OKUR SORMUŞ!

Önceki yazılarıma..

Ki dünkü yazım da kast edilerek…

Sormuş..

Sağlık diyorsunuz…

"Sağlıksız işliyor" diyorsunuz…

"Sesimiz, kulağımız, gözümüz" oluyorsunuz…

Allah razı olsun…

Amma velakin birileri; "kış uykusunda!?"

Olup biteni görmüyor…

Şu ülkeyi yönetenler…

İdareciler…

Bakan…

Ve Milletvekillerimiz…

Şunu idrak etmiyorlar mı?

Koca bir "sağlık camiası" bu kadar mı zafiyet içerisinde yönetilir?

İçinde…

Profesör var..

Doçent var..

Yardımcı Doçent var..

Uzman var..

Operatör var…

Var da var..

Hal böyle iken; "bir pratisyen doktor"  idareci ve sicil amiri olarak nasıl idareci olabilir?

Nasıl yönetebilir?

Nasıl, emir ve nüfuz edici olabilir ki?

Mümkün mü?

***

Sormak istiyorum…

Siz böyle bir konumda olursanız…

Yani; "akademik unvan" almış biri olarak…

Böylesi bir idari yapıda…

Siz kendinizi "nasıl hissedersiniz?"

Psikolojiniz ne olur?

Ne diyeyim, sevgili okur?

Elbette ki…

"Travmatik" bir hal oluşur..

Dengem bozulur..

"Vay be" derim..

Nitekim durum da böyle..

İşte, hal-i vaziyet bu minvalde değil mi?

***

Baksanıza; işin politize olmuş haline…

Liyakat..

Ehil olunmayınca…

İş neye döner?

Adamcılığa…

Akrabacılığa…

Eş, dost, enişte, amcayla oluşan "aile şirketine!!"

Hele ki; "İdeolojik!" kamplaşma…

Ya bir de hemşericilik…

Velhasıl kelam...

Ne diyelim?

Çark "tersine" döndükçe; vaziyet "hep sağlıksız" olur?

Boşuna söylenmiş bir söz değil.

"Ayaklar baş, başlar ayak oldu" diye!

İşte sağlık böyle bir girdapta!

***

DİYALİZ MERKEZLERİ!

İlçelerdeki "diyaliz merkezleri!"

Hani…

Çermik…

Peş peşe; "açıldı" deniliyor…

Sosyal medyada; "hizmete" girdi deniliyor…

Sahi…

Bunlar yeni mi; "açılıyor?"

Yoksa daha önce "hizmete" vardı da biz mi bilmiyorduk?

Yeniyse bravo…

Emeğe geçene Allah razı olsun…

Büyük bir kazanım…

Ama değilse…

Var da yeni gösteriliyorsa; kim kimi kandırıyor?

Biliyorum…

Diyeceksiniz ki;

Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi..

Ağız ve Diş Hastalıkları Hastanesi..

Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi..

Bugüne kadar; kaç kez "resmi açılış" gördü…

Bir mi, üç mü; size göre kaç!

***

Neyse!

Hizmet hizmettir..

Yeter ki; "verimli" olsun..

İşleyişi sağlansın..

Gerisi önemli değil; velev ki 'para çıkarsın!'

***

KİMYASAL HADIM!

Adana’da yaşanan içler acısı tecavüz vakasından sonra "kimyasal hadım" yeniden gündemde. 

Kimyasal hadım nedir?

Nasıl uygulanır?

Hüküm açısından, nasıl bir "etkisi ve caydırıcılığı" olabilir?

Bakalım...

Öncelikle; "kimyasal" hadimde şunlar uygulanmıyor…

Ne penis…

Ne "testisler" kesilmiyor…

Ya ne?

Hadım etme işlemi; "belli aralıklarla ilaç verilerek" gerçekleştiriliyor…

Hap…

Ya da iğne sayesinde!

Suçlunun "testosteron hormonu" böylece azaltılıyor…

Bir süre sonra kalmıyor…

Ve böylece; "cinsel isteği" ortadan kalkıyor..

***

Peki…

Hal-i hazırda bu işlem; dünya ülkelerinde kullanılıyor mu?

Kullanılıyor..

Birleşik Krallık,

Polonya,

Moldova,

Estonya,

Amerika Birleşik Devletleri,

Arjantin,

Avustralya,

Hindistan,

İsrail,

Rusya,

Ki Güney Kore gibi ülkelerde kullanılmakta…

***

Aslında, Türkiye daha önce bir adım atmıştı…

"Cinsel suçlara" ilişkin…

Hapis cezasına mahkûm olanlar hakkında, cezanın infazı sırasında ve koşullu salıverildikleri takdirde denetim süresi içinde bir dizi hüküm getirilmişti..

Ki bunların başında da "tıbbi tedaviye tabi tutmak!?"

Lakin bu işlemde; "Kimyasal hadım" yok.

Rehabilitasyon var…

***

Bir haftadır konuşuluyor..

Dün de, "parti liderlerinin" gündemindeydi…

Nitekim…

Cumhurbaşkanı Erdoğan ifade etti…

Cezai hükümde…

Zina da…

Taciz de "aynı kapsamda" değerlendirilmeli…

Çünkü "istismar" değil; hepsi bir bütünlük içerisinde alçaklıktır!

Toplumu çürüten; "birer dinamittir!”

Adalet Bakanı Gül'de ifade etti…

Hükümet sözcüsü Bozdağ'da; "cezalar artırılacak" dedi.

Komisyon kuruldu…

Muhalefette…

Ki Bahçeli de..

Kılıçdaroğlu da…

Aynı minvalde bir duruş ve söylem geliştirdi…

***

Peki…

"Kimyasal hadım" çözüm mü?

Caydırır mı?

Suçun mağduriyetini ortadan kaldırır mı?

Doğru…

"Muammalık" söz konusu…

Şöyle ki…

Hukukçular pek "netice" vereceğini düşünmüyorlar…

***

Türkiye Kadın Federasyonları Derneği Başkanı Canan Güllü…

Çözüm getirici değil…

Bu alanda; "ihtisas" mahkemeleri kurulmalı…

İyi hal indirimi kaldırılmalı…

Özellikle; "ensest" davalarında; mağdur ve fail aynı "çatıda" olmamalı!

***

Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu!

Tek başına bir çözüm değil…

Çünkü "dürtüleri" yok etmiyor…

Kimyasal hadım; yalnızca penetrasyonu durdurabiliyor.

Başka formül olmalı?

**

Feminist Avukat Diren Cevahir Şen..

Öncelikle; "istismar" gerçeğini ortadan kaldırmalıyız…

Kadın da..

Çocuk da..

"Bürokrasi sürecinde" mağdur ediliyor.

Sorun..

Erkeklerin egemenlik ve konfor alanını kullanarak "istismara" devam etmeleri!

Eğer ki…

İstismara bulaşmış "dernekler" korunuyorsa…

Sahip çıkılıyorsa…

İyi halden söz ediliyorsa; "çözüm" zor!

***

Aslında…

Sorunun köklü çözümü!

Eğitimden geçiyor…

Ama; "batıl" eğitim değil…

Dinine…

İnancına…

Değerlerine…

Sevgisine…

Saygısına…

Aile bütünlüğüne…

En önemlisi de; "insan karakterine" dair; bağlılık sağlayan bir eğitimle mümkün…

Ama bizde yok.

Ceza var..

Kanun var..

Nizam var denilip, duyuruluyor…

Amma velâkin; "iş icraata ve hükme" gelince!

Üstünler adaleti…

Üstünler hukuku…

***

TV kanallarında…

Dizilerde…

İnternette…

Enva-i iğrençliği "empoze" eden, yapı ve görüntüye izin vereceksin!

Gencin…

Çocuğun…

Neslin ona ulaşmasına "imkân ve zemin" yaratacaksın…

Beynine zehri enjekte edeceksin…

İnancına…

Geleneğine…

Aile mahremiyetine "pranga" atacaksın!

Yok öyle şey…

Ne demişler; "kızını dövmeyen, dizini döver!"

Biliyorum…

Bu ifadeyle bir çok feminist "saldırı moduna" geçti bile…

Nasıl söylersin diye?

***

Sonuç itibariyle!

Suç…

Ve suçlu artıyorsa…

Demek ki…

Cezalarınız "o suçu" işlemede kifayetsiz kalmaktadır…

Caydırıcı değil…

Biraz olsun; "işin ruhuna inilmeli ki; batakta sinek kalmasın!"

Çünkü…

Tacizciler…

Tecavüzcüler…

Sapıklar…

Zinacılar…

İşte bu "bataktan" yetişen sineklerdir…

"Sinekleri" yok ederek, bataklığı kurutamazsınız…

Öncelikle, bataklığı kurutmak lazım!