İstanbul Beşiktaş Adliyesinde duruşma bekliyorum.
Gerçi oraya Adliye demek için bin değil, yüz bin şahit lazım.
Avukatlar İstanbulda Adliye ile ilgili fiziki yapılanmalardan söz ettiler.
Kimileri yeni yapılan BAKIRKÖY adliyesinin "kalem odalarının" küçüklüğünden yakındılar. Bir ara Hükümetin Adliye ile ilgili icraatları konuşuldu.
Döndüm ne yani yeni yapılan Adliye binalarını burası ile mi kıyaslıyorsunuz. Siz bu ra Adliye mi diyorsunuz. Avrupa ve Asya yakalarında yapılan iki yeni Adliye binasının dünyanın en büyük Adliyeleri olduğu konuşuluyor, lütfen bunları görmezden gelmeyin.
Avukatlar HSYK nın yeni yapılanmasını, çalışma biçimini, Anayasa Mahkemesinin oluşum tarzını, atanan üyeleri falan gündeme getirdiler. Kimisi lehte, kimisi aleyhte sözler söyledi.
Benim bu konuşmalara katılmaya hiç niyetim yoktu ama, birisi her şeyi mahvettiler deyince, artık dayanamadım, ya kardeşim mahvolan ne? Bir Avukat olarak senin bunu söylemene gerçekten şaşardım.
HSYK da, Anayasa Mahkemesinde Avukat arkadaşlarınızın yer alması mı mahvınıza sebep oldu?
Avukatlar Hâkim ve Savcıların atanmasında görev alacaklar, orada söz sahibi olacaklar, Anayasa Mahkemesi gibi ülkenin en yüksek Adli kurumunda görev üstlenecekler, TBMM sinin çıkardığı kanunlar hakkında söz sahibi olacaklar, bunları onayacak veya bozacaklar!!! siz bunları hayal edemez, rüyanızda göremezdiniz.
Olan biteni takdir, yapanları tebrik edeceğinize şimdi buradan ahkâm kesiyorsunuz diye yüklendim.
Gıklarını çıkaramadılar.
Eeee, eveeeett, amaaa , öyleee deyip, geveleyip durdular.
Bakın dedim güneş balçıkla sıvanmaz, gözlerini kapatan dünyayı kendisine zindan eder, gözlerinizi biraz açın, olan biteni takdir etmiyorsunuz, bari açığa düşmemek için sesinizi çıkarmayın dedim.
Duruşmaya çağırdılar. Girdik. 1 saat kadar duruşma yapıldı, sonra öğlen yemeği için ara verdiler.
Öğlenleri bilmediğim yerlerde yemek yemiyorum.
Sağda solda oyalandım.
Baro odasına girdim.
Elinde cübbesi ile başı örtülü çok genç bir bayan gördüm.
İçeride de bir tartışma var.
Başı örtülü genç Avukatımız sapsarı kesilmiş, öylesine duruyor.
"Ben 1952 doğumluyum, gelmişim 60 yaşına, bu ne kardeşim, bu devirde böyle şeyler olabilir mi? her yerin bir kuralı var, her insan her istediğini yapamaz, ben camiye şortla giriyor muyum, kamu alanlarını kimse canı istediği gibi kullanamaz" gibi lafları avurtlarını şişirerek, hiçbir toplum mahabetine sığmayacak tarzda bağıran bir Avukat, ara sıra bana bakarak onay istiyor.
Ben de hiç renk vermiyorum.
Bekliyorum içindekilerin tamamını döksün, kaç kıratlık yüreği var tespit edeyim.
Fikir sahibi mi, malumatfuruş mu anlayayım.
Onun bu çıkışlarına karşı başı örtülü kardeşimiz öylesine mahzun, öylesine kederli bir şekilde elinde cübbesi ile ortalık yerde duruyor.
"Ben zaten duruşmaya kadar örtümü çıkarmayacaktım. Duruşma başlayınca böyle bir imkânım olmadığını biliyorum" deyince, anladım ki, zihni dinozorluktan kurtulamayanlar Baroda oturmasına laf etmişler.
Tepem attı, ama sabırlı olmam gerektiğini kendime telkin etmeye başladım.
O arada rabbim bir şeyler söyleyeceğim, nutkumu aç, dilimin sürçmesine fırsat verme diye dua ediyorum.
Bir başka Avukat söze girdi ve;
"Kardeşim ben bu coğrafyayı, batıyı, orta doğuyu çok iyi biliyorum. İtalyada kaldım. Tam 7 lisan biliyorum. Orta doğu ülkelerinin konuştuğu lisanlardan, İbranice hariç, hepsini ana lisanım gibi kullanabiliyorum. Dünyayı gezdim, gördüm, Demokrasi ile idare edilen ülkelerde senin gibi fanatik görmedim. Siz hep bunu yapıyorsunuz, hep ret ve inkâr ediyorsunuz. Ama devir değişti, zaman döndü. Artık bunları kabul edeceksiniz, çünkü siz kaybettiniz, halk kazandı" dedi.
7 lisan bildiğini söyleyen Avukat arkadaşın konumunu küçük düşürmek isteyen dinozor, "İnsan konuşan hayvandır" değil mi deyip, bana döndü.
Hayır dedim.
İnsan insandır.
Hayvan Hayvandır.
İnsanlar insan olarak, hayvanlar hayvan olarak yaratılmışlardır.
Biri birlerinin müradifi değillerdir.
Senin önermen külliyen yanlış. Çünkü insan eşrefi mahlukattır.
Yaratılmışların en mükemmelidir.
Alemler onun için yaratılmış, varlıklar ona hizmet etsinler diye var edilmişlerdir.
Hiçbir koyun, yiyeyim içeyim, yavrularım olsun, kendimize bir saltanat kuralım demez, diyemez.
Onun bir tek gayesi vardır.
İnsanoğluna hizmet.
Sen insanların konuşan hayvanlar olarak kabul ettiğin için, bunun üzerine inşa ettiğin bina temelsiz kalıyor.
İnsan maddi ve manevi özellikleri olan bir varlıktır.
O açıdan insanların "ruhu", hayvanların ise "canı" vardır.
Ruhu olanları Cennet veya Cehennem bekliyor, canı olanların hayatı bu dünya ile sınırlıdır.
Bu dünyada kendilerine tevdi edilmiş olan görevlerini ifa eder ve işleri biter.
(Devamı yarın)
ÖZEL NOT: Vilayetten arayarak Cumhuriyet Resepsiyonuna davet ettiler. Ankarada olduğum için katılamayacağımı makamı arayarak ifade ettim. Sayın Valimizin şahsında halkımızın Cumhuriyet Bayramını canı gönülden tebrik ediyorum. Hasankalede bu vatan toprakları için şehit düşen bir dedenin "TORUN"U olarak Cumhuriyetimizi ilelebet yaşatmak için dur durak bilmeden çalışmak görevimiz olsun.