MADDİ VE MANEVİ MEDENİYET...

Gündem yoğun…

İç siyaset, AK Parti odaklı…

Olağanüstü kongre…

Erdoğan'ın Parti liderliğine 998 gün sonra dönüşü…

Parti'deki "19" değişim.

Tüzükte, 11 maddenin değiştirilmesi.

Ve yeni MYK’ da "kimler" olacak, arayışı…

Demokrasi.

Değişim.

Reform…

Bu stratejik sloganların detayları…

Tabi ki, yeni kabinede kimler yer alacak sorusu…

***

Aynı minvalde; CHP…

Sağlar'ın "kesin ihraç istemine", yumuşama kınama gelmesi.

Bloke’nin istifası.

Olağanüstü Kongreye dair; "Kılıçdaroğlu'nun" salvo geliştirmesi.

HDP'deki kongre.

Parti yönetiminin topyekûn değişikliği…

Geliştirilen yeni slogan…

Ve MHP'deki "duruldu" denilen suların, kaygısı…

Hepsi; "iç siyasetin" yoğun trafiği…

***

Beri yanda; dış siyaset…

ABD. AB… Ki evveliyatında, Çin gezileri…

Erdoğan’ın yanı sıra Başbakan Binali Yıldırım'ın dış temasları.

Suriye politikası.

Irak'taki gerilim…

İran'ın; ABD'ye ve Trump'a karşı çıkışı.

Patlayan bombalar…

***

15 Temmuz'un "cani" örgütüyle ilgili operasyonlar.

Gözaltı.

Tutuklama.

Tahliyeler…

İhraçlar…

Tabi ki algı üreten, işi sulandıran mevzuların ikmale gelmesi…

Ki Diyarbakır operasyonu çok konuşuldu…

Terörle mücadele…

Operasyonlar…

Velhasıl kelam…

Yeni Türkiye serüveninde baş döndüren; "gelişmeler."

***

Anlayacağınız!

Stresi yüksek; "hızlı" bir yaşam, söz konusu…

Fikri icradan dolayı da…

Hangi mevzuya "pür dikkat" kesilmemiz gerektiğini de şaşırıyoruz…

Özellikle de, "yerel gelişmeler" adına şanssızlık.

Çünkü ötelemeye takılıyor…

Özür beyanıyla; "geçen haftaya" bakmak istiyorum…

Kadim Şehir Diyarbakır'da neler oldu?

Yüksek pozitif bir hafta diyebilirim…

Özellikle, "milli ve manevi" değerler açısından…

***

Hiç kuşkusuz ki…

Bir medeniyetin oluşumunda; maddi unsurlar kadar…

Milli ve manevi değerlerde önemlidir…

İnsandır…

Medeniyetleri oluşturan…

Çünkü hem maddi hem de manevi özelliğe haizdir…

Bedeni özellikler…

Manevi özelliklerle "harmanlanınca" insan, insan olur…

***

Hakikat şudur…

Bir insan…

Maddeye önem verip, maneviyatını unutursa…

Bu dünyada, "mutlu bir hayat" süremez…

Ki aynı şekilde, "maddiyata" biat ederse…

Ne kendisi, ne medeniyeti "hayat ikmalinde" olamaz.

Ömür kısa olur…

Onun için, sıkı bir sahiplenme ve entegre gerekli…

***

DİYARBAKIR'IN FETHİ….

Bunu niye ifade ettim?

Şunun için…

Geçtiğimiz hafta…

Diyarbakır Fethinin 1378. yıl dönümüydü…

Yıllar yılı…

Hep buradan, serzenişte bulunup, tepki vermiştim!

Neden kentin tüm dinamikleri…

Kolektif bir işbirliğiyle; "İslam'la" buluşmanın ilk gününe dair "FETHİ" kutlamıyoruz…

Şenliklerle.

Etkinliklerle.

Konferanslarla.

Yerel yönetimler neden; "vurdumduymazlık" içerisinde…

Ne yazık ki!

Söylediklerimiz ilgili ve yetkili zevat tarafından…

Hep; Üç maymun olarak görüldü…

***

Ancak son yıllarda!

Hassasiyet gösteren…

Sorumluluk alan; inisiyatif üstlenen oluşumlar vaki oldu…

Ki sevindiren de bu…

Nitekim…

İlk olarak Diyarbakır İl Müftülüğü bir organizasyon gerçekleştirdi…

İl Müftüsü Burhan İşleyen.

"Anadolu'nun İslam'a açılan ilk kapısı Diyarbakır Nebiler ve Sahabeler Şehri" adıyla, Fetih programı organize etti…

***

Konferans içerikli etkinlik idi…

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez katılım gösterdi.

Verdiği konferansta şöyle dedi;

"Böyle mübarek bir şehrin kıymetini bilmeliyiz ve bu şehrin kalbini yeniden ayağa kaldırmalıyız.

Çünkü bu şehrin kalbi 'Allah Allah' diye çarpan bir kalptir. Bu şehrin ruhu İslam'dır.

Hiç kimse bu şehrin kalbini ve ruhunu bozamayacaktır.

Tabi ki müteyakkız olmalıyız, dikkat etmeliyiz.

Artık bu şehir hiçbir çocuğunu feda etmemeli."

***

Görmez, "Çocuklarımıza ve gençlerimize sahip çıkmalıyız" öğüdünde bulundu.

Ve dedi ki;

"Bu güzel şehir terör ve şiddetle değil, sahabe ile yâd edilmeye devam etsin.

'Diyarbakır nesi ile meşhur?' sorulduğunda 'Karpuzu' denildiğinde hep beraber üzülelim.

'Diyarbakır sahabesiyle, peygamberiyle, şairleriyle, edipleriyle meşhur.' diyelim…"

***

MESAJLAR DOLU, AMA İLGİ YOKTU?

Aynı minvalde…

Diyarbakır Platformu'nda bir organizasyon yaptı.

Konferans içerikli…

Konuşmacılar…

İçişleri eski Bakanı Abdulkadir Aksu…

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Dr. Şükrü Karatepe…

İki isim de; duayen…

Dolu dolu, birikimli, ülke ve millet meselelerine vakıf.

Hele ki, Güneydoğu ve Diyarbakır için…

***

Aksu, şöyle seslendi…

"Biz yıllardır Diyarbakır'ımızın manevi yönünü anlatamadık.

Diyarbakır gerçekten bir maneviyat, peygamberler, sahabeler şehridir.

Ama ne yazık ki, biz bunu anlatamamışız, Diyarbakır denince akla karpuz gelir, daha sonra terör gelir.

Biz buna layık değiliz.

İnşallah bu algı değişecektir"

***

Karatepe ise, çağrıda bulundu…

Ama itiraf mahiyetli diyebilirim.

Özellikle, şiddet ve terörün neden vuku bulduğuna dair…

Dedi ki.

Biraz işe nefis muhasebesi yaparak da bakmak lazım.

Diyarbakır, bizim kendi tarihimizin de son dönemlerinde maalesef, devlet tarafından, yöneticilerden tarafından yeterince kollanmamıştır ve yeterince gözetilmemiştir. Bölgeye tepeden bakılmıştır.

Bölge insanı aşağılanmıştır.

Bölge insanının değerleri reddedilmiştir.

Bu kötülük için içeride ve dışarıda fırsat kollayanlara olumsuz bir zemin hazırlamıştır."

***

Karatepe...

*Meselenin dürbünle değil büyüteçle yakından incelenmesi gerekiyor.

Bölgede kazmayla baltayla çalışmak olmaz, dantel işlenmesi gerekiyor.

Eğer Diyarbakır’a hak ettiği değeri vermezsek…

Diyarbakır, Bölgede Türkiye’nin garantisi olarak varlığını korumazsa…

Sınırlarımızın ötesindeki ateş, tehlike ve risk kolay kolay söndürülemez.

Diyarbakır olmazsa Türkiye olmaz.

Türkiye de olmazsa coğrafyamız hiç olmaz."

***

Karatepe… Yerel ve Ulusal siyasi iktidarlara da, değinirken…

Her gelen Diyarbakır’ı kendi siyasi amaçları doğrultusunda kullanmış.

Diyarbakır şimdiki duruma gelmiş.

Aslına bakarsak Diyarbakır bu değil nasıl İslam ordusu tarafından fetih edildikten sonra her yönü ile öncülük yapmışsa şimdiden öncülük yapması lazım."

***

İki konferans. Ve çıkan mesajlar…

Elbette ki, ders çıkarılacak…

Çıkarılması da gerekli…

Çünkü Diyarbakır şu an yaşadığı "ruh" hali, kendi öz ruhu değildir.

Travmatik bir ruhun hâkimiyeti altında…

Kendinden uzak…

Nitekim konferanslara dair "ilgide" bunu hissettim…

Dedim ya; negatif durumlar da vaki oldu.

Özellikle, Diyarbakır platformunun konferansı, tabiri caizse "kimse yoktu?"

İlgisizlik vardı…

Katılım düşüktü.

***

Her kesimin katılım göstermesi gerekirken…

Maalesef…

Ama dikkatimi çekti…

İki isim de, AK Parti'ye yakın olmasına rağmen.

Ki böylesi konferansların "siyasi kimlikle" görülüp, sahiplenmemesi gerekir.

Ama buna rağmen.

AK Partinin de, işe Fransız kalmasını yadırgadım…

Böylesi bir etkinlik…

Diyarbakır'ın fethinin konuşulacağı konferansa katılım, bir elin parmakları kadar olması; üzücü!

***

Yazıya.

Maddi ve manevi duyguların; "birbirine" üstünlük sağlaması!

İşte böylesi hal-i vaziyeti oluşturur…

Ne diyelim?

Siz, söyleyin bari…

***

GÜZEL, AMA HASSASİYET!

Hafta içi bir etkinlik daha vardı.

Uluslararası Medeniyetler Bisiklet Turu…

Final turu Diyarbakır'da yapıldı…

5 ülkeden, 160 sporcu katıldı…

İki etapta yapıldı.

İlk etap, Diyarbakır'ın tarihi Sur ilçesinde gerçekleştirildi.

İkinci etap ise, şehir merkezinde oldu...

Etkinliğin temel amacı; "Spor'dan" daha çok "şehrin tanımına" dairdi…

Yani olumsuz algıyı yok etmek için.

Malum.

Diyarbakır adından zikredilince…

Terör.

Şiddet.

Kan ve gözyaşı, huzursuzluk "birilerinin" akıla geliyor…

Ama öyle değil.

Nitekim!

İl valisi Hüseyin Aksoy startı verirken şöyle dedi.

"Diyarbakır'ın tarihi güzelliklerini paylaşmak üzere buradayız."

Bu tür etkinlikler…

Hiç kuşkusuz ki…

"Diyarbakır'ın turizmi açısından da büyük kazanımlar yaratır."

Tabi vaziyetin bir de negatif yönü oldu.

Özellikle; organizasyon.

Ve "güzergâhların" seçilmesi…

Yolların; trafiğe kapatılması…

O gün Diyarbakır trafik işkencesinde, tarihin en "şiddetli" gününü geçirdi diyebilirim…

Tavsiyem…

Benzer organizasyonlar açısından…

Özellikle, zamanlama ve güzergâh "günlük hayat" akışı göz önüne alınarak, belirlenmeli…

Yani kaş yapalım derken, yerelde göz çıkarılmasın…

Dua almak varken…

Bedduaya ne gerek var…

GELECEK NESİLLER İÇİN...

Milli ve manevi değerler et ve tırnak gibi bir bütünün iki parçasıdır.

Biri diğerinden daha az önemli değildir.

Müslüman Milletimiz, hür yaşamıştır…

Vatanını hiçbir düşmana terk etmemiştir…

Bu uğurda ölmeyi kendine şeref saymıştır…

Bayrağını gönderden indirmemiştir…

Kendi kültürünü bütün dünyaya bildirmiştir…

Kendi kültürünü birçok medeniyete aktarmıştır…

Aile hayatını en sağlam temellere dayandırandır…

Dini birikimlerini terk etmemiş bir millettir.

İnsan, hayatından bir değer kaybolduğu zaman onun yerini dolduracak mutlaka bir şeyler bulmaya meyillidir.

Bu sebeple milli ve manevi değerlerimize sahip çıkmalıyız…

Tarihten getirdiğimiz güzelliklerimizi benimsemeliyiz…

Hayatımıza adapte etmeliyiz…

Her birini, neslimize, çocuklarımıza aktarmalıyız.

Unutmayalım ki…

Gelecek çocuklarımızın ellerinde şekillenecektir.