Suudiler, “Ataerkil Yasaları” kaldırarak(!) Neyi Amaçlıyor?

Geçtiğimiz hafta sonunda MÜSİAD Genel Merkezinde UTEKS..tarafından organize edilen ‘Haliç Buluşmaları’nın 27.’si gerçekleşti. Konu, Suudi Arabistan’ının ‘Yeniden Kurulması’ ve Türkiye’ye yansımalarıydı. Konuşmacı Ortadoğu konusunda uzman Prof. Dr. Zekeriya Kurşun idi.

Konu son günlerde dünya gündemini meşgul eden Suudi Arabistan olunca, katılım da ilgi de bir hayli yüksekti. Çünkü Arabistan’ın İslam ülkeleri içinde çok farklı bir konumu var. Suudi Velihatı Muhammet bin Selman’ın gündeme taşıdığı ekonomik ve siyasi yenilenme hamlesi ve ülkede yaşanan olağan dışı siyasi hareketlilik bu “farklı konumu” daha da ilginç bir hale getirmiş durumda.

Arabistan, öncelikle Müslümanlarca kutsal kabul edilen mekânlara sahip olması dolayısıyla, İslam dünyasının ilgi odağında bir ülke. Diğer taraftan da sahip olduğu petrol ve hala açılmayan altın rezervinden dolayı kapitalist dünyanın vaz geçemediği bir coğrafya. Ayrıca Vehhabilik mezhebi ile İslam’ı en iyi temsil ettiğini öne sürmesine karşılık, Müslümanlardan ziyade ABD ile yakın siyasi ve askeri işbirliği yapması dolayısıyla da komşularını tedirgin eden bir devlet.

Arabistan’ının bu “farklı” konumuna daha birçok örnek vermek mümkündür. Örneğin Şiiliğin temsilcisi olan Iran ile ezeli bir düşmanlık ve rekabet içinde olması gibi.

Peki, böyle bir ülkede yaşanan ani değişimler veya değişim söylemleri ne anlama geliyor? Hangi iç ve dış dinamikler böyle bir değişimi, Muhammed bin Selman’nın ifadesiyle “2030 Vizyonu’nu gerekli kıldı? Bu soruların cevabı, tüm Müslüman ülkeleri haklı olarak yakından ilgilendiriyor.

Panel konuşmacısının da ifade ettiği gibi, dış dinamiklerin başında ABD’nin bölgeyi yeniden dizayn etmesi geliyor. Bu sava göre Batı, İslam dünyası içinde, Türkiye’yi devre dışı bırakacak yeni aktörler istiyor ve bunu da sürekli İran tehdidi ile korkutup yanında tuttuğu Arabistan üzerinden yapmayı daha rasyonel görüyor. Böylece aynı zamanda tüm Arapları bir blok haline de getirebileceğini hesap ediyor.

Bir sosyolog olarak beni özellikle ilgilendiren husus, haliyle iç dinamiklerdi. Panel boyunca bunun cevabını bulmaya çalıştım. Öncelikle kesin olan şey, Suudi Arabistan’da ihtiyaçtan kaynaklanan bir değişim arzusunun var olduğudur. ABD, bu değişim arzusunu iyi kullanıyor.

Bu değişimi tetikleyen iç dinamiklerin başında ise iki nokta geliyor: Birisi siyasidir: Yemen’e yönelik yürütülen savaşta Arabistan başarısız oldu. Bu başarısızlık algısını, içeride “gelecek umudu” satarak örtmek istemektir. Yani, kamuoyu nazarındaki itibarını korumak istemektedir.

İkicisi ve en önemli iç dinamik ise, ekonomi kötüye gitmesi, fakirleşmenin artmasıdır. Alınan önlemlerin bir kısmı buna yöneliktir. Örneğin kadınlara araba kullanma izninin verilmesinin nedeni, dışarıdan gelip Arabistan’da çalışan yabancı şoförlere alternatif oluşturmaktır. Yani ekonomiktir. Çünkü Arabistan’da gelir düzeyi yüksek her evde 3-4 Yemenli veya Mısırlı şoför hizmet görüyor.

Yakın akraba bakanların beş yıldızlı bir otelde rehin tutulması ve reformlara karşı çıkan din adamlarının tutuklanmasının altında da gelecekle ilgili ekonomik kaygılar yatıyor. Krala yakın bakanlar ve prensler, Suudi Arabistan’ın yerli nüfusunu ekonomiye kazandırmak yerine, kendi şirketleri üzerinden dışarıdan eleman temin ediyorlar. Bugün Arabistan’da hemşireden tut, şoföre kadar, çöpçüden tut, teknisyene, mühendise ve eğitimciye kadar her alanda çalışanların büyük çoğunluğu yabancılardır.

Arabistan’ı ekonomik gelecek açısından en çok korkutan şey, sadece istihdam veya petrol rezervlerinin tükenmeye başlaması değil. Daha da önemlisi elektrikli otomobillerin hâkim olmaya başlamasıyla petrol fiyatının varil başına 10 $ 'a kadar düşmesi tehlikesidir.

Buna yönelik neler mi yapmak istiyor Muhammed bin Selman? Öncelikle ülkenin petrol gelirindeki düşüşü telafi etmek için daha fazla yabancı yatırım ve yabancı ziyaretçi çekmek istiyor. Bunun için de batı kamuoyunun dikkatini “ataerkil yasaları” kaldırarak(!) yaptığı “mini reformlara” çekti. İşe, kadınlara stadyumların kapısını açmasıyla başlamasını bunun en somut göstergesidir. Konuya bu açıdan baktığımızda değişim arzusu gerçek, ama yapılan değişimler ise “siyasi bir manevra” gibi gözüküyor.

Beş yıldızlı otelde rehin tuttuğu bakanlarla, istihdam pazarlığı yapıyor. Daha fazla yerlinin istihdam edilmesinin önünü açmak istiyor.

Tüm bunları yaparken Vehhabilik inancından asla vaz geçmediğini, çünkü Vehhabiliğin Suudi Devletinin tek meşruiyet gerekçesi olduğu da panelde gündeme gelen önemli tezlerden biriydi.

Her ne kadar panel konuşmacısı, yapılanları “göz boyama” olarak değerlendirse de, reformların mimarı diyebileceğimiz ABD’li yetkililer bunu “ciddi reformlara” olarak görüyor.

Gerçeğin ne olduğunu ve bunun Türkiye’nin bölgedeki konumuna nasıl etki edeceğini ise zaman gösterecek.