“AĞLAMAK FAİDE VERSEYDİ BABAM KALKARDI!”
Eklenme: 7/24/2017 12:00:00 AM

İsrail Devleti kurulduğu günden beri, Kudüs ve Mescit-i Aksayi topraklarına katmak için sinsi bir strateji takip ediyor. Stratejisi şudur: İslam ülkelerinde ayrışmanın en zirvede olduğu zamanlarda kutsal meknlarla ilgili tahrik edici bir adım atıyor. Birinci amaç, duyarlı Müslümanları öfkelendirmektir. Ancak öfkesi taşan insanların, Müslüman(!)liderleri o anda çatışma içinde oldukları için öfkelenmelerinin İsrail için hiçbir olumsuz etkisi olmuyor.

İsrail, uzun bir direnç gösteriyor ve sonunda lütfedip geri dönüyor.

Sonucun böyle olduğunu bilerek aynı stratejiyi yıllardır devam ettiriyor. çünkü bu sayede bir taraftan duyarlı Müslümanların öfkesini keserken, diğer taraftan da zihinleri Mescit-i Aksanın işgaline hazırlıyor. Bugün olmadı yarın yine yaparım, bilesiniz. Şimdi size acıdım geri dönüyorum, ama her an gelebilirim mesajını büyük harflerle zihinlere kazıyor.

İslam coğrafyasında Katar krizi sonucu oluşan siyasi tablo, İsrailin hedefine tam da hizmet edecek bir durum doğurdu. Bunu kaçıramazdı. Komplo teorisine girmesin, ama belki de bu ani ve anlamsız Arap krizinin çıkartılmasının bir nedeni de buydu. çünkü kriz, Müslümanları sadece fiziksel değil, kalbi olarak da birbirine uzaklaştırmıştır.

Bu ruhsuz atmosferde İsrailin, milli stratejisi doğrultusunda, Şah yapmasının tam zamanıydı. Yüzde yüz sonuç alamayacağını çok iyi bilmesine rağmen bu adımı attı.

Burada İsrail ne mi kazanıyor?

Öncelikle Müslümanlar arasında İsraile karşı duyulan öfke dışarı atılıyor, yani duyarlı Müslümanların gazı alınıyor. Nasılsa tepkiler ağırlıklı olarak, Türkiye halkından ve Türk Cumhurbaşkanından geliyor, hem de 15 Temmuzda yalnız bırakmalarına rağmen. Başka yerlerden gelen tepkiler oldukça cılız.

Tam da İsrailin istediği kıvamda. Hem de zararsız bir biçimde. Hem de kr içinde kr ederek.

Nasıl mı, kar ediyor?

Samimi dindarlar, böyle günlerde biraz da medyanın yönlendirmesiyle, iki türlü eyleme yöneliyor: Ya Cuma namazından sonra belirli meknlarda bağırıp, çağırıyor, küfrediyorlar. Sloganlarla İsraili protesto edip, biraz da ağlayıp dağılıyorlar. Sanki karşılarında İsrail varmış gibi yumruk sallıyorlar. Ölüm tehdidinde bulunuyorlar. Ve nihayetinde rahatlayıp evlerine geri dönüyorlar.

Sonra İsrail, bu görüntüleri dünya kamuoyuna servis ediyor. Bunu gören Batı kamuoyu, İsrailin nasıl da bir tehdit(!) içinde olduğunu, Müslümanların onu boğmak için nasıl da sabırsızlandıklarını(!) görüyor. Eh, artık İsrailin kendini savunması da meşrulaşıyor(!) Hatta savunması için silah yardımı bile teklif ediliyor.

Toplumsal eylemler, yerinde, ölçülü ve stratejik olursa, belirli bir duyarlılık oluşturma adına iyi. Peki, İsraile karşı yürütülen toplumsal eylemler neyi değiştiriyor? Manzara ortada. Başak söze gerek var mı?

Samimi dindarların verdiği ikinci tepki ise, sosyal medya üzerinden İsraili kınayan veya Filistinlilerin ağıtlarını içeren veya Mescid-i Aksanın önemini anlatan mesajlar göndermeleri oluyor.

Bu mesajları kime gönderiyorlar, dersiniz?

Kendi gönül dostlarına. Zaten İsraile karşı tepkili olan insanlara. Mescid-i Aksa konusunda zaten çok duyarlı olan samimi dindarlara gönderiyorlar.

Sonuç, Yahudi kaynaklı sosyal medya ağları, bu sayede para üstüne para kazanırken, samimi dindarlar da ağlaşıp duruyorlar.

Burada aklıma Akifın sitemi geldi:

Bırakın matemi yahu, bırakın feryadı;

Ağlamak faide verseydi babam kalkardı!

İsrail stratejisini gözden geçirmenin zamanı gelmedi mi?