BETERİN BETERİ VAR
Eklenme: 22.12.2013 00:00:00

Hrant Dinkin öldürülmesinden sonra İstanbulda incelemelerde bulunmak üzere Komisyon olarak yola çıkmıştık. Esas amacımız pek tabii Hırant Dinki kim öldürmüş, niçin öldürmüş, olayda idarenin bir kusuru var mı yok mu bunları araştırmaktı.

Önce İstanbul Emniyet Müdürlüğünü ziyaret ettik. O zaman İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrahtı. Birçok soru yönelttim. Sorularım yenilir yutulur şeyler değildi. Doğrudan doğruya idareyi ilzam edecek cinstendi. Adrese teslim bir katliam olarak gördüğüm olaydan sonra Celalettin bey Osmaniyeye Vali olarak atandı.

Dönemin Valisi ise Muammer Gülerdi. Hırantnın öldürüldüğü ilin en büyük mülki amiri olarak pek tabii onun da bu işte sorumluluğu var diye düşündük. Makamında ziyaret ettik. Kendinden emin hareketleri vardı. Sen hele bir bekle bu emniyetin nereye varacak görürsün dedim içimden. Sonra Celalettin Cerraha yönelttiğim soruları bu defa ona yönelttim. Her türlü istihbaratın İle ulaşmış olmasına rağmen, gerekli tedbirin niçin alınmadığını sordum.

Vali Muammer, biz şahsa koruma verelim istedik. Ancak istemedi, o nedenle bir şey yapmamız mümkün değildi dedi.

Ya öyle şey olur mu sayın Valim dedim. Adamın ölümle burun buruna olduğu gün gibi ortada, hemen her gün öldürüleceği yolunda tehditler alıyor, bunlar basına yansıyor. Vali muavininiz adamı çağırmış, hareketlerine dikkat et, doğru dürüst şeyler yaz, yoksa bu işin sonu iyi değil demiş, bir nevi tehdit etmiş, buna ne diyorsunuz, O istemese bile gerekli tedbir alınamaz mı idi?

Ondan habersiz korumalar tahsis edilemez mi idi?

Sivil görevliler Hıranta zarar verecek kişileri gizlice tarassut edemezler mi idi?

Haklısın vekilim, biz işin o yöne sapacağını hiç düşünmedik dedi.

Muammer beyin o zamanda olandan bitenden haberi yokmuş. Şimdide.

Yani takip altında olduklarından, sürekli gözlendiklerinden.

Yoksa işin rüşvet alma, rüşvet verme meselesinde oğlu ile olan konuşmaları her şeyi çok net ortaya koyuyor.

Bakan bile habersiz dinlenmiş demeyin, bu olur mu? demeyin.

Mahdumun Rezza Zerrap ile al gülüm ver gülüm muhabbeti dinlenirken, yavru babasından habersiz iş yapmamanın verdiği güvenle olan biteni makama arzetmiş.

Makam da dikkatli davranmasını, Reza ile ilgili yanlış iş yapma istidadında olan Emniyet Üst Düzey görevlisini tayin ettiğini, daha ileri giderse meslekten ihraç edeceğini, o P. İn kafasını uçurtacağını söylemiş, evladının rahat olmasını temin etmiş.

Oğlunun rüşvet fotoromanı çekilmiş. Haberi yok.

Peki olsa mı idi? Pek tabii ki hayır, Emniyet görevlileri suç işleyen kim olursa olsun, bak sen suç işliyorsun, dikkatli ol, oğlunu kontrol et mi deselerdi. Bunun hukukta yeri var mı?

Geçen gün Bakan çocuklarının göz altına alınmalarından sonra, işin en zor tarafı bu çocuklar ya babaları ile bu konuları(açıkça rüşvet demedim) konuşmuşlar ise, bu sebeple konuşmaları dinlemeye takılmış ise, esas sıkıntı burada demiştim.

İşte Muammer Gülerin oğlu ile olan Reza Zerrap irtibatlı konuşmalarının metinleri(hukuk dili ile telefon tapeleri) basına düştü. Muammer Güler oğluna açık ve net bir şekilde yapılan pazarlıkları içeren konuları soruyor, oradan bir şey kalıp kalmadığını öğrenmek istiyor, o şeyden bir şey geriye kalmadı değil mi diyerek, günlük tabirle alıp verme meselesini son kuruşuna kadar takip ettiğini ortaya koyuyor.

Zafer çağlayan 2007 seçimlerinde Milletvekili adayı olarak gösterildiğinde demeci patlatmış, Ak Parti ağırlıklarından kurtuldu demişti. Yani çok sayıda milletvekilinin listeye konulmaması, listede olanların önemli bir kısmının seçilecek yerlerde olmamaları sebebiyle bu açıklamayı yapmış ve yeni ekibin bu ülkede restorasyon dönemini başlatacağını söylemişti.

Onun bu açıklaması doğrusu çok zoruma gitmişti.

Birkaç kez aradım adamlarını. Sayın çağlayan şu anda seçim çalışmalarında size dönemiyoruz, sizi arayacağız demişlerdi.

İş zoruma gitti, ya ben de bir seçmenim Sayın çağlayan ile görüşmek istiyorum, ona çok önemli söyleyeceklerim var demiştim. Ama olmadı, dönmediler.

Bununu üzerine şu anda da metni elimde olan üç sayfalık bir mektup kaleme aldım. Zafer beye gönderdim. Orada yazdıklarım bu makalenin boyutlarını aşacak durumdadır.

Ancak özet olarak biz bu ülkede bu fakir fukara milletin bir kuruş parasını boğazımızdan geçirmedik, TBMM sine bir gün olsun, evet bir gün olsun devamsızlık yapmadık. Yalanın, yanlışın, haramın kenarına yanaşmadık. Bilgimizi, görgümüzü Yasama faaliyetine aktarmaktan geri durmadık. Diplomatik faaliyet sayılacak girişimlerimiz ile Deyrulumur Metropolitliğinin gasp edilen arazilerinin sahiplerine iadesi konusundaki çabamız netice verdi. İnsan hakları bağlamındaki çalışmalarımız neticesinde KULP ilçemizde katledilen vatandaşlarımızın faillerinin Bolu Komando Dağ Tugayının mensupları olduğunu ortaya koyduk, Medeni Kanunun bir maddesini değiştiren Kanun Teklifim sonuca ulaştı v.s.

Bunları yazdıktan sonra Zafer bey ben nasıl bir ağırlıkmışım ki, atılmışım onu bilmiyorum, ama bildiğim bir şey var, sen Ak Partiye Bakan olmak için geliyorsun, aşağısını asla kabul etmezsin, bakalım ne KAZANACAKSIN, NE KAZANDIRACAKSIN, GÖRECEĞİZ demiştim.

Zafer bey bu mektup üzerine beni aradı. Ya vekilim Vallahi ben o açıklamayı o manada söylemedim, arkadaşlarımız elbette çok kıymetli insanlardır, ben ağabeyimi her zaman yanımda görmek isterim falan gibi şeyler söyledi.

Ben de ona beni sen istediğin zaman değil, Allah istediği zaman karşında göreceksin dedim.

Basına yansıyan telefon konuşmalarından sırf Reza Zerrap hesabından 103 Milyon lira(eski yüz üç trilyon) para aktarılmış mahdumuna. Bu bir kişinin yasal zeminde telefon konuşmasından elde edilen bilgi. Eğer bu bilgiler doğru ise, bunun gibi onlarcası, yüzlercesi olduğuna kalıbımı basarım.

Eğemen Bağış ile olan hasbihalimi daha önce yazmıştım. Hem de yakın zamanlarda. Hani Irakta cereyan eden katliam ile ilgili olarak HA SADDAM, HA BUSH demiştim ve Eğemen bey beni Bushtan özür dilemeye çağırmış, ben de özür dilemeyince benden küsmüştü ya, İşte onları bir vesile üç ay kadar önce dile getirmiştim. (o yazıdan sonra bir toplantı yerinde Eğemen bey arkadan sırtımı sıvazlayıp geçmiş, böylece yazıyı okuduğunu anlamıştım)

Şimdi onun da rüşvet fotoromanı yayınlanıyor. YAZIK, YAZIK, YAZIK.

KİME?

Tabii ki onlara itimat edip, ABD deki o hemen bizim jargonumuzdaki hiçbir insanın kabul etmeyeceği görevlerden gelip, DEVLETİN başında kendisine görev tevdi eden Başbakana.

Emniyetin ve Savcılığın yaptığı operasyondan haberi olmadığı, kendisine bilgi verilmediği için Sayın Başbakan kızıyor.

Emniyetin, özellikle Savcılığın görev ve faaliyetlerini yürütür iken, işin mahremiyetine azami dikkat etmek, kanun gereği ise ve bu konuda bilgi verme mecburiyeti yok ise, elbette bu kişilerin yaptığı çalışmaları makuliyet ölçüsünde kabullenmek lazım.

Yolsuzluk, rüşvet gibi eylemlerle ilgili olarak sağır sultanların duyduğu bir şeyi, yakınındaki görevliler neden Sayın Başbakana ulaştırmamışlar.

Hani MİT teşkilatı bu olan bitenlerle ilgili Sayın Başbakana neden bilgi vermemiş?

Bakan bu ya, başka bir şey değil ki. En yakın çalışma arkadaşlarının kayınbabalarının, yeğenlerinin, oğullarının, hatta bizzat Sayın Bakanların karıştıkları eylemlerden, eğer MİT Sayın Başbakana bilgi vermemiş ise, esas onlara kızmak lazım. Ve derhal görev değişikliğine onlardan başlamak lazım değil mi?

Bu yazı aslında Cumartesi günü yayınlanacaktı. Teknik arıza sebebiyle bugüne kaldı. Her şeyde bir hayır var.

İşte Mahkemelerden ardı ardına gelen tutuklama haberleri.

Tutuklamaya sevk edildikleri halde Mahkemelerce serbest bırakılanlar için Savcılar göreceksiniz bir üst Mahkemede itirazlarını yapacaklar.

Sonra ne olur bilmiyoruz.

Ali Ağaoğlu serbest kalanlar arasında. Onun Halk Bankasından borçlandığı miktarı Savcılar hele bir Bankaya sorsunlar, o zaman Banka Genel Müdürünün evinde bulunan 4,5 Milyon doların nereden geldiği daha iyi anlaşılır. Ali Ağaoğlunun 3 katrtiyonun üzerinde Bankaya borcu var mı yok mu?

Özalın prens bakanlarından İsmail Özdağlar rüşvet işine bulaşınca, derhal hakkında işlem yapılmış, dokunulmazlığı kaldırılmış, Anayasa Mahkemesinde yargılanan Özdağlar mahkum olmuş ve hapis yatmıştı.

Ak Partinin kamuoyundaki imajını, toplumdaki özel yerini hiç de dikkate almayan kimi bakanların ve çocuklarının rüşvet ve yolsuzluğa bulaşmalarını, partiye karşı düzenlenen bir komplo olarak görmek, hem partiye ve hem de ülkeye büyük zarar verir.

Bu millet her şeyi unutuyor da, rüşveti hiç ama hiç unutmuyor. Rüşvet çarkını fahşedenlerin görevlerinden alınmalarında yaşanan mağduriyet ve mazlumiyetler, gönüllerde derin yaralar açıyor.

Beterini beteri var.