GEL DE SÖYLENME!…

Vallahi söylenme değil.. Gel de "isyan" etme, demek geliyor artık içimden.. Biz mi, hayat mı, düzen mi, bizi yönetenler mi "canileşti" bilemiyorum.. Ama vakıalar "akla ziyan" bir şekilde cereyan ediyor, sonuç noktası da bir o kadar, arıza-i durum içeriyor!…

***

Resme bir bakar mısınız.. Bir anne, iki de çocuk.. Aslında videosunu, izleseniz.. Yaşanan ve yaşatılanın "caniliğine" daha bir net "isyankar" olursunuz.. Çünkü, resimdeki kadın ve iki çocuğunun yaşadıkları "ağır ve acı" bir dramlar silsilesini barındırıyor..

***

Şöyle ki.. Ağrı'nın Doğubeyazıt ilçesinde yaşanan "yok böyle canilik" dedirten, olayı size aktarırken, inanın öfkeden, sinirden, "tuşlara" dokunurken elim, kelimeleri sıralarken yüreğim "acı ve öfke" kusucu…

***

Baksanıza!… Adam zil-zurna sarhoş eve geliyor.. Ki uyuşturucu bağımlısı da.. 14 yaşında evlendiği "eşini" önce dövüyor.. Sonra yetmiyor bu kez; "tavada yaktığı naylon poşeti" eşinin yüzüne ve ayaklarına damlatıyor.. Kadın gördüğü işkenceyle "çığlık çığlığa" kalıyor.. Küçük kız'ı içeri giriyor, "onun da" üzerine, alnına naylonu damlatıyor..

***

Cani adam "önüne" gelene işkence yapıyor.. Ki mahalle sakinleri de, "korku" içerisinde, olup bitene hep sessiz kalınmış.. Olay gecesi, bir genç durumu polise bildiriyor.. Polis geliyor, adamı gözaltına alıp, emniyete götürüyor, yani sorgulayacak.. Peki, sonrası!…

***

Denir ya, savcılığa sonra da "cezaevine" gönderilmesi gerekir.. Çünkü yaşanan ve yaşatılan; "işkence" ki işkence de en ağır suçlardan… Ama ne yazar; Polisler ilk ifadesinden sonra, "hadi güle güle" deyip, serbest bırakmışlar…

***

Biliyorum!.. Sizin de benim gibi; "zihninizde" şimşekler çakmıştır.. Bu nasıl olur diye?… Ne yazık ki, hep "keyfiyet" hasıl!…

***

Bakın genç kadın ne diyor… İki evladıyla, boynu bükük bir şekilde; "6 yıllık evliyim. Evlendiğim günden beri eşimden şiddet görüyorum. Eşim benim çocuklarımın başına bir şey getirmeden, bizi öldürmeden devlet büyüklerim yardım etsin.. Bugüne kadar çocuklarım için katlandım, ancak devlete sığınmak istiyorum.."

***

Yazıyı kaleme dökerken, bilgi notu geldi.. Kadın ve iki çocuğu, "yetkililer rahmete(!)" gelmiş ki, onları "sığınma evine" almışlar..

***

Peki çözüm mü?.. Ya da ne kadar süreliğine "sığınma evinde" tutulacak.. Tabi ki, serbest bırakılan "cani'nin", olayla alakalı, çevresel faktörlerin de katılımıyla, sokak jargonuyla "adam durur mu?…"

***

Kadına şiddet.. Aile içi cinnet.. Cinayetler.. Eş, koca, aile fertleri eksenindeki, "acı sonla" biten olayların temel noktası; "hep keyfiyet ve bir şey olmaz, ne olmuş karı-koca, kavga da ederler" denilip, üstü körü bakılmasıdır..

***

 Velhasıl!.. Şimdi sormak istiyorum.. O "cani'ye yol veren" hadi serbestsin diyen, mekanizma, ya da mantık… O kadına, ya da çocuklarına, "koca-baba" denilen uyuşturucu bağımlısı; "bir şey yaparsa.." İşkencelerine devam ederse, Allah korusun "öldürse!…" Bunun sorumlusu kim olacak…

***

Doğrusu!.. Bu iş, Ağrı Vali'siyle, Ağrı Emniyet Müdürü'yle, ya da Başsavcılığıyla; "siz niye görevinizi" yapmıyorsunuz, sahiplenmiyorsunuz demekle, çözümlenmez!.. Çünkü, soruna yaşananlara yekün bir "vicdan, izan ve akıl" kollektifliğiyle; eğilim gösterilmelidir.. Ama nerde; o "aklı" işleten, düzen!...

***

Bakıyorum!.. "Vicdanların" köreldiğini ortaya koyan bu vakıada da yine "siyasi ve iedolojik" bir  fikriyat  bakışı var… Tıpkı İstanbul ve Antalya'da yaşanan "siyanürlü" toplu intihar vakıalarına bakış gibi.. Ki, Diyarbakır'da babasını uykuda "öldüren" cani evlat, olayında olduğu gibi!…

***

Sonuç itibariyle; "eşine işkence yapan" kocanın hadisesini "kadına şiddet" sınırında tutarsak, 4 kardeşin ölümü "fakirlik ve yoksulluk" dört duvarına sıkıştırılırsa, Antalya'da karı-koca ve iki çocuğunun toplu intiharını "psikolojik" deyip, bir kenara itersek; "biz hep böyle" vicdanı kanayanlar olarak, "olaylara bakar kalırız..!"

***

TRAFİKTE YAŞADIKLARIM..

Önceki akşamdı.. Her zamanki gibi; gazeteden çıkıp, eve gidiyordum.. Saat 22.00 suları.. Ergani yolundan, Diyarbakır'a gidilirken.. Yani TEMSAN'dan 200 metre ilerdeki, "polis noktası"…

Burda, her daim uygulama var.. Gerek asayiş, gerek terör ve gerekse trafik denetimi!.. Gün içerisinde, bir çok kez geçiş yaptığımız bir yol güzergahı olması münasebetiyle hep de ne hikmetse, "uygulamaya" takılmışımdır…

***

O sırrı da hala çözmüş değilim.. Gelen geçiyor ama "bana gelince sağa çeker misiniz" selamıyla, ehliyet, ruhsat, plaka sorgulamasına, tabi olmaktayım.. Nitekim önceki akşam da, ki bir önceki akşam da "aynı işleme" tabi oldum..

***

Şimdi gelelim, önceki akşam yaşadıklarıma!.. Trafik ekibi, "sanki beni bekliyorlarmış" gibi; "sağa çek" muamelesi gösterdi… Önümde giden, arkadan gelen onlarca "araça geç" bana da "dur hele" bir denilmesinin, nedeni "az sonra" der gibi..

***

Hayırdır memur bey dedim!.. "Ehliyet Ruhsat" deyince uzattım, buyrun.. Lafım ağzımdayken; "muayene süren bitmiş, ceza tutanağı tutacağım!.." Bir saniye demeden, meramı anlatmadan, "az sonranın" hikmeti ortaya çıktı, önceden beni bekliyorlarmış hazırlığıyla; "işlemine" başlayarak "sisteme girdik" cevabını aldım..

***

İyi hoşta dedim!. Siz hiç muayene süresinin bitiş tarihine baktınız mı?.. Bakınız, 09.11.2019 diyor.. Peki bugün; 10.11. 2019.. Yani, daha 24 saat bile geçmiş değil.. Ve iki takvim yaprağı da; "resmi tatil" günlerini gösteriyor.. Cumartesi-Pazar.. Bu iki günde; "muayene" nasıl yapılır, randevu nasıl alınır sorusuna biri yanıt verebilir mi diye sordum.. Ama kim dinler?

***

Sonra, dedim ki!.. "Dün akşam da, siz yine kontrol edendiniz, ehliyeti ve ruhsatı verip, buyrun geçin dediniz.. Bir resmi yetkili olarak; uyarmaz mıydınız, bakınız muayene süreniz bugün bitiyor" diye..?" Tüm bu sorulara yanıt alamazken zihnimde çakılan netice şu oldu.. Ki kim ne derse desin; "pusuya mı geldik?" dedim… Eee, azıcık tanınmanın, ceremesi olsa gerek…

***

Neyse; İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu'ya, İl Valimiz Hasan Basri Güzeloğlu'na ve İl Emniyet Müdürümüz Şükrü Yaman'ın; "bilgilerine" diyerek, noktayı koyalım!...

***

ÖZKUL'UN KARŞI ATAĞI

Op.Dr. Sedat Özkul, İl Sağlık Müdürüne yönelik "karşı hamlesi" sonuç verdi. Çünkü, dün itibariyle görevden alındığı Diyarbakır Selahattin Eyyubi Devlet hastanesi Başhekimliği görevine; geri döndü.. Yani makamına oturdu..

***

Sağlık camiası, hamleleri 1-1 berabere olarak değerlendiriyor.. Şimdi dikkatler; "kimin galip" geleceği hamle odaklandı.. Müdür mü, Özkul mu, "ikinci hamleyi" yapacak… Neyse, hep derim "tez elden" sağlığın, huzurlu, istikrarlı ve sağlıklı bir mekanizmaya, kavuşması..

***

 

Buarada, müfettişler de "harıl harıl" çalışıyor...

GÜNÜN SÖZÜ…

Hayat, mendil satan çocuğun burnunu koluyla silmesi kadar acımasızır!