30 MART 2014 YEREL SEÇİM SONUÇLARI ANALİZİ
Eklenme: 6/3/2014 12:00:00 AM

Her ne kadar 2014 yılı yerel yönetim seçimleri, resmi olarak yerel idarecilerin seçimi olarak kabul edilse de, sonuçlarına bakıldığında bu seçimlerin ulusal ve uluslararası sonuçları olan seçimler olarak tarihe geçtiği görülmektedir. Örneğin, Kendini 40 yıllık silahlı Kürt sorununun temsilcisi sayan BDPnin HDPyle Güneydoğudan çıkıp Türkiyelileşme çabası, 90ların korkulu rüyası Hizbullahın silah bırakıp önce dernekleşmesi sonra Hüda-Parla ilk kez seçimlere katılması, AK Partinin 12 yıllık yol arkadaşı olan kısaca Cemaat olarak tanımlanan Fethullah Gülen Grubunun (FGG) iktidar arkadaşına yolda tapelerle ihanet iddiası ve bir ucu başbakana da uzatılan 17 Aralık yolsuzlukları, FGGnin başta Ankara olmak üzere MHP ve CHPyle kurduğu ittifak ve Başbakan Erdoğanın Irak Kürdistanı lideri Mesut Barzaniyle 15 Kasım 2013 Diyarbakır ziyaretigibi.

AK Partinin büyük zaferiyle sonuçlanan 30 Mart 2014 yerel seçimleri, Türk siyasal hayatında ilk kez, bir siyasal bir parti genel ve yerel seçimlerde beşinci kez oylarını sürekli artırma başarısını göstermiş oldu. Bu yazıda 30 Mart yerel seçiminin siyasi partiler, FGG, Güneydoğu ve Cumhurbaşkanlığı seçimine yansımaları açısından analiz edilecektir.

30 Mart 2014 Yerel Seçimlerinin İlkleri ve Etkileri

Bugün çok partili siyasal hayata geçmemizin üzerinden 69 ve bu hayatın dış tabanlı askeri bir cunta darbesiyle kesintiye uğramasının üzerinden de 54 yıl geçmiş bulunmaktadır. 14 Mayıs 1950 yılında Demokrat Partinin zaferiyle Türk siyasal hayatında ilk kez halk, iktidara gelmiş oluyordu. Ortadoğu tarihinde de bir ilk olan bu olay, kansız bir devrim olarak tarihe geçmiştir. DPnin zaferinin önemini Eylül 1950 yerel seçimlerinde dönemin Başbakanı Adnan Menderes şöyle tanımlar: 14 Mayısta halk CHPyi iktidardan, şimdi de muhalefetten tasfiye etmiştir.

Aslında biraz daha geriye gidecek olursak ikinci çok partili siyasal hayat denemesi olan Serbest Cumhuriyet Fırkasının (SCF) kapatılmasının (1930) sebebi olarak da SCFnin, Cumhuriyet Halk Fırkası (Bugünkü CHP) karşısında kazandığı yerel seçimlerdir. Bu nedenle yerel yönetim seçimleri Türk siyasal hayatında her zaman önemli olmuştur.

Bu seçimleri ilginç kılan özelliklerin başında, bugüne kadar sizin için ne yapmadık?, diyen AK Parti cevizinin içi olarak görülen FGGnin adeta intiharı seç(tiril)erek, CHP ve MHPyi destekleyerek AK Partiye karşı ortak hareket etmesi olmuştur.

Bir diğer ilginç olay ise yoksul Beypazarını; turizmle Ankaralıların hafta sonu sayfiye yerine çevirmeyi başarmış, MHP kökenli Belediye Başkanı Mansur Yavaşın, CHPnin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı olması ve yılların kurdu AK Partili Başkanı Melih Gökçeki ilk kez çok ciddi zorlamasıdır.

30Mart yerel seçim sonuçlarına göre AK Parti 2009 seçimlerine göre 7 ilde oy kaybetmesine rağmen, 74 ilde oylarını artırmıştır. Burada FGG, AK Parti kazanmasın diye Ege bölgesinde CHPyi desteklerken; Anadolu kentlerinde MHPyi desteklemiştir. Ancak FGGnin Diyarbakırda, BDPyi desteklediğini görmedim, duymadım ve inanmıyorum. Bu da FGGnin milliyetçi olduğuna ve Barış sürecini istemediğine yorumlanmaktadır.

Aşağıdaki tabloya bakıldığında dört partinin oy oranları görülmektedir.

Büyükşehir Bel. Başk. İl Bel. Başk. İlçe Bel. Başk.

AK Parti %60 %59 %61

CHP %20 %15 %17

MHP %10 %9 %11

BDP %7 %15 %7

Güneydoğu açısından ilk olarak, adam (y-ç)okluğundan adeta yabancı istilaya uğrayan, Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkan adaylığını, Maraşlı bir Vali getirilirken; BDP de karizmatik bir kişilik olan Osman Baydemiri Diyarbakırdan piyasaya sürmüştür. Her zaman iktidar gücüne inat yerel seçimlerde sürprizler yapan Şanlıurfa, bu kez de her kese sürpriz yaptı. Bu seçimlerde aşiretlerin çözülmesinden çok, diğer adayların profilleri etkili olmuştur. Örneğin, Bucakların dışında AK Partinin belediyesini kazandığı Siverekin tarihinde bir milat olarak görülen kişi de Ağa ve şeyh desteklidir. Burada kanaatime göre, önemli olan bir aşirete mensup olup olmamak değil, aşiretçi olmamaktadır.

AK Partinin Diyarbakır seçimlerinde yıllar içinde aldığı oy grafiğine bakılacak olursa 2004 seçimlerinde %32, 2009da % 33 aldığı ve bu seçimde barış rüzgrına rağmen ancak %35 aldığı görülmektedir. Ak Parti, Erdoğanın düşen sesine rağmen yerel seçimler için son konuşmasını yaptığı Diyarbakırda 17 ilçeden sadece iki küçük ilçeyi kazanabilmiştir. Eğil gibi bir yerde halkın soy sop yerine liyakate baktığı, çınar gibi ailelerin makam için birbirine girdiği bu seçimleri yerinden takip eden biri olarak bu başarısızlığı üç nedene bağlıyorum: Aday seçiminde hatalar, Sürekli el değiştiren il teşkilatının kurumsal zayıflığı ve teşkilatın Erdoğan veya BDP gibi dava inancının zayıflığı ve Hüda-Parın etkisi (%5 civar).

Güneydoğunun diğer illerinden olan Muş ve Bingölü kazanan AK Parti Van, Bitlis ve Siirtte de %40ın üzerinde oy alırken, diğer on ilde de %30un üzerinde oy almıştır. Güneydoğuda zaten tepkiyle karşılanan FGG karşıtlığı ve Barış süreci Güneydoğuda AK Partiye yaradığı söylenebilir. Bu seçimlerde önemli bir diğer sonuç da, HDP adıyla İstanbulda seçimlere giren BDPnin MHP kadar oy olması. Burada Sırrı Süreyya Önderin kişiliği ve BDPli taraftarların mobilize ve politize olması etkili olmuştur. Ancak Urla ve Fethiyede HDP tabelasına dahi tahammül gösterilmemesi, olayların Doğuya sıçrayacağı endişesini taşımışsa da barış süreci sayesinde bu provokasyonlar atlatılmıştır.

FGGnin neden olduğu iddia edilen Bursa, Erzurum, Kayseri, Kocaeli, Malatya, Sakarya ve Sivas gibi yerlerde AK Partinin oy kaybı ortalama % 5 iken bu orana; sahil bölgesini de kabaca ekleyip bunu Türkiye ortalamasına vurduğunuzda, AK Partinin FGG nedeniyle oy kaybının ancak %1.5a tekabül ettiği görülmektedir. Bu sonuç da bize, Yıldırım Bayezid zamanında Hacı Bayramın benim sadece 1.5 müridim var fıkrasını hatırlatmaktadır. Rivayete göre Yıldırım Han, Hacı Bayramın müritlerinin çokluğundan şikyet edince, o da benim sadece bir buçuk müridim var der ve bir koyun keserek hepsini aynı şekilde cennete göndermeye davet eder. çadırdan dışarı akan kanı gösteren Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri, kendisine güvenenleri kesilmeleri için içeri davet edince, milyonlardan sadece, sana canım feda olsun diyen bir kadın ve bir erkekten oluşan, 1,5 kişilik sadık müridin kaldığı görülür.

Bu seçim sonuçları da Hacı Bayramın vergi alınmadığı için sayıları milyonlara ulaşan mürit bağlılığının, FGGde de iktidardan nemalanmak şeklinde sürdüğü anlamı çıkarılabilir. Kanaatimce Erdoğan, bu fıkrayı ve Özalın Benim memuruna dokunmayın fikrini veya II. Abdülhamidin yıllarca Jön Türkleri evlad-ü iyal için devşirme siyasetini hatırlayarak paralel yapıyı ona göre dikkatle dizayn etmelidir. Zaten bundan sonra da siyasi ve sosyal psikolojik etkisi kırılan FG Grubunun dış çemberden iç çembere doğru artan bir hızla çözüleceği anlamı çıkarılabilir.

Cumhurbaşkanlığı Seçimi

Türkiye tarihinde ilk kez cumhurbaşkanın doğrudan halk tarafından seçilmesi aslında, Başkanlık seçimine geçişin ilk adımı olarak görülmektedir. Başkanlık, Yarı Başkanlık ve Parlamenter olarak üçe bölünen siyasal sistemlerde, bu da Türkiyenin nevi şahsına münhasır bir durum olarak görülmektedir ki; bunun sonucuna kim kazanırsa kazansın fiili başkanlığa gidiş süreci başlamış oluyor.

30 Mart seçimlerinden güçlü çıkan Başbakan Erdoğanın, Cumhurbaşkanlığına aday olması halinde sonunun, Özala mı Napolyona mı benzeyeceği sorusu tartışılabilir. çünkü 30 Mart yerel seçim sonuçlarına göre siyasi saflar, Erbakanın dediği gibi, Biz ve ötekiler şeklinde AK Parti ve ötekileri olarak ikiye ayrılmıştır. FGG, MHP ve CHP safına neredeyse BDP de katılacaktır. Ancak siyasete iki kere ikinin dört etmediği bilinen bir gerçek olarak tekrar ortaya çıkabilir. Ancak benim korkum, Kızılelmaya uzanan Erdoğan için ulusal ve uluslararası koşulların henüz uygun olmadığıdır. Bunu Suriye, Mavi Marmara, Anayasa, Barış Süreci ve Gezi parkı olaylarında görebiliriz.

Bu dönem söz verdiği Anayasayı ve ona bağlı barış sürecini tamamlamayan bir Erdoğanın bu dönemi önceki ilk iki dönemleri gibi başarılı görülmüyor. Ve kanaatime göre, yerel seçimlerde verilen destek istikrar ve kumpas, tapeler, AK Partinin on yıllık emeği ve FGGye olan tepkilerden kaynaklanmıştır.

Özetle kanaatime göre Menderesin ve Özalın son yılları gibi yorgun ve gergin görülen Erdoğan biraz dinlense ve Abdullah Gül yoluna devam etse daha iyi olur. Bu, hem Türk siyasal muhafazakrlığının hem de AK Partinin kurumsallaşması açısından önemli görülmektedir.

Sonuç

Yarım asırlık çok partili siyasal hayatımıza uygun olarak konuya yaklaşıldığında, 1960 darbesinden bu yana sandık, sokak ve dış destek arasında geçen siyasi kavgada kazanan sandık olmuştur. Gençlerin asfalta katıldığı yalanını sür manşetine taşıyan, Menderes döneminin Türk asıllı yabancı kuyruklu basını, 28 Şubatın konsomatrisleri ve dört ağaç için isyana kaldırılan Geziciler ve onları kesintisiz destekleyen CNN ve BBCnin burada etkisizleştiği görülmektedir. Bunda kadrosuz Menderes ve kimsesiz Erbakan dönemine rağmen güçlenen siyasal irade, bilinçlenen halk, kurumsallaşan devlet, özellikle siyaseten uzak duran ordunun duruşu etkili olmuştur.

Bu yazıda varılan sonuçlar aşağıda maddeler halinde belirtilmiştir.

a.) Her türlü yolsuzluk ve tape iddialarına rağmen AK Partinin kesintisiz 12 yıllık başarısı, Türkiyedeki 60 yıllık askeri ve bürokratik vesayet anlayışını kırmıştır.

b.) AK Parti Türkiyeyi yatay ve dikey eksenlerde kucaklayan parti olmuştur. Türkiye halkının marjinal ırkçı ve batıcı görüşlere prim vermediği ve muhafazakar demokrat bir halk olduğu görülmektedir.

c.) Antalya ve Balıkesiri AK Partiye kaptıran CHP sahillere; MHP, yazın çekilen Tuz Gölü gibi iç Anadolu bozkırlarına ve BDP de hezimet yaşadığı Urfa ve Bingölden sonra Güneydoğuya sıkışmışsa da, HDP önemli bir hüruc kapısı olmuştur. Barış sürecinin tamamen oturması halinde de Kürt CHPsi olmaya adaydır.

d.) Hüda-Par önümüzdeki dönemde özellikle Güneydoğuda adından daha çok söz ettirecektir. Bunu Hüda-Par ve BDPnin Kutlu doğum haftası mitinglerinde de görebiliriz. Newrozda milyonlar toplayan BDP, burada hayal kırıklığı yaşamıştır.

e.) BDPnin alternatif cumalardan sonra, Demokratik İslam Kongresini düzenlemesi ve biz de Müslümanız iddiaları gecikmiş doğru adımlardır.

f.) Bu seçim sonuçlarına göre, erken genel seçim alışkanlığını bertaraf etmiş ve ekonomi rayına oturmuştur. Son iki ayda TLnin dolar karşısında kazandığı değer %6.7 civarında olmuştur. Aynı şekilde tek partili siyasi istikrar da korunmuştur.