Görüş Bildir

KALEMİN DİLİ

NERDE BU DEVLET?..

Farkında mısınız bilmem?.. Ama, Elazığ ve Malatya'daki depremde, duyulmayan!.. Siyasilerin.. Özellikle "muhalefetin" ağzına pelesenk ettiği.. Kerametleri kendinden menkul odaların, STK'ların.. Bir de yazar çizer tayfamızın.? Yazılı ve görsel medyanın "manşet ve ilk haberlerinde" o kelimeyi "kullanan" kimse yok…

***

"Nerde bu devlet.. Nerde bu hükümet.. Ya da protestolar.. Ey Kaymakam.. Ey Vali… Ey, Bakan.. Ey Cumhurbaşkanı; neredesiniz diyen yok… Yani; "tepki ve öfke" diliyle, siyasal hükümeti "sorgulayan" yok!.. Perişan olduk, yardım alamadık, soğukta kaldık, dışardayız, donuyoruz; "bizi soran yok mu?" diyen yok…

***

Demek ki, bir dayanışma, bir liyakat, ehliyet, bir sorumluluk ve geçmişten alınan ders-i ibret noktasında, alınan tecrübeler vardır.. Nitekim ilk andan itibaren, hükümetin "üç Bakanı" iki gün sonra, "beş bakanın" ve tüm kurumların daire başkanları, genel müdürleriyle "seferberlik" içerisinde olması; "işte o sözcüğü" unutturdu?…

***

Çünkü, sorunlar yerinde çözülüyor.. İhtiyaçlar anında belirlenerek, temin ediliyor. Koordinasyon çok elden değil, "tek "elden sağlanıyor.. Ve kurumların "üstlendikleri" görevi yerine getirmede, "ehil" oluşları.. Olası acil durumlarda; "anında" müdahale ve müdahil olabilmek!.. En önemlisi de, depremle ilgili "şeffaf" bilgilendirmedeki süreklilik..

***

Sonuç itibariyle; vaki olan bu "aktiflik" önceki doğal afetlerle klişeleşen ve ağızlardan düşürülmeyen; "nerde devlet, nerde hükümet" arayışı, mazide kaldı.. Ve "Nerde bu millet" çığlığı da; çünkü her türlü "provokasyona, sosyal medya lejyonerlerine, ırkçı, şoven, faşist ruhlu, tinetli karaktere sahip" kişilere rağmen; "Millet olarak biz buradayız" diyerek, yardıma koştu..

***

Dikkat ettiniz mi; iktidar muhalifi partiler, belli başlı bazı sivil oluşumlar da "o bilinen" siyasetlerinin ötesinde, "samimiyet" odaklı politika ortaya koydular..  Özellikle, hükümeti yerme, sahadaki varlığı üzerinden "siyaset" yapma!.. Olumsuzlukları öne çıkarak, "küçük düşürme..!"

***

Farklı algılar geliştirerek, hükümeti sorgulayan, hedef koyan, düşünceye odaklanılmadı.. Daha samimi, daha sağduyulu, daha bir "dayanışma, birlik, yardım, kenetlenme" gibi; millet olabilmenin "duygu ve fikrini" öne çıkardılar… Hal-i vaziyete sokak jargonuyla "bizim muhalefet galiba olgunlaşmaya başladı?"…

***

BİR MİLAT OLUR?…

Hep deriz!.. "Deprem insanı öldürmez, ihmaller ve binalar insanı öldürür?".. Ne yazık ki, ülkemizde özellikle şehirlerimizde, ilçelerimizde "varoş" diye tabir ettiğimiz!… Ki, günün ifadesiyle bir dönem "modern" idi, ama bugün "çarpık kentleşmenin" merkezi diye ifade ettiğimiz bölgelerde; "depreme dayanaklı" yapıların varlığı, yok denilecek kadar azdır..

***

Ki, Elazığ depremindeki "yıkılan" binalara bakıldığında.. Sivrice.. Gezin.. Malatya.. Diyarbakır'ın Çüngüş, Bağlar ve Bismil'deki "etkilenen" binaların, yapıların ekseriyeti, bu dediğimiz "çapsız" yapılardır…

***

Hiç kuşkusuz ki, Türkiye şu hakikati artık "idrak" etmeli, iktidarlar ve yerel yönetimler, "deprem bölgesi" bir ülke ve coğrafya içerisinde olduğumuzu, bilerek, "yönetimsel" faaliyet içerisinde olmalılar.. Buna dair, politika üretmelidirler..

***

Gerçi, Erzincan, Van, Marmara depremleri "birer" ders içeren, sonuçlarla bugünlere gelindi.. Yoksa, Sivrice merkez üssü depremin yaratacağı, yıkım 41 kişinin ölümüyle sınırlı olmazdı?.. Şu an için bir mucize diyebiliriz; bu sayıya.. Yoksa; yüzleri, binleri ifade edebilirdik.. Gerek sarsıntının şiddeti ve gerekse süresinin uzun olması..

***

Hep, Japonya'yı örnek veriyoruz.. ABD'de durum aynı.. 6 mı, 7 mi, hatta 8 mi şiddetindeki; "depremde" kayıp ve yıkım, nerdeyse "yok" denilecek kadar.. Ki insanların burnu bile, kanamıyor.. Demek ki burada, bilim, teknoloji, doğayla barışık olmak var.. Ve tabi ki, siyasal iktidarın, yerel yönetimlerin "samimi ve dürüstlüğü, ehil ve liyakat yönetim anlayışı" var…

***

İşte bu noktada, Elazığ depremi "ülke ve millet" için bir milat olmalıdır.. Deprem değil, ihmal ve binalar öldürür sözünün "altını" doldurarak, önlem ve tedbirler alınmalıdır ki; "insanlarımız ölmesin..!"

***

OLDU MU EKREM ŞİMDİ?

Olmadı.. Evet, olmadı Ekrem İmamoğlu olmadı… Türkiye "beşik gibi" sallana dursun.. Yurdun dört bir tarafı; "deprem" paniği içerisinde; sokakta kalkıp otursun.. Can kaybı. Yaralı…? Yıkılan binalar… Yani doğal bir afetle acılı günler yaşanıyor.. Ki, İstanbul "yurdun her bir yerindeki" sarsıntıyla; "aha İstanbul sallanacak, deprem olacak" buhranı içerisinde, kalkıp yatarken!…

***

Sultangazi'de yıkık evde; "ölümle burun buruna" insanlar yaşarken.. İstanbul'un "emiri.."  Yani Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, "her şey güllük gülistanlık", insanlar mutlu, keyif içerisinde, hiç bir açı yaşamıyormuş gibi; kendileri "harıl harıl" kar'ın keyfini tatil yaparak geçiriyor..

***

Eee, sosyal demokratlık bu olsa gerek demezler mi?.. Olmadı İmamoğlu olmadı; "Ağustos Böceği" hikayesini sakın ola unutmayasın!…

SU ZAMMI ERTELENDİ?..

Öyle ya; çok konuşuldu, tartışıldı.. Denir ya "infial yarattı..! Sonra, yüzde 30 ila 330 oranında "zamma" dair peş peşe, resmi açıklamalar geldi.. Gerekçeler sunuldu..

***

Şehir merkezine ayrı fiyat, ilçelere ayrı fiyat.. Maliyet hesaplı… Bir de, yoksul, fakir, dar gelirli, yaşlı, engelli, taziye evleri gibi yerlere de yüzde 50 oranında indirim, açıklandı…

***

Yani uzun bir süre, Diyarbakır "zam zammı" odaklı bir gündemle meşgul oldu.. Ki son iki fatura da, "zamlı" abonelere gönderildi.. ve önceki gün gelen açıklama; "zam ertelendi?"..

***

1 Nisan tarihine kadar; suya dair yeni tarifelerin uygulanması "ertelendi?".. Zam faturalara yansımayacak.. Ayrıca, son faturalara dair abonelerin DİSKİ'ye müracaat etmeleri halinde, "eski tarifeye" göre yapılacak hesaptan sonra, paraları iade edilecek…

***

Hiç kuşkusuz ki, "zammı" geri çekmek, erteleme kararı almak; kent halkı adına sevindirici.. Sosyal belediyecilik yönünde de artısı yüksek.. Ancak, kafamı kurcalayan, bu kadar tartışma, bu kadar tepki geliştiren, özellikle "siyasi mülahazalara" yol açan "zammın" ertelenmesindeki gerekçe…

***

Hesaplamalarda "bi ön görmeme hali mi vardı?".. Yoksa, "zammı" gerektirecek "zorunlu" bir halin olmayışı mı söz konusu!?… Ya da, "vatandaştan gelen tepkilerin" bir sonucu mu?.. Her ne ise; "sevindirdi.."

***

ŞİFAYI KAPTIK…

Ama nasıl!… Bitkin, ruh halim dağınık.. Klavyenin tuşlarına dokunurken; gelen hapşırmalar; "yazmam gerekenleri" bir anda alıp götürüyor.. Yani beyin mekanizması, ikide bir devre dışı kalıyor…

***

Fena bir "üst solunum enfeksiyonu" esareti var şuan!.. 10 dakikada bir "beş karışımlı" içecek.. Ihlamur, zencefil, karabiber, ve bal!.. İçim-dışım; "karışımlarla" doldu… Şu sıkça gelen "soğuk ter ve titreme" ayrı bir travma!

***

Hele bir de, " bize de bulaşır" deyip, kaçanların" varlığıyla oluşan "yalnızlaştıran" hal!… Denir ya; "beni bana bırak..!" Onu da diyemiyorum, çünkü ikide bir "limonlu" şunu getir, bunu getir haliyle, çaycı Yılmaz'ı esir etme halim; çekilmez!...

***

GÜNÜN SÖZÜ..

Acıda da, tasada da bir olmuyorsan, sen emir olamasın!...


Bu Makale 1269 kere okunmuştur.