KİM SUÇLU?

Ben değilim…

Sen değilsin…

O değil…

Bu değil, şu değil…

Öyle ise; "kim?"

İslam'a…

Kur'an-ı Kerime…

Peygambere…

Yani, dinine, imanına…

Ki diline…

İlkelerine…

Geleneğine…

Göreneğine, örfüne…

Tarihine…

Bin yıllık geçmişine "sahip çıkmayacaksın?"

***

Güne…

Döneme…

Ve maddiyatta "heba" edeceksin!

Kendini…

Aileni…

Milletini…

Devletini "batıla" adapte ettireceksin!

Terörü…

Şiddeti…

Fitneyi…

Münafıklığı…

Hileyi…

Alçaklığın enva-i şeklini; "kendinde" barındıracaksın!

***

Emperyalizme…

Siyonizm’e…

Kapitalizme…

Despotizme…

Kısacası "izm'lere" "kurtarıcı' diye bakacaksın..

El pençe…

Ceket iliklemeyle; "efendim" diyeceksin…

Kardeşi kardeşe..

Babayı evlada..

Atayı esline; "öldürmeyi-katliamı" olağan göreceksin…

Ölenin de öldürenin de "Allahû Ekber" dediğini göreceksin..

Yaşayacaksın…

Tüm bunları "içine içine" sindireceksin..

Sonra da…

Diyeceksin ki; "kim suçlu?"

***

Suçlu biziz biz!

Suçlu, İslam ülkelerinin "topyekûnudur?"

Şu bu ülke değil…

Topyekûn kendisine "İslam ülkesi" adı verenlerin hepsi!

ABD'nin…

Yahudilerin hedeflediği “Büyük Ortadoğu Projesinin” ikmalinde harcı vardır…

Ki harcın en büyük payıdır..

Yoksa Siyonist İsrail'e "boyun" eğilir miydi?

Yoksa ABD'nin İslam ülkelerine dair "sömürgesi" asırlar alır mıydı?

Yoksa Büyük Ortadoğu projesi hayat bulur muydu?

Yoksa Hıristiyan Trump, “Kudüs'ü İsrail'in Başkenti yapıyorum” narasını atar mıydı?

Ne mümkün?

***

Onun için hep ifade ediyorum…

Nasıl ki, "imparatorluklarda" gerileme devri olur..

Ne yazık ki..

İslam dünyasında da "vahim bir törpüleme" var..

Sürekli; "keserler" ağa vuruluyor…

İşte son kale “Türkiye” diyoruz...

Ama görüyoruz ki; "Siyonizm’in içimizdeki münafıkları" takoz!

Sürekli çelme atıyor…

Velhasıl!

Kudüs kırmızıçizgimiz diyoruz…

Ama kendi kendimizle kalıyoruz…

İşte İslam dünyasının hal-i pür melali…

Kim ne diyor?

Evet; "suçlu kim?!"

***

EN BÜYÜK CEHALET!

Adı, Hüseyin K…

Henüz, 16 yaşında…

Ailenin "tek" çocuğu!

Sokakta yaşıyor.

"Evi" terk etmiş.

Öfkeli…

Tepkisi büyük…

Yüreği kırgın..

Yani; "isyan" bayrağını açmış…

***

Tabi…

İsyanı gidemediği okuluna…

Mahrum bırakılan eğitimine!

Öğretmenine değil.

Ya da siyasal bir düşünceden dolayı…

Veyahut.

Hak, hukuk ve adalet…

Ya da; "yargısal" bir duruma karşı değil…

İsyanı; "ailesine" yönelik…

***

Annesine…

Babasına…

Onları "protesto" etmek üzere "evi" terk etmiş…

Sokakta yaşıyor…

Perişan…

Gerekçesi…

Türkiye'nin "acı gerçeğini" ortaya koyan hakikat!

Dağılan.

Boşanan.

Bölük-pörçük olan; "ailelerin" akıbetini yaşamamak için!

Çünkü "anne-babası" boşanmak istiyor.

 

***

Dün itibariyle; 4'üncü gününde…

Aç ve susuz…

Soğuk kış gününde; "sokakta" kalıyor…

Parkta yatıyor…

Bisikletiyle; dolaşıyor…

Diyor ki…

"Annem ve babam" barışmayana kadar…

Yemeyeceğim…

İçmeyeceğim…

Eve gitmeyeceğim…

Sokakta kalacağım…

Ta ki barışana kadar?"

***

Aile bölünmüşlüğünü…

Geçimsizliği…

Baba ve anne arasındaki; "huzursuzluğu…"

Hüseyin K…

Şöyle aktarıyor…

Babam kumar oynuyor…

Parası varken eve gelmiyor…

Parası bitince eve geliyor…

Sürekli kavga ediyor…

Annemle o, her gece tartışıyorlar…

60 bin lira borcu vardı…

Amcalarım yarısını verdi…

Yarısı kaldı…"

***

Eğitimini yarıda bırakan Hüseyin K.

Kendisi çalışıyor…

Kimi zaman sanayide…

Kimi zaman su satıyor…

Mendil satıyor…

Yani, "sokağa" mahkûm edilen bir hayat yaşıyor…

Kendi ifadesiyle…

"Yaşadıklarıma isyan edip, kendimi dışarı attım…

Onlar barışana kadar…

Boşanmadan vazgeçene kadar..

Kavgalarını bitirene kadar "eve gitmeyeceğim!"

***

İşte trajik bir vaka!

Raporlar…

İstatistikler…

İlgili kurum ve derneklerin beyanları…

Çocuklar…

Aileler…

Bölünmüş aileler hakkında ortaya koydukları veriler; "acı" verici!

Ne yazık ki…

Toplumun direği…

Milletin çekirdek yapısı…

Devletin ve vatanın; "bireyleri", sarsıntı içinde…

Ve olan; "çocuklara" oluyor…

***

Hani “suça itilmiş” dedikleri vaziyet…

Birçok ailenin düştüğü istikamet…

Ne güzel söylemiş Peygamber…

İçki, Kumar, faiz melanet…

Hepsi de lanet, lanet, lanet…

***

Aile bölünmüşlüğü…

Temel neden; "cehalet ve sefalet!"

Doğrusu…

Bölge açısından "yoksulluk"…

Yani "fakirlik" yüksek oranda "fakirliğim onurumdur" anlayışı vaki…

Batıdan farklı…

İşte bu noktada, "bölge" açısındaki aile içi geçimsizlik; "sefalete"  dair değil…

Esarete…

Zillete…

Cehalete bağlı; "travmatik" vakıadır…

Hazin bir tablo…

 

***

Öyle ya!

Hayatın akışına bakalım…

Çevresel, durum!

Huzuru…

Barışı…

Mutluluğu…

Güveni…

İstikrarı…

Aile ve toplumsal bütünlük "vaki midir ki!"

Yok…

Ki yaşanan ve yaşatılanların doğurganlığı he; "cehalete ve zillete" dairdir…

Onun içindir ki; "maneviyat" tarumar olmuş…

***

Çünkü…

Çocuklar…

Bugünün nesilleri, yarının büyükleri!

Birer gül…

Birer çiçek…

Birer fidan gibi; "masum ve günahsız" iken!

Sevgiden…

İlgiden…

Nur yüzlü bakıştan…

Maneviyattan "yoksun" bırakarak, "hayatın canavarına" teslim ediyorum…

Ki kendi elimizde…

Çocuklara karşı sorumlulukları yerine getirmiyoruz!

Yaratıcıya…

İnsanlığa…

Kendine…

Ve Çocuğa karşı ihanet içerisindeyiz!

***

Kumar…

Aile bölünmüşlüğü…

Ve sokağa kendini terk-i diyar eden; 16 yaşındaki bir çocuk…

Kabul edilemez…

Belki Hüseyin K. "isyan" bayrağı açıp, öfkesini "açlığa, susuzluğa" bırakmış!

Lâkin…

Vaziyetin ikmali;

Bir milletin…

Bir toplumun…

Bir ailenin…

Bir anne ve babanın…

Bir çocuğun "yok edilmesine" mahkûmiyettir…

Ki bu da; "cinayettir!"

Şu an ki durum; "suikasta" hazırlık aşaması…

Önlenebilinir…

Aksi takdirde; "cinayet" işlenir…

Ve fail de; biz toplum oluruz!

Müdahale şart…