BERFO ANANIN ZAFERİ
Eklenme: 10.03.2011 00:00:00

Cumartesi annelerini bir süre önce dinleyen Sayın Başbakan Berfo Ananın oğlu Cemil Kırbayırın 30 yıl önce kayboluşuna dair "zulümnameden" haberi oldu. Çoğu kişi belki hikâye der, ama bu işin hikâye ile bir ilgisi yok, başlı başına bir zulüm. Cumartesi Annelerinden birisi idi Berfo Ana. Onlar kar demediler, kış demediler, yaz demediler, güz demediler, baharı zaten hiç bilmediler, gittiler Galatasaray Lisesi önünde toplandılar, evlatlarının acısını döktüler ortalık yere.  Kaldırımları göz yaşları ve  bazen de başlarında paralanan sopaların akıttığı kanları ile ıslattılar. Giyim kuşamları İstanbullulara benzemiyordu. Başlarında beyaz yazmaları, pazen entarileri üstüne giydikleri hırkaları, topuksuz ayakkabıları ile Anadolu köylerinden fırlamış gelmişlerdi. Giydikleri de dertleri de biri birine benziyordu. Ellerinde ölen çocuklarının, daha doğrusu faili meçhule kurban giden evlatlarının resimleri vardı sadece. Başka hiçbir şey kalmamıştı geriye. Tek istekleri vardı. Bir hayal gibi ellerinde resimleri duran evlatlarının akibetinin ne olduğu, öldürüldü iseler, cenazelerinin nereye gömüldüğünün söylenmesi. Yıllarca sadece bunu isteyip durdular. Berfo Anayı ve diğer Ayşe, Fato anaları Sayın Başbakan Dolmabahçedeki çalışma ofisinde ağırladı. Dertlerini dinledi. Ben o arada hepimizin büyük ayıbını "Devletin Güçlü hafızası ve Berfo Ana" başlıklı bir makalede yazdım. Neden şimdiye kadar en azından TBMM si İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun gidip bu kişileri dinlemediğini sordum. Tabii hemen arkasından komisyon konu ile ilgili olarak bir karar aldı. Yazılar ve komisyonun bu yönde araştırma yapma konusunda aldığı kararın tarihleri belli. Benden sonra da birçok kişi makalesinin başlığını BERFO ANA koydu. Berfo Ana Sayın Başbakan ile görüşmeye giderken, Lavooooo, lavoooo bilirmisiz ki, 30 sene ne demahtır, dile kolay, evladımı istiyem, kapımı kapamamışam, her gün yemağını yapıp, gelişini bekliyem, ilkbaharda odasını temizliyem, badana yapıyem, eşyalarını düzeltiyem, lavooo lavooo, 30 yıl ne demahtır bilimisez, demişti. Derdim çohtur hangisine yanayım. Yine tazelendi yürek yaresi, Ben bu derde nerden derman bulayım, Meğer dost elinde ola çaresi. Evet galiba bir dost elinden çare geldi gibi. TBMM si İnsan Hakları İnceleme Komisyonundan bir heyet konu ile ilgili olarak Almanyanın Münih şehrinde Fevzi Çeliki dinledi. "Bu olaydan önce yine aynı koğuşta kalmıştık. Kendisini orada tanıma imkanım oldu" dedi. Çelik, ölümünden önce kendisini siyasi şubede hücremdeki delikten gördüm." "Hücremdeki delikten bakıyordum. Yerlerde sürüyerek birini getirdiler. Çok ağır işkence edilmişti, perişan haldeydi. Ağır darp almıştı, yürüyemiyordu. Biraz yaklaşınca Cemil Hoca olduğunu gördüm. Sonra da Cemil Hocanın öldürüldüğünü bekçiden öğrendim" diye konuşmuş. Komisyon Türkiyeye dönmüş. Cuma günü Karsa giderek olayı bir de yerinde inceleyecekler. Siyasi şube o zamanki hali ile duruyor mu? Evrak kayıtlarında o tarihlerde Fevzi Çelik isimli birisi göz altına alınmış mı? Cemil Hoca hangi tarihte göz altına alınmış. Suçu neymiş? Siyasi şubede görev yapan Bekçi kim di? Hoş o tarihlerde bir siyasi şubede kaç tane bekçi olur? O tarihte Kars Siyasi Şubede görev yapanlar kimler.  Bunların hepsi dinlenmeli. İnce eleyip sık dokuyunca, işler hiç kuşkusuz ayan beyan ortaya çıkar, çorap söküğü gibi. Devletin gizli ve güçlü hafızası o tarihte siyasi şubede bulunan bekçilerin isimlerini herhalde komisyon üyelerine verecektir. Komisyon tümünü çağırıp dinlese ne olur ki? Onlardan birisi "CEMİL HOCA ÖLDÜ" dediğine göre, bu unutulacak bir hatıra!!! Değildir. Durum kendisine sorulduğunda, herhalde anında hatırlayacak ve Cemil hocayı kimlerin katlettiğini ve nereye gömüldüğünü de söyleyecektir. Allahın küfre(örtmeye, kapatmaya, inkara) müsaadesi var, zulme yok.