Görüş Bildir

KALEMİN DİLİ

ÖĞÜTÜYORUZ, ÜRETMİYORUZ!…

Ne yazık ki!… Kent olarak, "bitap" düşmüş vaziyetteyiz!!..

Cılızlaştık…

Bir tükenmişlik var.. Bir bezginlik.. Bir "bananecilik"..

Bir boş vermişlik ruhuyla, verimsizleştik!!…

Ne o eski siyaset.. Ne o eski ekonomi.. Ne o eski, Diyarbekir'in ruhsal üstünlüğü..

Ve ne de, sosyal hayattaki güçlülük..

Yok.. Maalesef "vahim bir kayıplar" dönemi içerisindeyiz!…

***

Gelinen aşamaya dair; "bir dizi" faktörler sıralayabiliriz..

Kürtlerin talepleri.. Beklentileri.. Bu kulvardaki "siyasi" çekişmeler..

Devletin politikası.. İnkar ve asimilasyonun, dayatıcılığı..

Şiddet.. Terör.. Kan ve gözyaşı… Bunlar, "ana etkenler?"…

Evinden, barkından edilmişken.. Yani, "yasaklar.."

***

Ancak!… Her şeye "rağmen" hayat devam ediyor..

İşte, bu noktada, arıza var..

Hayat devam ederken, tükenmişliğe meyil vermemiz!…

Dirilmiyoruz.. Mücadele etmiyoruz… Ana nedenlerin, üstesinden gelemediğimiz gibi!…

Her şeye de; "gerekçe" olarak, sunuyoruz!…

Bence!…  Bizim en büyük, zafiyet ve üretimsizliğimiz "siyasetimizdir?"

***

Yani, "kısırlaşan, halimiz… Yani, üreten değil, öğüten olmamızdaki etken; "siyasi temsiliyetimizdir?"

Kent, "siyasetçileridir.."

Bakınız, şu 15 yıllık zaman dilimi içerisine!..

Gerek AK Parti'den.. Gerek, HDP'den… Halk deyimiyle; "kimler geldi, kimler" geçti?..

Kimler seçildi.. Kimler seçilmedi? Ehil ve liyakat açısından kimleri "teraziye" alabiliriz?

Temsiliyet yönünde.. Mücadele yönünde.. Dava adamlığı bazında..

Düşünen.. Üretebilen.. Abilik yapabilen.. Örgütçülükte bulunabilen "kaç" siyasetçi sayabiliriz?…

***

Seçilmişler.. Adaylar.. Matematiksel olarak; partilerin cephesinde, "yüzlerden" söz edebiliriz..

Peki, "hafızada" kalan… Aklınıza gelebilecek.. Ya da bir çırpıda, isimlerini sıralayabileceğiniz; "var mı?"..

Tanıyor musunuz.. Bir hasbi haliniz olmuş mudur?

Hele ki, yeni yüzler açısından.. Hele ki yeni siyasi aktörlerin sahaya girişleri babında..

Vaki mi; bir hal-i vaziyet!!? Ne mümkün?

***

Diyeceğim şu!…

Bir troyka hakimiyeti var..

İktidar için de, muhalefet için de geçerli!..

Tek akıl.. Tek söz.. Tek, "karar" vericilik…

Yerel siyaset içinde.. Yerel yönetimlerin, şekillenme hali için de…

Teşkilat açısından da…

"Bu merkezin" oluşturduğu öğütme makinesi içerisinde "siyasetçiler" ya yaşıyor, ya öğütülüp, kısırlaştırılıyor..

Yok ediliyor. Kadro dışı bırakılıyor..

Bilgi.. Beceri. Ehliyet sahibi olanlar da..

Siyasi kulvarda, azıcık sivrilmeye başlayanlar da prangalanıyor?

Bir iki kelam eden, hemen "kısırlaştırma" algısıyla, "tu kaka" ediliyor..

***

Netice itibariyle!!… Diyarbakır'ın siyasetteki tablosu; "orta" yerde!..

Derler ya arife tarif mi gerekir?.. İnkar edilebilinir mi; dün ne deniliyordu?

AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer.. Diyarbakır hapşırsa, Ankara grip olur?..

Ama bugün!!… Biz Diyarbakırlıların vecizeli sözüyle..

"Evler virane olmuş?" bizim bizden, haberimiz yok?

Bizim haberimiz yoksa.. Ankara'nın.. Ya da, başka bir yerin "siyaseten" haberi olur mu?..

Olmaz!…

***

Çünkü, O troyka.. Yani, "tek merkezli" akıl.. Ne derse; o!.. Ötesi, ne kaale alınır, ne dinlenir, ne de kulak vereni olur?…

Yani, böyle gelmiş, böyle gidiyor..

Sizce; durum neyin hikmetinde?...

***

AH ŞU SORUMLULUK?

"Çevre felaketi… Boğuluyoruz…" başlıklı yazım!… Salı günü yayınlandı..

Yazı, bir çığlıktı.. Yaşanan çarpıklıkları, deşifre etmekti..

Ve tabi ki, etkili ve yetkili zevatı da; "sorumluluğa" davet idi..

Biraz da, "cezai" caydırıcılıktan dem vurmuştum..

Doğrusu!..

Yazı, toplumsal düzeyde yankı buldu…

Bir çok kurum da; dönüş yaptı?..

"Mücadele başlatıyoruz" diye..

Ancak, İtfaiye Müdürü Hakkı Bilici'nin şu sözü, vaziyeti özetledi..

Ki ben de, "sorumluluk" demiştim..

Dediği şu.. Galiba bizim en büyük zafiyetimiz; "sorumluluktan" kaçınmamızdır..

Eğer ki sorumluluk bilincinde olmuş olsaydık "ne çevre felaketi yayardık.. Ne boğulma halimiz..

Ne de, anız vahşetiyle yüz yüze gelirdik?"..

Maalesef…

***

KARNE VE AİLE!…

Gerçek şudur ki… Her karne dönemindeki yazı, "klişeleşmiş" ifadeleri içeriyor..

Karnenin önemi..

Ailenin önemi..

Öğrencilerin ruh hali.. Ve; karnedeki notun "iyi ile kötü'nün"  oluşunda, yarattığı travmatik hal!..

Aslında..

Her şey gibi; "karneler de" artık pek heyecan üretici değil..

Çünkü, sınıfta kalma yok..

Eskiden karne denildiğinde.. İster yarı yıl, ister sömestr olsun…

Yürekler; bir o kadar "pırpır ederdi ki"..

Aman Allahım!..

Öğrenciyi "bütünleme" korkusu sarardı..

Yıl tekrarı, olur mu diye sorgulardı..

Aileler de..

Ebeveynler de dua ederdi, "inşallah sınıfta" kalmaz!..

Ama şimdi yok!..

Tek dersten sınıfta kalınırken, bugün 8-9 dersten kalınmıyor!..

Vaziyet iyi mi, kötü mü?

Eee..

O'nu da eğitimdeki başarı oranımıza bakın.. Çıta düşük..

Yoksa Diyarbakır, 81 il içerisinde, 71'inci olur muydu?

***

Şu hormonlu not verme davası.. Son dönemlerin; çok konuşulanı..

Büyük bir olumsuzluk.

Büyük bir tepki..

Ve "adil" olmayan bir eğitim yolsuzluğu diyebileceğimiz not yüksekliğini öne çıkaran, özel okullar!..

Malum…

Liselere ve üniversiteye girişte okul başarı puanı dikkate alınıyordu…

Dün YKS "adil" değil demiştim… Okumuşsunuzdur..

İşte, "eğitimdeki" adaletsizlik böylesi "hormonlu not ve karne" yolsuzluğudur..

Özellikle bazı özel okullar başarılarına başarı katmak (!) adına, böylesi bir yola tenezzül ediyor…

Yıldızlı, yaldızlı, renkli "şıklı" karneler..

***

Devlet okulu, özel okulu "ayrımı" var mı?… Yok.. Ama ekseriyetiyle; "özel" okullara, lütuftur.. Devlet okullarında ise, "farklı işliyor?"

Denetim diyeceksiniz..

Kim kimi, denetleyecek.. Vaki midir ki, "şu özel okul" hormonlu karneden dolayı, soruşturma yediği..

Ceza aldığı..

İnceleme ve tahkikata tabi tutulduğu.. Değil…

Ya da, resmi okullarda "öğretmen ve okul idaresiyle" alakalı, ihbar!…

Neyse, takdirler ve teşekkürleri de; "anlamsız" hale getirdik..

***

Diyeceksiniz ki!…

Bugünün karneleri öğrenciyi ne kadar yansıtıyor?..

Soru her dönemde soruluyor..

Lakin; cevap netlik arz etmiyor..

Çünkü, "adil eşitlikçi, objektif bir eğitim sistemi" yok..

Ama şunu belirtebiliriz, karnelerdeki başarı ya da başarısızlıklar, öğrenciyi de, öğretmeni de, MEB’i de, velileri de, sistemi de ve tabi ki topyekûn milleti de, ortaya koymaktadır..

Ölçtükleri hadi neyse de peki ya ölçmedikleri?..

Eğitimde olması gereken; öğrenciyi kazanma ve hayata kazandırma olmalıdır..

Yani karnesindeki zayıf dersler değil, başarılı olduğu dersler baz alınarak, "öğrenci" yönlendirilir..

Ama bizde; "herkes doktor, avukat, mühendis" olmak için, empoze edilir..

Diğerleri tu kaka…

İyi de, bizim de ülkemizin de, ara insan gücüne ihtiyacı var..

Sporcusuna da, sanatçısına da..

Tarihçisine de..

Hasılı kelam; "ne onu, ne bunu" yani hiç birini beceremiyoruz..

Onun için de; "eşitlik ve eşitsizlik" birbirinden ayrılmıyor?

Debeleniyor..

***

İyi tatiller deyip, nokta koyalım!…

Veliler de.. Öğrenciler de..

Aileler de; bir bütünlük içerisinde "karne" sonuç değil, ölçüdür.. Onun için de; ölçüyü kaçırmayalım!!!.

Sevelim, sevilelim. Çünkü yaz tatiline girdik..

Eylül'deki, döneme "sağlıklı ve telafili" hazırlanın..

Bu arada, sürücü amcalara da bir çağrım var..

Sokaklar.. Caddeler.. Yani yollar yaz dönemiyle daha bir "cıvıl, cıvıl olacak"..

Aman ha dikkat!...

Siz çocuklar, siz de aman ha dikkat.. Her uluorta yerde top ve oyun oynanmaz!..

Hele ki, trafik akışının olduğu "cadde sokakta..!"

Gözlerinizden öpüyorum..

Hayırlı Cumalar...

 

 


Bu Makale 693 kere okunmuştur.