Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu onların tanınıp, kendilerine sarkıntılık edilmemesi için daha uygundur. Allah çok yarlığayıcı ve çok esirgeyicidir" (el-Ahzâb, 33/59).
"Mümin kadınlara da şöyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zinet yerlerini açmasınlar. Bunlardan kendiliğinden görünen kısmı müstesnadır. Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar. Zinet yerlerini kendi kocalarından, babalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kendi erkek kardeşlerinden, kendi kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, kölelerinden, erkeklik duygusu kalmayan hizmetçilerden veya henüz kadınların gizli yerlerine muttali olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allaha tövbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin" umduğunuza nail olasınız" (en-Nûr, 24/31).
"Ay halinden kesilmiş ve evlenme için ümidi kalmamış olan yaşlı kadınlar zinet yerlerini erkeklere göstermemek şartıyla dış elbiselerini bırakmalarında onlar için bir günah yoktur. Bununla birlikte yine de sakınmaları kendileri için daha hayırlıdır" (en-Nûr, 24/60).
Kuran-ı Kerimde örtünme ile ilgili ayetler bunlar.
Hz. Ömer Efendimiz, Peygamber eşlerinin örtüsüz bir şekilde ortalık yerde dolaşmasını istemiyordu. Bu düşüncesini zaman zaman alenen açıklıyor ve Hz. Peygambere de durumu bildiriyordu.
Hz. Ömerin bu konudaki fikrinin Allah Resulünün hoşuna gittiğinde zerre kadar şüphe yoktur.
Ancak O, insan neslinin yarısını teşkil eden hanımlara, bir takım mükellefiyetler getiren bir konuda kendiliğinden hüküm koymak istemiyordu. Çünkü Hz. Peygamber, Hz.Ömerin talebi gibi hanımlara örtünün deseydi, bunun sebebini sahabi efendilerimiz kendisine soracaklardı.
Hatta kimileri ortaya çıkıp, ayet nazil olmadığı halde Hz.Peygamber, Hz.Ömerin isteğine göre karar verdi. O halde ben de şunu istiyorum, ben de bunu istiyorum, şu konudaki görüşüm de "hüküm" haline gelsin diyebilirdi. O açıdan Allah Resulü çözümünü istediği bir konuda hep ayetlerin inmesini beklemiştir.
İnsanların giyinmesi fıtri bir ihtiyaçtır. Bugün dünya üzerindeki insanların % 99.9 u giyiniktir. Afrika kıtasının balta girmemiş ormanlık alanlarında birkaç kabile haricinde anadan üryan çıplak gezen insan yoktur.
Bugün herkes görüyor ve biliyor ki, özellikle hanımlar "balık baştan kokar misali" başlarını açınca, çıplaklıklarına bir sınır koyamıyorlar.
Dünyanın birçok ülkesinde hanımlar, insanların seks duygularını harekete geçirmek için soyunup duruyorlar. Bu durum insanların çoğunda "libido"yu bir mabud haline getiriyor. Hırsın, tamaın, servet biriktirme arzu ve isteğinin, kıskançlıklar sebebiyle meydana gelen katliamların temelinde bu duygunun büyük tesiri vardır.
İşte bu maslahata binaen inen örtünme ayetlerinin ve Müslüman kadınlara getirilen mükellefiyetin anlamını küçültmeye kimsenin hakkı yoktur.
Örtünme ile ilgili ayetler nazil olmuş ama, örtünmemenin ne gibi sonuçlar doğuracağı belirtilmemiş, o halde bu, Allahın insanlara "VÜCUP İFADE EDEN KESİN BİR BUYRUĞU" değildir deme hakkımız bulunmamaktadır.
AKSİNE DURUM CENABI ALLAHIN İSTEĞİNİ HAFİFE ALMAK OLUR Kİ, İÇİMİZDE BUNU HAFİFE ALABİLECEK BİR BÜYÜK VAR MI? VARSA ORTAYA ÇIKSIN.
Bunları şimdi dile getirmemizin sebebini elbette soruyorsunuz.
Birinci sebebi şu: Müslüman kadınlar hiçbir komplekse kapılmadan Allahın bu emrini MEVCUT ÖRFÜN EN GÜZELİNE UYMAK SURETİYLE yerine getirsinler. Görünür yerlerde başlarının örtüsünü takmakla Cenabı Allaha sürekli ibadet halinde olduklarını unutmasınlar, Allahın emrine uymanın kendilerine ne büyük mükafat getireceğini hatırlarından çıkarmasınlar.
İkinci sebebi ise; yeniden alevlenen başörtüsü sorununa yönelik olarak söyleyeceklerimiz var.
Biliyorsunuz Sayın Başbakan yurt dışında, sanıyorum Belçikada iken kendisine MHP nin başörtüsü sorununu çözmek için yeni fikirler ortaya attığını, CHP nin tutumu karşısında kendilerinin ne yapmak istediğini gazeteciler sormuş, Sayın Başbakan da "bizim tutumuz belli, MHP ile oturur konuyu çözeriz, CHP yoksa yok" demiş ve ardından TBMM sinde Anayasanın 10 ve 42.maddelerinde değişiklik yapılarak, kız çocuklarının başlarının örtüsü sebebiyle Üniversiteye girmelerinin önündeki engeller, 411 Milletvekilinin imzası ile kaldırılmıştı.
CHP si konuyu Anayasa Mahkemesine götürdü ve çıkarılan kanunu iptal ettirdi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da bunu gerekçe göstererek Ak Parti hakkında kapatma davası açtı.
Aynı eylemin içerisinde bulunan MHP ye hiçbir şey olmadı.
Aynı "oyun" sanki şimdi CHP tarafından oynanıyor.
Anayasanın 10 ve 42.maddesinin değiştirilmesi arifesinde yine Anayasanın bütün halinde değiştirilmesi söz konusu idi. Bu iki maddenin değiştirilmesinde yaşanan serüven yeni bir Anayasa yapmayı imkansız kıldı.
Ama çok şükür Anayasada yapılan kısmi değişiklik, şimdi yepyeni bir Anayasa yapmayı imkan dahiline sokmuş iken, CHP Başörtüsü, YÖK ve Dokunulmazlıkların kaldırılması gibi konularda kısmi değişikliğin peşine düştü.
Bu bir tuzak olabilir mi? Bir koyup bin düşünmek lazım.
Bu konularda CHP nin tavrı, demokrasinin kökleşmesi, insan hak ve özgürlüklerinin önündeki engellerin kaldırılması olarak nitelenir, ama Ak Partinin yapacağı çalışmalar ise, Laikliğe aykırılık olarak değerlendirilir diye ciddi manada endişe ediyorum.
Hani insanlar kimi "dar" zamanlarda kan kustuğu halde soranlara kızılcık şerbeti içtim der ya. İşte o günlerin arifesindeyiz.
2011 seçimlerine çok bir zaman kalmadı.
Marttan itibaren Meclis tatile girer ve seçim çalışmaları başlar.
İşte o zaman halktan, Anayasayı tümden değiştirme imkânı verecek oy istenir ve ardından önümüzdeki dönemde TBMM sinin ilk işinin yepyeni bir Anayasa yapma olduğu ve insan haklarının önündeki tüm engellerin bu Anayasa ile kaldırılacağı vaadinde bulunulur.
Ne diyelim.
"Hadi Ferhat vur kazmayı, çoğu gitti, azı kaldı"
BİRAZ SABIR.