ANLAYAN İÇİN…

Genel beklenti neydi?

Lafı gevelemeden…

Şu bu, demeden, beyan edeyim…

YAŞ…

Yüksek Askeri Şura'dan "çok değişiklik" bekleniliyordu!

Özellikle, "Kuvvet Komutanları" kademesinde…

Ama olmadı…

Tam aksine, "herkes" koltuğunu korudu.

Sürpriz mi, beklenilen miydi?

Onu iyi analiz etmek gerekir.

Cevabınız ne olur bilmem?

Lakin mevcut durum...

Hükümette…

Erdoğan'da…

Komutanlara, "durmak yok yola devam" duruşunu sergiledi...

***

Neye hikmet zaman gösterecek?

Ama genel itibariyle vaziyet;  "garip" 

Birçok kişiye bakıyorum.

Sonuca karşı; "ters" köşe olduk mu sorusunu soruyor?

Çünkü..

Bir grup "şer odağı" darbe girişiminde bulunmuş..

TSK’nin içine sızmış olan; FETÖ Terör Örgütü; 248 insan katledilmiş.

Yüzlerce yaralı var…

Parlamento…

Külliye…

Başbakanlık…

Yani milli iradeye karşı her yere "bomba" yağdırılmış.

Tanklar insanların üzerinden geçirilmiş…

Cumhurbaşkanı kıl payı "suikasttan" kurtulmuş.

***

Soruluyor. Halk bu iken…

Kuvvet komutanları…

Ordu komutanları o gece nerdeydi?

Ya da, bölge komutanları…

Ekseriyeti; "düğünlerde imişler?"

Ve kimse de; "haberdar" değilmiş.

Ne var ki, "hepsinin" bir alt makamı "işin içindelermiş?"

Yani "Yaverler" ihaneti.

Meçhullerin yaşandığı bir darbe girişimi gecesi!

***

Bunlara ilaveten!

Cumhurbaşkanın bizzat ifade ettikleri hatırlatılıyor.

O gece; "kime ulaşmak istediysem ulaşamadım…"

Ne, Genelkurmay başkanına…

Ne Jandarma Genel Komutanlığına…

Ne de "sır küpüm" dediği MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a…

"Darbeyi ben eniştemden öğrendim"

Ha keza, Başbakanın beyanı da…

"Vaziyeti, eş, dost, korumadan öğrendim"

***

Tüm bunlar yaşanırken…

Ki YAŞ zirvesi esnasında gelişen trafikteki hareketlilikten de söz ediliyor.

Erdoğan...

Genelkurmay'ın da, MİT müsteşarlığının da "Başbakanlıktan" alınması isteği...

Ki, "iki kurum, Cumhurbaşkanlığına bağlansın dedi…

Yine aynı saatlerde.

MİT Müsteşarı Fidan'ı "Külliyeye" davet etti…

Baş başa, 1,5 saati aşan görüşmede bulundu.

***

Bu gelişmelere karşılık.

Genel beklenti..

Nitekim, Ankara'daki kulislerde de şu yansıma hasıl oldu..

"Askeriyede köklü bir değişiklik" olacak..

Fidan'ın "istifası" istenilecek..

Her ne kadar Erdoğan "dere geçerken at değiştirilmez" sözünü, üç gün önce ifade etmiştiyse de beklenti, "köklü değişiklik" üzerineydi.

Ve bunu, Cumhurbaşkanı Külliye'de "Şura üyelerine" verdiği yemekte, açıklayacaktı..

Lakin, olmadı..

Ne yemekte.. Ne yemek sonrası..

***

Sözcü İbrahim Kalın kararları çıktı, açıkladı.

İki isim dışında..

Ki Jandarma Komutanı Galip Mendi "sağlık" gerekçesiyle alındı..

Yerine 2. Başkan Yaşar Güler getirildi..

Bunun dışında, Kuvvet Komutanları kademesinde "değişen" olmadı..

Herkes "koltuğunu" korudu..

Şimdi herkes şu "ikilemi" üzerinde atmanın gayreti içinde..

Ve ortaya çıkan, "tabloyu" zihninde, yorumlaya çalışıyor..

Neden böyle bir sonuç ortaya çıktı?

Neyse!

Önümüzdeki zaman dilimi meseleye "müfessir" olacak..

Nedenler, niçinler noktasında?

Mevzuu.

Netice itibariyle bir soluklanma da olabilir..

***

Ama!

Cumhurbaşkanı Erdoğan..

İvedi.. 

Çok hassasiyetle; "olup biteni" süzgeçten geçirmeli..

Kendi "halis" zihniyle..

Yeni hamleler geliştirmeli..

Aksi taktirde, "su uyur düşman uyumaz" hakikatiyle "iş hayli" tehlikeli hal alır..

Çünkü, "atlatılan tehlike" sıradan değil, çok büyüktür..

Hep de ifade etmişimdir..

Burası Türkiye "her an her şey" olabilir diye!…

***

ANLAYAN İÇİN…

Dün..

Başyazarımız Mehmet Ali Altındağ'la mevzuları "mülahaza" ederken…

Bana şöyle bir, hikaye aktardı..

Köylünün biri…

Bakıyor ki, üç kişi "üzüm bağına" girmiş..

Bir taraftan yiyorlar..

Bir taraftan da, sepetlerine dolduruyorlar..

Yani talan ediyorlar…

***

Köylü müdahale etmeyi düşünüyor..

Siz nasıl malımı çalarsınız?

Hiç vicdan yok mu?

Çaldığınız, yediğiniz yetmiyormuş gibi bir de talan ediyorsunuz?

Bunları aklından geçiriyor..

Ama, müdahale etmede de "gücünün" yetmeyeceğini de düşünüyor..

Çünkü onlar üç kişi.. Kendisi bir kişi..

***

Düşünüyor..

Bunları nasıl alt edebileceğini..

Haklarından nasıl gelebileceğini..

Biri Hıristiyan..

Diğeri Yahudi..

Üçüncü kişi de Müslüman…

Kendince plan yapıyor…

Ve yanlarına gidiyor..

***

İlk olarak..

Elinde çapasıyla, Yahudi'ye sesleniyor..

Diyor ki…

Şu Müslüman.. Benim denimden..

Şu da, Hıristiyan.. Dinime yakın, biri..

Sen Yahudi’sin.

Nasıl bağıma girer, talan edersin.

Bunu deyince, Müslüman ve Hıristiyan olan kenara çekiliyor..

"Bize karışmıyor.. Ne yaparsa yapsın" diyerek..

Adam çapayla, Yahudi’yi yere seriyor..

***

İki kişi kaldılar..

Bu kez Hıristiyan’a dönüyor..

Tamam.. Anladık..

Bu adam Müslüman.. Benim malımı yiyebilir..

Ama sen Hıristiyansın..

Dinimden değilsin.

Diyerek, çapasıyla Hristiyana da yere seriyor.

Kala kala, Müslüman'la o kalıyor.

***

Ve söyleniyor..

Müslüman Müslüman’ın malına-mülküne, canına göz diker mi?

Talan eder mi?

Hani, "ümmet" kardeşliğimiz..

Demek ki, sen "Müslüman" değilsin..

Hıristiyan ve Yahudi’yle ittifak etmiş; "büyük şeytansın" diyerek, onu da yere seriyor..

***

Ülkemizin hal-i durumu da bu..

Tabi anlayan için..

Ne diyoruz;

"Anlayana sivri sinek saz..

Anlamayana davul zurna bile az!…"