Siz mevta, AK Parti 400 vekille başta!

 

Neyin tartışmasını yapıyorduk…

Türkiye..

Değişime.. Yeniliklere..

Yüz yıllık hedeflere "odaklanıyorsa.."

O zaman…

"Yeni bir yönetim" anlayışına sahip olması gerekir…

***

Ne mevcut Anayasa..

Ne mevcut Parlamenter sistem..

Ne de Yargı mekanizması..

Net ifadeyle..

Yasama.. Yürütme ve Yargı…

Tüm işleyişleriyle..

A'dan, Z'ye "değişmeli-yenilenmeli.."

***

Çünkü…

Hepsi mevcudiyetleriyle..

Çağa uygunluk açısından "miadını" doldurmuşlar.

Artık, varlıkları "tıkanıklık" nedeni.

Ki güven.

İşleyiş.

Ve oluşan "kamplaşma", toplumsal "tahribatı" körüklüyor...

***

Hele ki.

Yanı başımızda; "savaşlar" hâkim iken.

Küresel güçler, "vampir" misali kan emerken.

Yeniden, "ülkeler" dizayn ediliyorken…

Haritalar.

Sınırlar yeni bir versiyonla, "çizilme" aşamasına gelmişken.

Ateş'in hızla "içimize doğru" sürüklemeye planlanırken.

***

Elbette ki…

Türkiye’nin "yerinde" saymaması gerekiyor.

Hamle yapması yazım.

Kendisini koruma ve kollama noktasında, "kalkan" geliştirmeli.

Bunun için de…

"Milli meseleler" dâhil olmak üzere…

Mevcudiyeti arz olan açmazlarını, aşmalı.

Yani hali hazırdaki "patinaj" durumdan kurtulmalı.

***

Ayaklarına dolanan.

Ellerine "pranga" olan…

At gözlüğüne mahkûm edilen…

Vesayetçi. Tekçi. Jakoben.

Seküler…

İliklerine kadar işleyen "şer yapılardan" arınmalıdır.

Dizginleri kırarak, özgürleşmeli.

***

Bunun için de.

Cumhur'un "başından", Cumhur'un bireyine kadar…

Katılımcı.

Demokratik.

Çağdaş.

Eşitlikçi, anayasal bir özgürlük "ortamı" oluşturulmalı…

Pek tabi ki, "Yönetimin de" şeklini ve aklını yenilemeli.

***

Bunun için neyi öneriyorduk.

Olursa.

Ya tam Başkanlık sistemi…

Ya da yarı başkanlık sistemi…

Ki bu iki öneriye; "Türkiş-Başkanlık" modeli geliştirilsin.

Yok olmuyorsa…

O zaman fiili duruma en uygun olanı; "Partili Cumhurbaşkanı."

***

Nitekim!

Son günlerde bu öneri hayli mülahaza edilmeye başlandı.

Ama ne var ki.

Kerametleri kendinden menkul "muhalefet"

Ne çevresel tehditleri…

Ne içteki "milli meselelerin" yaratabileceği tahribatı…

Ve ne de, Türkiye'nin yarınlarına dair "ön görüleri" görmeden…

***

Her şeyi…

Ama ülkede olup biten her meseleyi…

"Kişiye" indirgeme "gafletinde" bulundu.

Dar düşündü.

Penciklikte direndi…

Alternatif olabilmenin aksine, "var olanı" yok etmeye çalıştı.

***

Değişimi de. Yeniliği de…

Erdoğan…

Ekseninde "politik" mülahazalar üretti.

Dün olduğu gibi bugün de.

Sanki Erdoğan bir fani değil…

Sanki ilelebet Erdoğan "olacak" ve makamların işgalinde hep o bulunacak diye.

"Sığ" anlayış.

***

Ki hep ifade ederim.

Muhalefetin mevcudiyeti.

Liderlerin galebe çalan karakterleri…

Pek tabi ki, ortaya koydukları "politikalar".

AK Parti için; "bulunmaz bir nimet"

Ama ülke ve millet için, "bir melanet"

***

Bakınız!

65'inci hükümet kuruldu.

Başbakan Binali Yıldırım.

Ve önceki gün, "Beştepe’de" Bakanlar Kurulu toplandı.

Öyle görünüyor ki.

Bundan sonraki tüm toplantılar "bu minvalde" olacak.

***

Peki, bu durum, neye delalettir.

Elbette ki.

2014'ten buyana, hep savunduğum.

Hep dile getirdiğim.

Ki son günlerde herkesin artık olması gerektiğini söylediği; "Partili Cumhurbaşkanı" sistemi…

Yani, fiili olarak;

"Partili Cumhurbaşkanlığı" sistemine geçilmiş oldu.

***

Kılıçdarzade…

Ne diyordu; "ancak kan dökebilirsiniz"

Ne oldu?

Geçiş oldu, "kimsenin burnu kanamadı, kan da dökülmedi"

Bilakis…

Herkes memnuniyet içerisinde, "duruma" keyifle baktı…

***

Kim ne der bilmem?

Ama muhalefet vahim derecede "balık aklıyla" hareket ediyor.

Kimse geçmişe bakmıyor.

Bırakın, AK Parti iktidarı öncesini.

80'nı, 90'nı, 2000'e bir gidin.

O günleri hatırlayın.

***

Hatırlatayım…

Ki Cumhuriyetin, 11 Cumhurbaşkanı dâhil olmak üzere.

Evren'i ayrı tutarsak…

Hepsi. Muhakkak ki "mensubu" oldukları parti…

Ya da partiler "bir ismi" tespit edip, arkasında dururdu.

Yani, "Parti" tercihli, Cumhurbaşkanı adayı…

***

Özetle.

Ya Parti içerisinden,

Ya dışarıdan "mutabık" olunan isimle, Parlamentoda "Cumhurbaşkanı" seçimi yapılırdı.

Ki, Erdoğan öncesinde, Abdullah Gül bile "parti tercihiyle."

Öncesinde, Sezer.

Partilerin "mutabık" kalarak, benimsedikleri dışarıdan bir isim idi.

***

Hal böyle iken… O gün için…

Birileri.

"Tarafsız Cumhurbaşkanı" savında bulunuyor idiyse.

İş tamamen; "aldatmacadan" ibaretti.

Velhasıl.

Kimse kimseyi "kandırmasın."

Bu milleti de "aptal sanmasın"

Sananların akıbeti.

Üstadın ifadesiyle; "hal-i âlem ortada."

***

Diyeceği o ki…

Milletin oylarıyla seçilmiş.

Halkın iradesine sahip olmuş Erdoğan için.

Partili Cumhurbaşkanı olarak…

Ülkeye ve millete "hayırlı-uğurlu" olsun.

Kemal bey de,

Bahçeli de,

Demirtaş da, "ardından" baka kalsın…

***

Acaba…

Üretimsiz muhalefet.

"Atı alan Üsküdar’ı geçti" sözünü.

Anayasa değişikliği için de, "yemek istemiyorsa."

Diyorum ki.

Bari gelin bunda " adam gibi adam" olun…

Uzlaşın…

***

Aksi takdirde.

Katkı sunmaz iseniz.

Alternatif olabilme becerisini ortaya koymaz iseniz.

Her şeye "kapı" kapatırsanız…

Yine " şileye" müstahak siz olursunuz.

Ki o zaman da iş işten geçmiş olur.

***

İktidar, tek başına Anayasa değişikliğini hazırlar.

Ki ben bunu, "hep ifade etmişimdir"

İktidar zaman kaybediyor.

Bir an önce, "kendi Anayasasını" getirmeli diye.

AK Parti, "Meclise" getirdi.

Sırt çevirdiniz.

'Olmaz… Olmaz… Olmaz…" şımarıklığına girdiniz…

Millet olup-biteni görmez mi?

Görür.

***

Sonuç.

AK Parti'nin Anayasasına "boyun" eğeceksiniz.

O zaman da…

Atı alan Üsküdar’ı geçmiş olmaz mı?

Ha bir de…

Mevcudiyetinizle, "bu siyasi beceriksizliğinizle" mum gibi erimektesiniz.

***

Siz kendi içinizde barışık değilsiniz.

İç kavga.

Liderlik koltuğu, hazımsızlığı yaşarken…

Siyasi üretimsizliğiniz de orta iken.

Sahi.

Bir baskın seçimde hal-i durumunuz nice olur?

Söyleyeyim…

Siz mevta, AK Parti 400 vekille başta!

Hayırlı cumalar.