ÜÇ AYLAR...

Allah'a hamd'u senalar olsun!

Bir kez daha, "mübarek" üç aylara kavuştuk…

İdrak etmek…

Şeref ve tevfikine nail olmak.

Biz faniler için "af ve mağfirettir."

İbadet dua ve münacatın…

Allah'ın rahmetinin…

Mümin kullarına en güzel ve en mükemmel şekliyle tecelli ettiği bir zaman dilimine girmiş bulunmaktayız…

Kâbil ruhları ve müstait nefisleri…

Maddenin esaretinden kurtaran…

Mana miracına çıkaran; "mübarek" üç aylar başlıyor.

***

Aziz aylar!

Bir hadisi şerifte der ki...

"Hayatınızın bazı günlerinde (ilahi) rüzgârlar eser.

O rahmet rüzgârlarına kendinizi vermekten gafil olmayın."

***

Sevgili okurlar…

İşte bu rahmet rüzgârlarının estiği ve günden güne şiddetlenip kâmilleştiği aylardayız…

Bu mübarek üç ay…

Recep,

Şaban

Ve Ramazan ayları…

Rahmeti de, bereketi de "ebediyetin diplomasıdır"…

***

Evet…

"Regaip kandiliyle" başlar…

Miraç ve Beraat'la büyür…

"Kadir gecesiyle" en doruk noktaya ulaşır…

Bu ayların her bir günü…

Her bir saati…

Her bir dakikası; o ilahi sofraya oturabilmek için bir hazırlıktır…

Bir imkândır…

Şanstır…

Af ve mağfirettir…

Kabiliyet ve liyakat kazanabilmenin vesilesidir.

Beşer için…

İnsan için…

Mümin için…

Bu aylar, "nefsin" bir muhasebe fırsatıdır da.

Yeter ki "halis" niyet sahibi olsun…

***

Allah-ü Teâlâ…

Hiç kuşkusuz ki…

Bu aylarda af ve mağfiretini, nimetlerini sağanak sağanak yağdırıyor.

Recep,

Şaban,

Ramazan aylarının bütün gün ve geceleri sürpriz feyiz ve bereketlerle dopdoludur.

Hiçbir maddi ve dünyevi ölçü ile değerlendirilemeyecek kadar ilahi ikramlarla donatılmıştır…

***

Bizim de bu günleri bir fırsat bilmemiz lazım…

Çok iyi değerlendirmemiz gerekir.

Aslında biraz gönül uyanıklığı dikkat ve samimiyet yeter…

Günlerin ve gecelerin feyzinden yararlanabiliriz…

Manevi yoldaki pek çok eksiğimizi telafi edebiliriz…

Kâmil insan olma yolunda mesafeler kat edebiliriz.

Yeter ki; "o yüce inancın" kudretine nail olabilelim…

***

Ne güzel bir tanım…

“Recep, Allah-ü Teâlâ’nın ayıdır.

Şaban, benim ayımdır.

Ramazan ise, ümmetimin ayıdır.”

***

Rahmet iklimi…

Yaşanılan "evre" açısında, şifadır…

Acının…

Şiddetin…

Kan ve gözyaşının "hâkim" olduğu İslam coğrafyası için…

Suriye'de…

Irak'ta…

Mısır'da…

Afrika'da…

Yemen'de…

Yani "İslam dünyası" açısından; "muhtaç" olunan bir zaman dilimi…

***

Duamız…

Temennimiz…

Ve beklentimiz…

Rabbimizin istediği mana çerçevesinde; "var edilmek" istenilen "ateşe" su olur…

Huzur getirir…

Barış sağlar…

İslam bayrağı "mümin müminin" kardeşidir, hakikatiyle dalgalanır…

***

Evet…

Mübarek aylarımız…

İdrak edeceğimiz Regaip kandilimiz…

Müminlerin mağfiret-i ilahiyeye nail olmalarına vesile olmasını temenni ederken…

Bütün İslam âlemine…

Ülkemize ve bölgemize sulh ve huzur getirmesini Rabbimizden niyaz ederiz.

Üç aylar ile geçmiş ve gelecek kandilleriniz mübarek olsun…

***

KIRKLAR DAĞI YIKILACAK!

 

Evet...

O ucube yapılar.

O beton yığınları.

O şehrin kalbine indirilen "binalı hançerler var ya."

Kırklar Dağındaki; "imar" tahribatı.

Yıkılması için.

Oradan sökülüp, atılması için.

Yeniden yeşil alan olması için; "karar alınmış."

Kararı veren.

Talimatı ileten de; "Çevre ve Şehircilik Bakanlığı…

Bakan Özhaseki.

Büyükşehir Belediyesi'ne iletmiş…

Masraf ne kadarsa…

60 milyon lira denilmiş, 80'de gitse; "işi bitirin"…

***

Tüm bunları yanlış duymadınız!

Bu sürpriz ve flaş müjdeli beyan…

Önceki gece geldi…

"Büyüktimur'la Gündem" programıma konuk olan; AK Parti Milletvekili Galip Ensarioğlu'ndan geldi.

Ensarioğlu…

Orası bir teras olacak.

Yeşilliklerle.

Sosyal alanlarla; "donatılacak."

Nevruz parkı olacak...

Bunun için çok uğraştık; "inşallah" başarırız.

Bu duaya âmin denilmez mi?

İnşallah diyelim!

***

Vahim bir "hatanın" telafisine gidilmiş olunacak…

İşin ivediliği.

Kurumların işleyişi…

Hükümetin icraatı ortaya koyması noktasında.

Pek tabi ki; "kamuoyu" baskısı da şart.

Bir an evvel; "hançer" çekilsin…

Bilmem…

Bakarsınız Cumhurbaşkanı Erdoğan.

Başbakan Binali Yıldırım.

1 Nisan'daki referandum mitinginde; "bu minvalde" bir müjde verebilirler…

Bekliyoruz…

***

TEK ADAM MI, ÇİFT BAŞLILIK MI?

Siyasi mevzulara gelirsek…

Eeeyy, "hayırcı" kesilen siyasiler…

Özellikle, Kemal bey'ler…

Bir karar verin ya!

Sabah ayrı.

Akşam ayrı "söylenip" duruyorsunuz…

Zihin "alabora" oldu…

Diyorsunuz ki…

Referandum'da "evet" çıkarsa; "tek adam" olunacak…

Ekliyorsunuz…

Diktatör…

Kral. Padişah. Saltanat olacak…

Sonra…

Akşam saatlerine gelinince, bu kez "zıtta" ısrar ediyorsunuz…

Neymiş…

"Çift başlılık" olacak…

Ya Cumhurbaşkanı ayrı partiden…

Ya Meclis'teki çoğunluk ayrı partiden…

Deyip…

"Çift başlıktan" söz ediyorsunuz!

***

Şimdi…

Hangisi "doğru…"

Tek adamlık mı?

Çift başlılık mı?

Valla sizi bilmem…

Ama ben diyorum ki; "akşamdan" kalındığı için…

Siz; "çift" görmeye başladınız…

Baksanıza…

"Fesh'i" bile, darbukatör bayram’a çevirdiniz.

Ritme göre, söyletiyorsunuz.

Sorsak.

Var mı yok mu?

Var.

Peki, nasıl var dersek?

Bir akşamı bekleyelim dersiniz.

Öyle ya; "çift görme" saati başlıyor ya…

VALİZİ HAZIRLAMIŞTI!

Erdoğan ne diyor?

Kemal Kılıçdaroğlu…

15 Temmuz akşamı; "yurt dışına" kaçmak istemiş…

Havaalanında imiş…"

Ama uçamamış…

Çünkü uçakların kalkması "mümkün" değilmiş…

Peki.

Kemal bey'in "o geceye" dair, savunması neydi?

Hatırlarsak.

"İstanbul otellerinde yer bulamamıştık."

***

Vaziyetten ne çıkar?

Demek ki…

Kemal bey'ler…

O gece "kaçış valizini" hazırlamış…

Kapı kapı gezmiş…

Acenta acente sormuş…

Uçak…

Özel uçak…

Denizden. Karadan. Hava'dan!

"Fırsat" yok.

Çünkü "uçuş" yasağı…

***

Sonrası…

Sığınacak "bir sığınak" aramış.

Ama kimse "içeri" almamış.

Oteller…

Moteller…

Butikler "hepsi" kendi beyanıyla ful çekmiş; "yerimiz yok" demiş…

Yani ulu-orta yerde açıkta kalmış…

Bilahare…

***

İşte o bilahare durum meçhul…

Valla bilmem…

Kemal Bey'in "15 Temmuz" gecesinden çıkardığım bu…

Sizce!

O geceye dair; "farklı bilgi" varsa bilelim…

Öyle ya…

Soylu her ne kadar; "kasetin" sırrını biliyoruz diyorsa da.

Acaba; "o gecenin, o kasetle" ilişkisi var mı?

Malum!

Kurgu ve senaryo; "aynı kozmik" odaya ait.

Neyse...

***

 ATATÜRK NE DERDİ?

Birilerine dert…

Atatürk yaşasaydı…

Referandum'a dair; "tavrı" ne olurdu?

Evet, mi derdi?

Yoksa hayır mı çekerdi?

CHP'lilere sorsanız, "hayır" dermiş.

Karşı cephedekiler de; "evet" dermiş ısrarında.

"Evet ya da hayır" noktasında ne der bilmem.

Ama öyle inanıyorum ki.

Atatürk yaşasaydı.

Bir saniye bile; CHP'nin hal-i vaziyetine dair "kibrit" çakardı.

Aveneyi de; "dize" yatırıp, silelerdi.

Elin gâvuruyla; "ittifak neyin nesi?"

Ve şunu derdi;

"Bu mu sizin vatanseverliğiniz?"

 

***

 

 

AB'Yİ ÖNEMSEMEK!

Diyorlar ki…

AB…

Erdoğan yüzünden, "Türkiye'yi" artık önemsemiyor…

Hırçınlığı bu yüzden…

İyi de…

Peki, Türkiye ahalisi olarak; "biz önemsiyor muyuz?"

Bunu soran yok.

Varsa yoksa AB'nin "ne dediği?"

Aha size, bir anket.

Vatandaşa sorulmuş…

Türkiye'nin AB'ye üye olmasını "önemsiyor musunuz?" diye…

Alınan cevaba bakın…

Yüzde 83,9…

Hiç ama hiç "önemsemiyorum…"

Varsın gerisini; "onlar" düşünsün…

"Hasta adam" olan onlar, artık "biz" değiliz…