HUKUK DEVLETİ (2)
Eklenme: 10.04.2012 00:00:00

Hukuk devletinin gerçekleşmesinde yalnızca yasalarca gerçekleşeceğine inanmak saflık olur.Zira,hukuk devleti yalnızca yasalarla değil-Anayasanın da bir yasa olduğunu unutmamak gereklidir-,bunu uygulayanların tutum ve uygulamalarıyla da doğrudan ilgili olmaktadır. Zira, En İyi Yasa Kötü Uygulayıcının Elinde En Kötü Yasa;En Kötü Yasa İyi Uygulayıcıların Elinde En İyi Yasa Olduğu gerçeğinin hatırdan çıkartılmaması gereklidir.

Gerçekten devleti oluşturan üç erk durumundaki;yasama,yürütme ve yargı gücünü elinde bulunduranlar,hukuku devletine inandıkları ve bu uğurda çaba gösterdikleri oranda hukuk devleti bir anlam ifade edecektir.

Milletvekilleri çıkardıkları yasaların,yürütme çıkarılan yasalara dayalı olarak gerçekleştirilen icraatların,yargı da önlerine gelen hukuki sorunların çözüme kavuşmasında hukukun üstünlüğünü kabul ederek,buna göre hareket ettikleri,kanunlar çıkarttıkları,uyguladıkları ve karar verdikleri zaman umutlar artacak,gelişme kaydedilecektir.

Bu çerçevede birçok değişikliğe rağmen,insan odaklı yaklaşımın devletçi yaklaşım karşısında halen geride kaldığını görmekteyiz.Yargı alanında uzun ve otomatik tutukluluk yaklaşımı bunun en bariz örneğini teşkil etmektedir.Oysa,hukuk devleti yaklaşımında özgürlüğün asıl,kısıtlamanın istisna olduğu, masumiyet karinesi nin bulunduğu-yani aksine kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı olmadıkça kişinin masum sayılacağı ilkesi-, adil yargılama, silahların eşitliği prensiplerinin bulunduğu bir yargı sürecinde hukuk devletine aykırı tutum ve kararlara rastlanılmaktadır.

Eşitlik ilkesi(Ay.m.10) 1982 Anayasasının kabul edildiği tarihten bu yana hüküm olarak yer almasına karşın,yıllarca, kürt vatandaşlarına ayrımcı ve asimilasyoncu politikaları uygulanmış,kamu hizmetlerinden faydalanma ve girişte birtakım olumsuzluklar yaşanmıştır.

Gerçekten,fişlemeler ile,güvenlik soruşturmaları ile asılsız bilgiler ile bölge insanının kamu hizmetlerde önemli görevlere gelmesi engellenmiş,hakim,savcı kaymakam üst düzeyde yönetici olmaları engellenmiştir.

Bölge , sürgün bölgesi olarak görülmüş,gerek yasal dayanaklar gerekse keyfi işlemler ile sorunlu,yeteneksiz,kimi zamanda düzence sakıncalı görülenler az gelişmiş bölgeler sürülmüş,bu yapılanlarda hiçbir müdahilliği olmayan bölge insanı mağdur olmuşlardır.

Devlet,sürgün yaparak insanlardan- kendince sorunlu olanlardan- kurtulduğunu sanırken,aslında hizmete aç,eşit yurttaş demelinde yaşamak isteyen insanlara gerçekleştirilen kötü ve ayrımcı politikalarla aslında devletten uzaklaşan halk yığınları oluşturmuştur.Ancak,bunların büyük çoğunluğu, kesinlikle ayırımcılık temelinde yaklaşım sergileyen insanlar değildir.Yalnızca,devletten soğutulan insanlardır.Bir kez,insanlar soğudu mu,onun tekrar ısıtılması çok zor olmaktadır.Nitekim bu yaklaşım,duygusal ve milliyetçilik hamuru ile de birleşince birtakım olumsuz sonuçlar doğurmuştur.

Aslında, kamu görevlilerinin mevzuattan ve uygulamadan kaynaklı olarak sürgün anlayışı ile bölgeye gönderilmesi uygulamasından vazgeçilerek;liyakat anlayışı ile,terfi,ekonomik ve diğer kaygılardan arınmış ,demokrasi ve insan hakları,hukuk devletine inanmış,hümanist kişilerin gönderilmesi ve onların olumlu uygulamaları ile devletten uzaklaşan/küsen kesimlerin tekrar hukuk devleti temelinde güven duyguları gelişebilecektir.

Bu çerçevede yerinden yurdundan göç etmek sorunda bırakılan,köyleri boşaltılan,tanımadıkları bilmedikleri bir şehre gelen vatandaşların sosyal,ekonomik,psikolojik,hukuki sorunları kaçınılmaz olmuş ve devlet karşıtı politikalar ve söylemlerden yaşadıkları travmaları da göz önüne aldığımızda doğal olarak etkilenmiştir.

Peki bu gelişmeler yaşanırken dışarıdan bakış açısı ne olmuştur?Basit ve inkara yönelik söylemleri besleyen yaklaşımların tekrarı ve bu yöndeki uygulamalar.

Sorun insan hakları ve demokrasi temelinde çözülmelidir.Birleşik kaplar misali sağlık,eğitim,spor,siyaset,ekonomi ..vb tüm yaşam alanlarının düzeyi birbirleriyle paralellik taşımaktadır.Birleşik kaplar içindeki sıvı ,kaba döküldüğü zaman seviyeler farklı olsa da sıvının yüksekliği aynı seviyeye ulaşmaktadır.

Bir darbe ürünü olan 1982 Anayasasının,Türkiyede demokrasinin önündeki en büyük engellerden birisi olduğu açıktır.Ülkemizde bir çok sorunun temelinde yer alan bu sorunun;ilk defa sivil,demokratik ,halkın gerçek istemlerini içeren,eşit ve özgür vatandaş temelinde çoğulcu bir anayasanın yapılmasının sorunların çözümünde temel,öncelikli ve zorunlu bir unsur olduğu sürekli göz önünde tutulmalıdır.

Ancak,anayasa ve yasalarda gerçekleştirilecek değişikliklerin yanında,hukuk devleti ve demokrasinin hayat bulması ve kökleşmesi için, kamu otoritelerinin işlem ve uygulamalarında,vatandaşa bakış açılarında,eşit yurttaş yaklaşımının önemli olduğunun da altı çizilmelidir.