Barışın arkasında 21 Yüzyıl Türkiye vizyonu var. Sayın başbakan bunun mimarlığını, Abdullah Öcalan da ustalığını yapıyor.
Barış sürecinin konuşulmaya başlandığı günlerdi. 21.Mart Nevrozu daha gelmemişti.
İmralıyla görüşmelerin konunun ana eksenini oluşturduğu, ancak buraya gidecek heyetteki kişilerin kimliklerinin öne çıkması sebebiyle, sürecin akamete uğrayabileceği ifade ediliyordu.
Biz de, daha önce yazdığım, gibi gerek İstanbulda, gerek Ankarada sürece ilişkin toplantılar yapıyor ve gündemi değerlendirmeye çalışıyorduk. Bunların bir kısmından sizleri haberdar ettim, bir kısmından ise mahremiyetine binaen fazla bir açıklama yapmadım.
İşte o toplantılardan birisinde, benim bir 10 dakikayı bulan sunumumdan sonra, doğulu eski bir M.Vekili ben bunlara inanmıyorum, Cavit Beyin açıklamalarının da benim için bir değeri yok anlamına gelen birkaç cümle sarfetti.
Ben sabırla peki ne istiyorsun, ne olmasını bekliyorsun, tamam karşı tarafa güvenmiyorsun, onların sana güvenmesi için senin ortaya koyduğun bu tavır yeterli imkan veriyor mu, bakıyorum sadece ben onlara güvenmiyorum diyorsun da başka bir şey söylemiyorsun, sence çare ne diye sorularımı ardı arkasına sıraladım ve,
Bakın kardeşim bizler Müslümanız ve İslamda teselsül haramdır.
Tabii bir çok okuyucumuz teselsül ne anlama geliyor diye soracaktır. Hemen cevaplayayım. Bir şey ondan, o ondan, o da ondan diye devam eden silsileler zinciri oluşturmak, ardı arkası gelmeyen sonsuz zihni istifhamları meydana getirir ve insanda İnançsızlığa yol açar.
çünkü bu silsilenin sonu yoktur. Bu sonsuz silsilenin zebunu olanların sonuçta ulaşacakları yer, NİHİLİZM-HİçLİK güvensizliktir.
Bu inançsızlık hemen her yerde kendisini gösteriyor. Özellikle süreç ile ilgili olarak, hayatta kendilerine güvenilmesi mümkün olmayan insanlar, örgütün dağları terk etmesini hazmedemiyor ve bunun arkasında ne var deyip duruyorlar.
Şimdi de birileri ve özellikle PKK nın kendisine yöntem olarak seçtiği terör sorunu sebebiyle, onların bir hak arama mücadelesi veren insanlar olarak görülmesini imkansız kabul edenler, ya ne oldu da bunlar birden bire savaşı kestiler, militanlarını dağdan çekmeye karar verdiler, hatta silahlı mücadele dönemi bitti, bundan sonra siyasi mücadele dönemi başladı gibi süreci bütünü ile özetleyen bir karar aşamasına geldiler, bunan arkasında bir şey var demeye başladılar.
Oysa ne güzeldi, sabah akşam şehit haberleri vermek, toplumdaki hassasiyetleri sürekli olarak kaşımak, kan ve göz yaşları içerisinde şehit cenazeleri haberleri yapmak, örgütten hayatını kaybedenlerin mezarlarına defnedilmesi sırasında yaşananları, yine bez parçaları açtılar, APO posterleri ile ortaya çıktılar, gemi azıya aldılar gibi haberler yapmak çok hoşlarına gidiyordu.
Peki bunlar nasıl insanlardı? Evet bunlar gerçekten nasıl insanlardı, insanlıktan haberleri var mıydı? Ölümlerden neden bu kadar zevk alıyorlardı, barış kelimesi neden onları bir türlü kesmiyordu, anaların gözyaşlarını, evlatlarının kanlarını içkilerine katıp kafayı çekmek neden bu kadar hoşlarına gidiyordu, bu hiçbir zaman anlaşılamadı. Zira nasıl olsa halkın hassasiyetlerini kaşıyan, hatta tarumar eden bir şehidin cenazesi yakında yine gelecek ve onlar o bildik tavırları ile bakın biz demedik mi diye piyasaya çıkıp ahkam keseceklerdi.
İşte bu insanların hiç anlamadıkları bir şey var.
Bu süreç öyle bir anda oluşmadı.
İnsanlar ister kabul etsin isterse etmesin, bu sürecin Mimarı Ak Parti Hükmü şahsiyetinde Sayın Başbakandır ve Ak Parti iktidarında yapılanlardan sürekli olarak haberdar/edilen/olan Abdullah Öcalandır.
Ak Parti iktidarında yapılan yasal düzenlemeler, alınan kararlar, Kürt sorununun çözümünde gerçekleştirilenler ve her defasında daha da yapılması gerekenler var, ancak kimileri yaptıkları hareketler, eylem ve söylemleri ile bizim önümüzü tıkamaya çalışıyorlar, eğer bunlar olmasa biz daha ileri seviyede demokratik haklarından milletimizi yararlandırmak için adımlarımızı ardı arkasına atacağız söylemi, gerek Kürt halkında ve gerekse ona önderlik eden kesimlerde hiç kuşkusuz BÜYÜK BİR GÜVEN yarattı.
Bunu bizler ifade ediyorduk ama, daha diplomatik lisanlarla, Kürt Halk Önderi kabul edilen Abdullah Öcalana da delilleri ile anlatıldı.
Siz sanıyor musunuz ki, Kandile anlatılmadı. Zaman oralara kimlerin hangi bilgilerle gittiğini ve bu insanların ikna edilmesi yolunda ne çabalar harcandığını ortaya koyacaktır.
Evet gerek İmralı, gerek Kandil, gerek Avrupa ve gerekse zaten BDP, olan bitenden bire bir haberdar olduğu için, silahın artık gereksiz olduğuna bu çabalar sonucunda ikna oldular.
Hani bir ara Osman BAYDEMİR, 10.11.2010 tarihinde silahlı mücadele dönemi sona ermiştir lafını boşuna söylememiş, ancak Abdullah Öcalan yaptığı açıklamada, buna onun karar vermesi mümkün değil, ben burada 12 yıldan beri mücadele ediyorum, bunun gayretini gösteriyorum, devlet ancak beni anlamaya başladı, ben bu ülkede demokratik bir toplum inşa etmeye çalışıyorum demiş, böylece 2002 yılından beri yapılanlara bir telmihte bulunmuştu. Yani ben barışı inşa ediyorum, onu bir başkasının ortaya çıkıp sahiplenmesini kabul etmiyorum demişti.
Bütün bunlardan sonra söylememiz gereken şu ki,
1-Türkiye dağlarından örgüt eminim ki, bir daha geri gelmemek üzere çekiliyor.
2-Silahlı mücadele dönemi sona erdi sözü sadece Türkiyenin dağlarındakileri değil, asıl ve en önemli yanı itibariyle KANDİLİ bağlıyor.
3-Zira Türkiyede yaşanan terör olayları, Kandilden gelenlerce icra ediliyor, işlerini bitirince de çekip gidiyorlardı.
4-Abdullah Öcalannın biz kan akıttık, biri birimizi öldürdük, başkaları bundan nemalandı, ben bunun şimdi daha iyi farkına varıyorum, o açıdan ben dağdakilere derhal ve koşulsuz olarak çekilin diyorum dediği bir kez daha tescillenmiş oldu.
5-Kandildekilerin silahı bütünü ile bırakmasının zaman alacağı, ancak bunun çok uzun bir zamana vabeste olmayacağı kısa sürede anlaşılacaktır.
6-Barışı sağlayan insanlardan birisi olarak Abdullah Öcalanın yeni bir statüye kavuşacağı zaman çok uzak değildir.
7-Abdullah Öcalanın statüsünün bile gözden geçirilmesi mecburiyetinin farkında olan Devletin, eline silah almamış, bugün artık herkesin kabul
ettiği, çözüm üretmeye çalıştığı Kürt sorununda, daha aktif rol alan KCK sanıkları bakımından gözden ırak tutulması imkansızdır.
8-Her iki tarafta da, süreci akamete uğratmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürülmeyeceği, Roboski ve Pariste katledilen üç PKK lı kadının olayının da engel teşkil etmesine fırsat verilmemesi ile ortaya çıktı.
Basiretli yönetimin istikrarlı tutumu bize, bundan böyle bu tür eylemler Türkiye tarafında vatana ve millete ihanet, örgüt bazında ise, sürece kan katran akıtmak olarak algılanacağını ve asla affedilmeyeceğini göstermiştir.
9-Türkiye barışı orta doğuda yeni bir siyasi yapılanmayı beraberinde getirecektir. BUNDAN KAçIŞ İMKANSIZDIR. Sayın Başbakanın 2023 Vizyonunda EYALETLER SİSTEMİNİN gözden ırak tutulmaması yolundaki beyanının ehemmiyeti daha sonra anlaşılacaktır. Yani MİSAKİ MİLLİ YENİDEN HAYATA GEçER VE BU SINIRLAR İçERİSİNDE MÜTALAA EDİLEN TOPRAKLARDA YAŞAYAN İNSANLARLA ENTEGRASYON KURULMA çALIŞMALARI BUGÜN OLMAZ İSE YARIN BAŞLAR İSE, KİMSE ŞAŞMASIN.
10- Ekonomik gelişmesi, insan ilişkileri, sosyal iletişimde bölgesine ağabeylik yapma istidadında olan ve 21. Yüzyılın Yıldız Ülkesi olmaya adım adım yaklaşan Türkiyeyi ne AB nin ve ne de ABD nin görmezden gelmesi imkansızdır. Barış biraz da bu sebeple gerçekleşiyor. Ellerinden gelse yedirmezlerdi. Ah bir de Suriye olayı olmasa idi.