ABD gezisi öncesi Reyhanlıda meydana gelen iki patlamada 51 vatandaşımızın hayatını kaybetmesi ve bir o kadarının yaralanması olayı, elbette çok can sıkıcıydı, üzücü idi.
Türkiyenin kendi bölgesinde bile gücünün sınırsız olmadığının işareti idi.
çünkü bu olaya Hükümet çevreleri yaptıkları açıklamalarla Esedin El Muhaberat örgütü ile irtibat içerisinde bulunan DHKP-C örgütünün sebebiyet verdiğini söylediler.
Bu bilgi doğru ise, uluslar arası hukuk kurallarına bağlı kalınsa bile, egemen bir devletin yapması gereken şey, olayın faillerine anında cevap vermek veya bu olaya sebebiyet veren rejimin silahlı güçlerine misli ile mukabelede bulunmaktı.
Türkiye şu anda % 50 ler seviyesinde oy vererek iktidar yaptığı insanlara çok güveniyor, onların yaptığı her açıklamayı doğru kabul ediyor.
Biz Reyhanlı saldırısı ile bir taraftan aramızın iyi olmadığı Suriye rejimine, bir kötülük de Türkiyeye yaptı isnadında bulunur iken, yani rejimin daha da köşeye sıkışması bakımından gerekli adımları atarken, diğer taraftan elimiz kolumuz bağlı bir şekilde oturduk ve olayın faillerinin kesinleşmesinden sonra gerekli cevabı vereceğimizi ifade ettik
Olayın failleri belli değilse, Esedden habersiz bir milim adım atması söz konusu olmayan El Muhaberat örgütünü neden suçladık, failler belli ise Uluslar arası hukuk kuralları içerisinde neden gerekli cevabı vermedik veya en azından BM Güvenlik Konseyinin Suriyeyi kınaması için toplanmasını neden istemedik?
Demek ki işler karışık, kimler Türkiye sınırından Suriyeye girip çıkıyor, sınır güvenliği neden tamamen ortadan kalkmış? Bunu az çok herkes uygulanan politikalar sebebiyle kabul etmiş olduğundan, fazlaca ses çıkartan olmuyor.
Esed rejiminden kaçan Suriyelilere kapısını açan Türkiye bazı ülkelerden destek görse de, diğer bazı büyük ülkeler, mesela Rusya, çin, İran, Türkiyenin bir anlamda savaşın tarafı olduğunu söylüyor. Hatta kimi Arap Ülkeleri ile ülkelerindeki rejim sebebiyle seslerini fazla çıkartmayan Arap Halkları, Türkiyenin gereğinden fazla olaya müdahil olduğunu söyleyerek eleştiriyorlar. Biraz da kendi eden ağlamaz demeye getiriyorlar.
Bu durumda gerek polislerinin öldürülmesi, Reyhanlıda olduğu gibi onlarca vatandaşının bombalı saldırılarla hayatını kaybetmesi ve gerekse birisinin Suriye tarafından düşürüldüğü sabit olan, diğerinin de bu ülke tarafından düşürülmesi ihtimali bulunan iki uçak olayı, bizim acilen BM Güvenlik Konseyini Suriyeyi kınamak üzere toplantıya çağırmamızı gerektirir iken, bu konuda bir adım atamayışımız, Suriye politikamızı silbaştan gözden geçirmemizi zaruri kılıyor. çünkü bölgede uluslar arası istihbarat örgütleri cirit atıyor, kimin ne yaptığını adım adım takip ediyorlar. BM ler Güvenlik konseyinde yapılacak bir toplantıda bu bilgiler belki birilerini rahatsız eder.
İşte bu atmosferde gerçekleşen ABD ziyareti bir çok ilki beraberinde getirdi.
Sayın Başbakan ve ekibi hava alanında kimi Devlet Başkanlarına uygulanan Askeri törenle karşılandılar.
Beyaz Saraya gelişlerinde ABD deki Eyaletleri simgeleyen 52 Bayrak, selam duruşu ile Askerlerin elinde nazlı nazlı salındı.
Başbakan sol tarafında Türkiye Bayrağı, sağ tarafında ABD bayraklı bir limuzin ile Beyaz Saraya geldi. Kapıda Protokol Müdiresi tarafından karşılandı. Obama kapıya çıkmadı.
Beyaz Sarayda iki saate yakın Obama-Erdoğan görüşmesi gerçekleşti.
Beyaz Saray bahçesinde iki lider basın mensuplarına açıklamalarda bulundular.
Sayın Başbakan ve Ailesi Blair Houseda ağırlandılar.
Dış İşleri Bakanı Kerry Sayın Başbakan ve ekibine öğlen yemeği verdi. Yemek öncesinde Kerry yaptığı açıklamada göreve geldiğinden beri üç defa Türkiyeye, iki defa da evine gittiğini söyledi. Böylece Türkiyeye evinden daha fazla önem verdiğini açıklamış oldu. Kerry, ayrıca Başkan yardımcısının bu yemekte hazır olduğunu söyledi. Bunun bir ilk olduğu açıklandı.
Baydın da yaptığı konuşmada Sayın Başbakanın kızının ABD deki eğitimini tamamladıktan sonra doktorasını da bu ülkede yapmış olduğunu, torunlarından birisinin ABD de doğmuş olması sebebiyle, aile bağlarının ne kadar güçlü hale geldiğine vurgu yaptı. Bunlar güzel iltifatlardı.
Tabir caiz ise zarf mükemmeldi.
Ama o akşam kimi yorumcular, ABD Türkiyenin ortadoğuda başat rol oynayacak bir aktör haline gelmesine imkan vermedi,
Suriye iktidarının muhaliflere karşı kimyasal silah kullandığına dair sunulan delilleri yeterli görmedi, daha somut verilere ulaşılması gerektiğini ifade ederek, kendilerinin de bu konuda araştırma yapmış olduklarını ortaya koydular,
ABD Suriye olayına, Irak ve Afganistanda yaşadıklarından ders çıkarttığından, doğrudan müdahil olmayacaklarını açıkladılar,
Muhaliflere yapılacak parasal yardım konusunda da tereddütleri olduğundan, şimdilik kesenin ağzını açmayacaklarını beyan ettiler. çünkü orada çeşitli savaşan guruplar var, bu guruplardan bazıları ile bizim husumetimiz bulunuyor, vereceğimiz paranın kimin eline geçeceğini bilmiyoruz, bu da bizi tereddüde sevk ediyor dediler,
Suriye meselesinin çözümünü Belçikanın Başkenti Brükselde yapılacak toplantıda aranması gerektiğini, böylece Türkiyenin BM ler Güvenlik Konseyinden çıkacak bir kararla, ABD nin Suriyeye müdahil olsun görüşünün itibar görmediğini, yorumcular ifade etti. Bunlar geziye ilişkin olumsuz görüşlerdi.
Yalnız açıktan ifade edilen bir başka görüş de, Esedin iş başından gitmesi için gerekli çalışmanın birlikte yürütülmesi hususunda mutabık kalınması idi.
Burada görünen Türkiyenin canla başla istediği, ama ABD nin bile gücünün yetmediği, ESED REJİMİNİN İŞ BAŞINDAN AYRILMASI DEĞİL DE, sadece Esedin iş başından gitmesi konusunda mutabık kalındığı yolundaki kararlılık, Türkiyeye verilen bir destek gibi algılandı ama, farkında iseniz, ABD Esed Rejiminin, yani Baasın değil de, Esedin görevden ayrılmasına destek olacağını açıklaması idi ki, bunun da ne kadar lehte bir tutum olduğu anlaşılamadı.
Baas rejimi kendisine biçilen görevine devam edecek ise, kimse Esedin kılına dokunamaz, bilmem işin bu yönünün farkında olunmadı mı?
Demek ki,
Suriye de kan akmaya devam edecek,
Türkiye Reyhanlı gibi, Uçak düşürme gibi, Polisleri şehit etme gibi başına daha ne iş gelirse gelsin, Suriyeye doğrudan bir müdahale edemeyecek,
Mültecilere sonucu belirsiz milyarlarca dolar para harcayacak,
ABD başta olmak üzere batılı ülkelerden değil silah desteği, parasal destek bile alamayan muhaliflere, verilen parasal destek ekonomimizi iyice yoracak,
Silah ve parasal destek bulamayan muhalif gurupların arkasında İran gibi, Rusya gibi, çin gibi Devletler olan Esed rejimine karşı güçleri giderek zayıflayacak, mevzilerini koruyabilirler ise bu onlar için kr olacak,
Böyle böyle 2014 yılında Suriyede yapılacak olan seçimlere kadar iş uzayacak ve tavsayacak. Ondan sonrasını Allah bilir.
Ancak şu var ki, taraflar belki isim değiştirerek, konumlarını muhafaza edecekler.
Ve dönüp,
Başımıza bu iş niye geldi diyecekler.