PARTİLİ BAŞKAN MODELİ!

 


Buradan ifade etmiştim!

Olacak…

Evet, "Başkanlık" sistemi gelecek.

Şu veya bu şekilde; 64'üncü hükümete ve Parlamento'ya nasip olacak…

Kaçarı yok…

Çünkü önceki gün Başbakan Hükümet programını açıklarken, belirtti…

"Başkanlık" sistemi programda…

Hatırlarsak… Başbakan Davutoğlu şu cümleyi de kurmuştu…

Başkanlık…

Türkiye'nin siyasal tecrübesine ve gelecek vizyonuna en uygunu…

Lakin Parlamenter sistem "artık" istikrarsızlık üretiyor.

Yani, özetle "yönetim şekli" değişecek…

***

Model ne olur?

Hangi kriterler ortaya konulur?

Dünya'da var olan hangi "başkanlık" sistemine uygunluk arz eder…

Doğrusu O'nu önümüzdeki zaman dilimi içerisinde; "hükümet" Meclis'e taşırken göreceğiz…

Ki tartışmalar da; "bu model" üzerinde olacak…

Ama görünen o ki Türkiye!

Kendisine has bir "başkanlık" modelini oluşturacak?

Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan Muhtarlar toplantısında; bu minvalde sinyal verdi…

Ya Partili Cumhurbaşkanı-Başkan!

Ya da Başkanlık olur…

***

Ne demek, derseniz!

Aradaki fark neyi ihtiva ediyor.

Doğrusu ikisinin arasındaki fark kapsamlı "yasal" düzenlemelerin yapılması zorunluluğu…

Mesela Başkanlık sisteminde "karar" kılınırsa…

Ki bu "mevcut" sistemin kökten değişimini zorunlu kılıyor…

Bırakın; Anayasa değişikliğini!

Ötesi.. Tüm yasa ve kanunlarda; "değişiklik" düzenlemesi gerekiyor…

Hele ki; kuvvetler ayrılığı dediğimiz yapı..

Yürütme ve Yargı.. Tabiri caizse devletin işleyişiyle ilgili "aklınıza"  ne geliyorsa gelsin; "hepsine" neşter şart..

***

Parlamentodaki yapı…

Ortadoğu'daki seyir…

İçteki milli meseleler… Ekonomik, sosyal ve siyasal "çıkmazlar" henüz aşılmazken!

İşte böylesi bir değişimin seyrine girilmesi; uzun zaman ister…

Ki zor da görünüyor.

Diyeceksiniz ki; 4 Yıllık bir zaman dilimi var..

Fırsat bu!

AK Parti neden; "bu fırsatı" kaçırsın ki?

Öyle de mevcut meclisteki "matematiksel" durum…

Erdoğan'a karşı blok düşmanlık var iken!

Hele ki; "muhalefetteki" hasımlık değişime sıfır ihtimal veriyor…

 

***

O'nun için Partili Cumhurbaşkanı şuan için en doğru model diyebiliriz!

Ki Parti'deki ortak görüşte bu eksene doğru kayıyor.

Bir de en sıkıntısız model gibi!

Değişiklik için Mecliste çok da "tansiyonu" geren, bir süreç yaşanmaz!

Yapılacak tek şey var.

O da, Anayasa'nın 101 maddesini değiştirmek.

Zaten değişen tek bir ibare olacak.

Seçilen Cumhurbaşkanı "partisiyle ilişkisini kesecek?"

İşte bu ifadenin yasadan çıkarılmasıyla her şey biter.

***

Ne anlama geliyor derseniz?

Şimdi, Erdoğan için…

Tartışılmıyor mu, AK Partiyi yönettiğini..

AK Parti'nin lideri olarak görev yaptığını..

Kabine değişikliği… Seçim faaliyetlerinde; sahada yer aldığını.

Başbakan Davutoğlu'nu "onun" yönlendirdiğini..

Deniliyor…

***

İşte bu deniliyorlar ortadan kalkacak…

Ve Erdoğan'ın bu minvaldeki tüm siyasal faaliyetleri "yasal güvence" altına alınmış olacak.

Yani önümüzdeki zaman dilimi içerisinde…

Mecliste.. Kamuoyun da..

Hükümette..  Beştepe'de; bu eksende yoğun bir tartışma içerisinde olacak?

Peki, AK Parti'de bu noktada "kriz" çıkar mı?

Karşı sesler olur mu?

Eee..

O'nu da; mevzu ikmale gelince göreceğiz.

Ama şuan; "Partili Cumhurbaşkanı" modelli bir "Başkanlık" sistemine doğru, yol alınıyor..

***

BURNUNDAN KIL ALMAMAK

Ve hafta sonuna dair bir hikaye..

Kafayı dinlendirmek..

Haftanın, stresini de minimize etmek.

Yani ders-i ibret mahiyetiyle.

Buyurun..

"Burnundan kıl aldırmayan"..

Sakın..

Siz siz olun, burnunuzdan "kıl aldırmamaya" bakın..

Yoksa..

***

 

Buyurun…

Zengin yaşlı bir adam bir sabah müthiş bir baş ağrısıyla uyanır, İlaç alır, geçmez.

Bir iki gün bekler, ağrı devam eder.

Doktor çağrılır. Doktor muayene eder, ağrının sebebini anlayamaz sadece ağrı kesiciler verip, gider.

Fakat adamın baş ağrısı geçeceğine daha da artarak sürer.

Baş ağrısının yanında gözleri de yaşarmaya baslar.

Başka doktorlar çağrılır.

Adam ağrıyı kesene servet vaat eder. Ama doktorların hiçbiri ağrıyı kesemediği gibi sebebini de bulamaz.

***

Baş ağrısından geceleri de uyuyamayan adam iyice kötüleşmiştir.

Baş ağrısı ve devamlı gözyaşları hayatı çekilmez kılmıştır.

Tedavi için yurtdışına da giderler, hastanede uzun bir süre kalır, çeşitli testler yaparlar bir türlü doktorlar teşhis koyamaz.

Memleketine evine dönmesini orda dinlenmesini daha doğrusu son günlerini evinde geçirmesi tavsiye edilir.

Zengin adam ne yapalım kaderimiz böyleymiş deyip çaresiz evine döner.

***

Bir gün, yaşlı adam kendini iyi hissetsin diye eski berberi çağrılır.

Berber yataktan kalkamayan yaşlı adamı tıraş ederken, adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler.

Berber bir an düşünür ve der ki;

– Sakın sizin burnunuzda kıl dönmüş olmasın.

Adamın burnunu kontrol eder;

– Hah işte! Kıl dönmüş. Sorun değil ben hallederim.

Deyip yaşlı adamın şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker.

***

Ev halkı yaşlı adamın müthiş çığlığıyla odaya koşar.

Berber canı çok yanmış olan yaşlı adamın elinden zor alınır ve cımbızın ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla evden kovulur.

Adamın burnu kanlar içindedir.

Pansumanlar yapılır, adam yatıştırılıp tekrar yatağına yatırılır. Ertesi sabah yaşlı adam aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır.

Gözlerinin yaşarması geçmiştir.

Baş ağrısından ise eser kalmamıştır.

Dönen kılın sinire değip gittikçe uzayarak dayanılmaz ıstıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfeder.

Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir.

Sapasağlam ayağa kalkan yaşlı adam, vaadini yerine getir. Berberi çağırtır ve ona bir servet bağışlar…

Burnundan kıl aldırmayanların başı çok ağrır…

Hayat akarken bazen büyük sorunların çok basit çözümleri olabilir.

Bu çözümlere ulaşmak için herkesi dinlemeyi bilmek, herkesin fikirlerine açık olmak gerekir.

***

Oylar nereye gider?

Seçmen oyunu kullandıktan sonra geri döner, sandık kurulu başkanına dönüp;

-“Ben pusulamı geri istiyorum.”

-“Geri verilmez, niçin istiyorsun.”

-“Adres yazacağım da ondan.”

-“Adres yazılır mı be adam…”

-“Geçen seçimde adresi yazmadık başka partiye gitti de…”

***

Kurbağa ile Akrep

Akrep bir gün yiyecek ararken bir nehrin kenarına gelmiş.

Karşıya geçecek bir yol bulamamış bir türlü.

Bu sırada suda bir kurbağa görmüş.

Kurbağaya kendisini karşıya geçirip geçiremeyeceğini sormuş.

Kurbağa:

-"Sen beni sokarsın!" diyerek, kabul etmemiş.

Akrep, kurbağaya söz vermiş onu sokmayacağına dair.

Kurbağa da:

-"O halde çık sırtıma seni karşıya geçireyim" demiş.

Akrep kurbağanın sırtına çıkmış, nehrin yarısına geldiklerinde, akrep dayanamayıp kurbağayı sokmuş.

Kurbağa son anlarında akrebe sormuş:

-“Hani beni sokmayacağına dair söz vermiştin! Şimdi ben ölüyorum, ben ölünce sen de boğularak öleceksin!”

Akrep de mahcup bir şekilde karşılık vermiş:

-“Ne yapayım kurbağa kardeş?

Bu benim doğamda var!”