç ilkesi, ferdi değil; "ümmet" noktasında!…

Ve toplumsal; "değerleri" yaşayan, bilen ve uygulayan, olması açısından "artısı" çok yüksek, karaktere sahip!…

Daha açık ifade edersek…  Diyarbakır'ın siyasi "havasını" yıllardır soluyandır..

Kent "ahaline" vakıf… Odaları, STK'ları, Kanaat önderlerini tanıyor!..

Mesai içerisinde oldu...

Medyasını.. Yazarını, çizerini.. İş dünyasını.. Yani "çevresel" faktörleri de iyi biliyor ve tanıyor..

Ki, Belediyeleri de..

Atilla döneminde yaşananların da; "tecrübesiyle" Güzeloğlu Belediye'de farklı bir yönetim anlayışını öne çıkaracaktır…

***

Ümitliyim, kent adına "hizmetlerin" olacağına dair..

Maneviyatın daha yüksek perdede; "ortaya" konulacağına da..

Tabi ki, "ümitliyim" sözüyle her şeye göz yumacağımız anlamı çıkmasın!…

Köşenin müdavimleri de bilirler..

İlkelerimizden taviz vermeyiz..

İyiliği, güzelliği, haklılığı, doğruluğu; hizmetleri…

Maneviyatı..

Yani "kent için" hayırlı her icraatı "alkışlar" arkasında dururuz!…

Ama; kötülüğü, çirkinliği, haksızlığı, yanlışı..

Çıkara.. Yolsuzluğa.. Usulsüzlüğe… Maneviyatsızlığa asla "prim" vermez, taviz göstermeyiz!..

Karşısında oluruz..

Sonuç itibariyle; bekleyip göreceğiz… 

Ve takipteyiz!..

***

NE İŞSİNİZ YA?...

Kayyuma karşı çıkacaksın.. İmza koyacaksın.. "Naraları" attıracaksın..

"Okkalı" sözler sarf edeceksin..

Demokrasi diyeceksin..

Sonra..

Bukalemun gibi renk değiştireceksin..

Ve "kayyum ‘un" kapısına dayanacaksın..

El-etek öpme misali…

"Hiçbir şey" olmamış gibi, davranacaksın…

Ziyaret edeceksin…

Görüntü vereceksin...

Demezler mi; "ne işsin sen ya…?"

Ee be yuh yani..

Neyse, bu mevzuyu bilahare derinlemesine "hasb-i hal" edeceğiz..

Çünkü, işin içinde hayli "iki yüzlülük" var?…

Birilerinin "maskesi" düşmeli artık?

***

KÜSKÜN SİYASİLER!…

Kim ne der bilmem!.. İki haftalık tatil süresince, hep konuşulan "küskün siyasiler" oldu?

Söyleyeceğim şu…

"Siyasetin" geninde vardır; küskünlük!…

Ki hal-i vaziyet, işin tuzu-biberi, sosu!…

Aksi taktirde, siyaset "ot misali" saman gibi olurdu?

İşin tadı, tuzu olmazdı?

Renksiz, ruhsuz, monoton bir hal olurdu?..

Neyse ki; "siyasetin küskünlüğü" var.. Yoksa; biz neyi mülahaza ederdik…

Ya da farkları, nasıl bulurduk..

Kim iyi, kim kötü, nasıl bilirdik?…

Onun için, küskün siyaset güzeldir, hoştur, mevzuludur.. Bize de, hasb-i hal etmede; malzemedir?!…

***

NERDE DEVLET, NERDE MİLLET?

90'ların bir söylemi bu!.. Ne yazık ki, Batman'daki "o vahşet" görüntü.. Ortaya çıkan tablo.. Ve hadisenin şekli; çığlık çığlığa söyletiyor…

Resimde görüldüğü gibi..

Yer, Batman Otogarı…

Adamın biri..

Elinde kılıç misali, kasatura.. Yerde kan revan yaralı biri..

Adam, defalarca bıçakladığı başında..

Kayıtsızca bekliyor..

Geleni-gideni de tehdit ediyor..

Garip olan, polisler çevresini sarmış.. Ama müdahale yok..

İnsanlardan da müdahale eden yok...

Film seyreder gibi; seyrediyorlar..

Ve o yaralı; bilahare hastanede "kan kaybından" dolayı ölüyor…

İşte böylesi bir ortam için; insan demez mi 'nerde devlet, nerde millet?"

Neyse ki; o polisler açığa alındı...

Yoksa, ders alınmazdı?


Bu Makale 499 kere okunmuştur.

Yorumlar